31 Aralık 2018 Pazartesi

2018 SONUNDA OSMANLI ÖZLEMİ ÇEKEN ATATÜRK KARŞITLARINA ÖNERİLER "Mehmet Arif Demirer" CUMHURİYETÇİ DEMOKRAT TÜRKİYE DERGİSİ & 1 OCAK 2019 GÜNÜ İLE 6 YIL SÜRECEK ‘100. YIL DÖNÜMLERİ DÖNEMİ’ BAŞLIYOR

2018 SONUNDA OSMANLI ÖZLEMİ ÇEKEN "ATATÜRK KARŞITLARI"NA ÖNERİLER
Mehmet Arif DEMİRER
Birileri “En az yüzde elli iki evlerinde dişlerini sıkarak beklemektedir…” demiş. Bekleyenler arasında Osmanlı Ocakları mensubu Kırmızı Yelekliler de varmış. Muhtemelen Prof. Erbaş’ın 9 Kasım günü yaptığı insani ziyareti alkışlayanlar da Cumhuriyet ve ATATÜRK düşmanı Necip Fazıl adına her yıl Aralık ayında ödül törenleri düzenleyenler de Osmanlı özlemi ile yanıp tutuşan T. C. vatandaşlarıdırlar.
Bu vatandaşlarıma sesleniyor ve aşağıda sıralayacağım somut önerilerimi sunuyorum:
BİR – 20 Aralık 1881 tarihli Muharrem Kararnamesini ve Düyun-u Umumiye İdaresini çok iyi inceleyin. İmparatorluğun çöküşünü hazırlayan bu, Devlet içinde Devlet olan İdare’ye neden boyun eğdiğimizi ve idaresinde nelere katlandığımızı öğrenin. Özleminizin bir çeyreğini iptal edeceksiniz.
İKİ – 28 Ekim 1913 tarihinde imzaladığımız Türk – Alman Askeri İttifakı şemsiyesi altında 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusunda görev yapan iki bin Alman subay, general ve amiral sayesinde; Savaş’a nasıl sürüklendiğimizi, Sarıkamış ve Kanal Harekatını kimlerin (Genelkurmay, Ordu ve Kolorduların kurmay başkanları Alman binbaşı, yarbay ve albaylar) ne amaçla (Rus ve İngiliz askerlerini Batı cephelerinden uzaklarda tutmak) planladıklarını ve Savaş’ın uzak cephelerinde yüzbinlerce Türk askerinin nasıl telef olduğunu öğrenince özleminizden bir çeyrek daha eksilecek.
Bu aşamada özleminizin hala daha yarısı duruyor. Dursun. Daha iki önerim var.
ÜÇ – Mustafa Kemal ATATÜRK’üçok eksik tanıyorsunuz. Bunda kusur size değil size O’nu doğru dürüst tanıtamayanlarda. Bir örnek. İddialı ve ATATÜRK ile ilgili bir ilçe dergisinin 29 Aralık 2018 tarihli sayısının ikinci sayfasında Niçin ATATÜRK ? başlıklı başyazısı 380 sözcük içeriyor ! 377 sözcük asker ve devlet kurucusu ATATÜRK’ü anlatıyor. Üç sözcük (sanayi tesisleri, işletmeler) yazıya adeta zorla sıkıştırılmış ?
Oysa ATATÜRK, Osmanlı’nın aç ve çıplak bıraktığı Anadolu ve Trakya’daki enkazdan on beş yılda (1923 – 1938) modern bir ülke ve sağlam milli bir ekonomi oluşturmuştur. Sizler İktisatçı ATATÜRK’ü tanımıyorsunuz. Tanısanız Osmanlı özleminizden bir çeyrek daha kopup gidecektir.
DÖRT – Elhamdülillah Müslümansınız. Bugün eğer İslam dininin kitabını anlayabiliyorsanız Kuran’ın Türkçe mealini hazırlatan ATATÜRK’e borçlusunuz. O’nun bu girişimi olmasa idi, dualarınızı, ne anlama geldiğini bilmeden, ezberleyerek tekrarlıyor olacaktınız. Eğer bugün İslam Dinini bilerek ve anlayarak “Benim” diyebiliyorsanız bunu da ATATÜRK’e borçlusunuz. Gitti mi son çeyrek de? Gitti değil mi?
Özetlersek Osmanlı’yı Fatih ve Kanuni parantezinden çıkarak 1854 – 1918 dönemini öğrenirseniz, ATATÜRK’ü de yalnız ‘Asker – Devrimci Devlet Kurucusu’ değil de 18 milyon T. C. vatandaşına iş, aş, sağlık ve eğitim hizmetlerini vererek açlıktan ve Algın hastalıklardan kurtaran iktisatçı ayrıcaKuran’ın mealini Türk vatandaşların anlayacağı dilde yayımlanmasını sağlayan bir din reformcusu olduğunu da göz önünde bulundurursanız neden Osmanlı özlemi çektiğinizi ve neden ATATÜRK karşıtı olduğunuzu siz de anlayamayacak ve bugüne kadar ne kadar yanlış düşündüğünüzü itiraf edeceksiniz.
NABZA GÖRE ŞERBET: “BAŞARILI BİR DENGELEME SÜRECİNE GİRDİK”
25 Aralık 2018 tarihli Hürriyet’te Vahap Munyar’ın yazısında bir büyük banka genel müdürü şöyle konuşmuş: “Alınan etkin tedbirlerle bir normalizasyon ve toparlanma sürecine girdik.” Demek ki, bu tedbirler alınmadan önce dağınık bir durumda idik. Tedbirler ? Merkez Bankası faizi % 24.5. Toparlanma sürecinde enflasyon % 21. Mevduat faizi % 22. Kredi faizi % 30. (Anayurt Gazetesi/31 Aralık 2018-Ankara)

CUMHURİYETÇİ DEMOKRAT TÜRKİYE DERGİSİ
Mehmet Arif DEMİRER
Yeni bir dergi şevkle, heyecanla ve geleceğe dönük umutlarla yüklü olarak hazırlanır: Kendini (yazarlar kurulunu) tanıtır, okuyucusuna ne tür mesajlar vereceğini planlar ve ilk sayı çıkana kadar ilk sayıya girecek yazılar birkaç kez gözden geçirilir, başlıklar değiştirilir, ülkenin içinde bulunduğu olaylar dikkatle izlenir, son gelişmelere göre derginin kapağı bile son anda değiştirilebilir.
Ben, üç derginin ilk ikisinin (FORUM ve AKİS) ilk sayılarını merakla bekledim ve dikkatle okudum. FORUM, 1 Nisan, AKİS ise 15 Mayıs 1954 tarihinde çıkmıştı. Arada 2 Mayıs seçimleri yapılmış ve Demokrat Parti, cumhuriyet tarihinin en yüksek oyunu (% 58+) almıştı.
FORUM ağırbaşlı bir kapak ile tanıtmıştı yazarlarını:
Türkiye’nin TIME Dergisi hedefi ile AKİS ise ilk sayılarında DP’ye daha yakındı sanki?
    İlk sayı (Cumhurbaşkanı)          İkinci sayı (Başbakan)       Beşinci sayı (Muammer Karaca) 
AKİS, Muammer Karaca’yı ‘Rekor Kıran Aktör’ diye tanıtmıştı. Etnan Bey Duymasın’ı herkes (Menderes de) hoşgörü ile izlemişti.Savcılara fazla mesai yaptırılmamıştı.
İlk sayısından (15 Eylül 1979) itibaren içinde bulunduğum Yeni Forum ise Türkiye’nin; sağ-sol sokak kavgalarının yaşandığı, her gün 5 – 10 gencin hayatını yitirdiği, kaotik bir döneminde çıkarken komşum ve dava arkadaşım Aydın Yalçın’ın Niçin Çıkıyoruz? başlıklı ilk başyazısında altını kalın çizdiği şu sözcüklerle önemli bir durum tespiti yapmıştı:
“… vatandaş olarak, meslek sahibi kimseler olarak bunalım içindeyiz. Bazı şeyleri yüksek sesle söylemek, haykırmak istiyoruz. Üzüntülüyüz, tedirginiz ve endişe içindeyiz. Her an tehdit altında olduğumuzu bilmemize rağmen kendi canımız ve şahıslarımız için korkmuyoruz. Fakat memleketin geleceğinden, Türkiye’mizdeki hürriyet rejiminin akıbetinden ve nihayet yeni yetişen kuşakların ruh sağlığından ciddi kaygı duyuyoruz…”
İlk Forum’un çıktığı 1954 yılı ile 1979’u kıyaslayan Aydın Bey şöyle devam etmiş:
“Bugün yurdun çok dahaağır, çok daha karmaşık sorunlarla karşı karşıya bulunduğu bir dönemde, ilk Forum’u kuranlardan bir kısmımız, yeni ve taze güçlerin de desteğiyle, yeni baştan benzer bir girişimde bulunuyoruz. Yazılarımızı belirli bir fikri düzeyde tutarak, dengeli ve ölçülü olma ilkelerimizden fedakarlıkta bulunmadan, kamuoyuna yeniden sesleniyoruz.”
Bizler Yeni Forum’dan seslenmeye devam ettik, 14 Ekim 1979 ara ve senato üçte bir yenileme seçimlerinde hezimete uğrayan Ecevit istifa etti, Demirel, Erbakan’ın kerhen desteklediği ama içinde yer almadığı bir azınlıkhükümeti kurdu. Sokak olayları durmadı, 1980 yazında TBMM bir cumhurbaşkanı seçemedi ve 12 Eylül Darbesi balyoz gibi geldi ve Merkez Sağ’ı karpuz keser gibi ikiye böldü: ANAVATAN ve Doğru Yol Partileri doğdu.
19 Mayıs 1919 güneşinin 100üncü yıldönümünün başında Cumhuriyetçi Demokrat Hareketi’nin yeni Dergisi, Cumhuriyetçi Demokrat TÜRKİYE, 1954 ve hatta 1979 ile kıyaslanmayacak ölçüde daha ağır ve karmaşık sorunları bulunan bir Türkiye’ye bir Umut Güneşi olmak hedefi ile doğuyor.
1954 ve 1979 yıllarında;    
1 -İnönü’nün ve Demirel’in başındaki muhalefet partileri bugünküler gibi etkisiz değildi,
2 -Cumhuriyet’in temel ilkeleri ve ATATÜRK ile sorunu olmayanlar bölünmemişlerdi,
3 -Kişi başına dış borç 29 bin 500 lira (beş bin küsur dolar) değildi,
4 -Kadın cinayetleri, çocuk tacizcileri yoktu, hayvanlara işkence yapıldığı duyulmazdı,
5 -Kırmızı Yelekliler (Osmanlı Ocakları) gibi kinci-dinci gruplar yoktu,
6 - Yüzlerce Harp Okulu öğrencisi cezaevinde hükümlü değildi,
7 -Çankaya ve Şişli’de ikamet eden seçmenler gayri milli ilan edilmezlerdi,
8 -Diyanet İşleri Başkanı, 10 Kasım’dan bir gün önce pespaye bir adamı ziyaret etmezdi,
9 -Cumhuriyet ve ATATÜRK düşmanı olan Necip Fazıl’a ödüller düzenlenmezdi,
10-En önemlisi; yargı bugün olduğu gibi siyasallaşmamıştı.  
Bu listeyi uzatmakmümkün ama gereksizdir. İçinde yaşadığımız ve eleştirirken tereddüt ettiğimiz koşulları hiçbir zaman değiştiremeyeceğimizi düşünmek; bizlere Merkez Solu temsilen Cumhuriyetçiler ile ATATÜRK ve Cumhuriyet ile en ufak bir sorunu bulunmayan, Merkez Sağı temsilen Demokratları, aramızdaki anlaşmazlıkları buz dolabının derin dondurucu bölümüne koyup unutarak, birleştirmek ve etkili bir muhalefet hareketini başlatmak görevini vermiştir: Madem ki, yukarıdaki listede belirtilenlerden şikayetçisin, onları değiştirmek için gerekeni yap, kaçma. Cumhuriyetçi Demokrat Hareketin özeti budur:
100 yıl önce Mustafa Kemal Paşa’nın bulduğu gücü sen de bul ve kurtul !
***
01 OCAK 2019 GÜNÜ İLE 6 YIL SÜRECEK "100. YIL DÖNÜMLERİ DÖNEMİ" BAŞLIYOR...

Mehmet Arif DEMİRER
ANAYURT Gazetesi 

Ankara, 01 Ocak 2019 

Hatırlayalım:
BİR -19 Mayıs 1919 – 100. Yıldönümü
30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi ile çöküşü noktalanan Osmanlı Devleti’nin düşman askerleri tarafından işgalleri başlamış, ülke karanlığa gömülmüştü. 19 Mayıs 1919 günü bir güneş doğmuş,ardından TBMM’ne yönelik adımlar atılmıştı: 

22 Haziran Amasya Tamimi - http://www.amasya.gov.tr/amasya-tamimi-22-haziran-1919http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-40/amasya-tamimi-ve-ataturkun-amasyadaki-faaliyetleri

23 Temmuz – 7 Ağustos Erzurum Kongresi http://www.atam.gov.tr/nutuk/erzurum-kongresinin-bildirisi-ve-kararlari

4 – 11 Eylül Sivas Kongresi http://www.sivas.gov.tr/4-eylul-sivas-kongresi

27 Aralık Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Ankara’ya gelişi http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-29/ataturkun-ankaraya-gelisi-2

İKİ -23 Nisan 1920 – TBMM, Türkiye Büyük Millet Meclisi – 100. Yıldönümü https://www.tbmm.gov.tr/kultursanat/23_Nisan.htm

ÜÇ -22 Ağustos – 13 Eylül 1921 – Sakarya Meydan Muharebesi – 100. Yıldönümü http://www.atam.gov.tr/ataturkun-soylev-ve-demecleri/sakarya-meydan-savasi-hakkinda

DÖRT -26 – 30 Ağustos 1922 – Büyük Taarruz – 100. Yıldönümü https://www.haberturk.com/gundem/haber/1611615-buyuk-taarruz-nedir-26-agustos-baskomutanlik-meydan-muharebesi(TBMM Kararı ile Saltanatın kaldırılması, 1.11.1922)

BEŞ–24 Temmuz Lozan Barış Antlaşması ve 29 Ekim 1923 Türkiye Cumhuriyeti100. Yıldönümühttp://www.atam.gov.tr/duyurular/cumhuriyetin-ilani

ALTI -3 Mart 1924 – Hilafetin İlgası (Kaldırılması) – 100. Yıldönümühttp://www.atam.gov.tr/duyurular/halifeligin-kaldirilmasi

Falih Rıfkı Atay, 3 Mart 1924 günü başlatılan Cumhuriyet Devrimleri için,
“Türkiye’yi Orta Çağa bağlayan bütün köprüler atılacaktı”
diye yazmıştır. İlk adım Hilafetin kaldırılması idi.
Önümüzdeki 6 yıl boyunca bu olayları hatırlayacak ve Cumhuriyetimizi nasıl kurduğumuzu konuşacak ve yazacağız.
Müflis Osmanlı Devleti’nin aç ve çıplak bıraktığı Türk insanı, Mustafa Kemal Paşasının önderliğinde her türlü güçlüğü ve düşmanı yenerek 15 yılda herkesin gıpta ettiği Yeni Türkiye’yi yaratmıştır.
1938 yılı Türkiye Cumhuriyeti’nin en ayrıntılı bir şekilde envanteri çıkarılmış bir yıldır. Tüm iller 15. Yıl kitapları yayımlamışlardır. ATAM bunların tıpkıbasımlarını yayımlamıştır, yaklaşık 4500 sayfa. CHP 610 sayfalık 15. Yıl kitabı yayımlamıştır. Ünlü The Times Gazetesi 9 Ağustos 1938 günü 40 büyük sayfa özel Türkiye ilavesi vermiştir: TheTurkishNumber. ULUS Gazetesi’nin 29 Ekim 1938 ilavesi 96 sayfadır.
1938 yılına yönelik kilometre taşları ise yukarıda sıraladığım 6 yılda yaşanan olaylardır. Bunları çok iyi bilirsekCumhuriyetimizin değerini daha iyi anlamış oluruz.

24 Aralık 2018 Pazartesi

ULU HAKAN ABDÜLHAMİT’İN DUYDUĞUM EN BÜYÜK YANLIŞINI TAKDİM "Mehmet Arif DEMİRER" (ANAYURT Gazetesi-24 Aralık 2018)2023 Dergisi’nin 87.inci sayısında Mustafa Çankaya imzalı bir yazı!..

ULU HAKAN ABDÜLHAMİT’İN DUYDUĞUM EN BÜYÜK YANLIŞINI TAKDİM 
Mehmet Arif DEMİRER
ANAYURT Gazetesi 
Ankara, 24 Aralık 2018
2023 Dergisi’nin 87.inci sayısında Mustafa Çankaya imzalı bir yazı yayımlanmış. Başlığı şöyle: Kemalizm ve Sabetayizm. Türk Sabetaylarını; tek bir isim ya da örnek vermeden genellikle suçlayan ve günümüzde İsrail’in ali çıkarlarına hizmet verdiklerini iddia eden yazarın ATATÜRK döneminde de daha sonraki yıllarda değişen rollerini uzun uzun (yazı 24 sayfa A4) anlatmış. Keşke bazı isimler verseydi de tanısaydık bu Sabateyları.
Bu yazıda Viyanalı Yahudi Avukat Dr. Theodor Herzl, Yahudilerin temsilcisi olarak 1890’lı yılların sonuna doğru İstanbul’a gelmiş ve Abdülhamit’e,
“… Osmanlı Devleti’nin yabancı devletlere olan borçlarının (Düyun-u Umumiye) kendileri tarafından ödenmesi karşılığında, Filistin’de toprak satılmasını önermiştir…”
Yazar Mustafa Çankaya bilmiyor olabilir, ben hatırlatayım, tahtta bulunduğu yıllarda Kudüs’teki Yahudilerin nüfusu yaklaşık 7 binden 28 bine çıkmıştı.
Yazar şöyle devam ediyor:
“Yahudilerin ve Batılıların ‘Kızıl Sultan’ olarak anmayı alışkanlık haline getirdikleri II Abdülhamit, devlet adamına yaraşır bir kararlılıkla, 'Millete ait olan topraklardan bir karış bile” satamayacağını Herzl’e bildirmiştir.’ "Yazar Çankaya bu yazdıklarının kaynağı olarak görüşlerine ve yazdıklarına hiç katılmadığım Sayın Çetin Yetkin’in bir yayınını göstermiş.
Mürekkebi daha kurumadı. 
Kemalist demokrat TÜRKİYE Dergisinin son (2018/6) sayısında Ulu Hakan hakkında Prof. Kaptan Kaptangil’den alıntı şöyle bir yazı var:
“Osmanlı’nın gelir getiren kaynaklarının önemli bir kısmına el konulması, Osmanlı ekonomisini krizden krize sürüklemiştir. Devlet Bütçesi hiçbir zaman denkleştirilememiştir. Ekonomik yaptırımlar için Düyun-u Umumiye’den izin almak koşulu getirildiğinden yeni vergi alınması, yeni vergi konulması yoluna gidilememiştir… Çare olarak “yardım toplama” işlemine baş vurulmuş fakat yetmemiştir…
“II. Abdülhamit, gelir getirebilecek yeni kaynakları, Düyun-u Umumiye el koymasın diye kendi şahsi mülkiyetine geçirmiş, kamu envanterine sokmamıştır. Bu yeni kaynakların en önemlilerini kıymetli petrol alanları oluşturmaktadır. Ayrıca, banka sahibi ve borsacı Jorj Zarifi ile Maliye Bakanı Agop Paşa’yı (Ulu Hakanın Maliye Bakanı bir Türk olacak değil ya, Ermeni Agop Paşa) yanına alan II. Abdülhamit, borsa oyunları ve kıymetli arazilerin iyi bir şekilde değerlendirilmesi ile zenginleşmiştir.       
“Devlet mali açıdan çökerken, Padişah zenginleşmiştir. 
II. Abdülhamit sonrası, yönetimi ele geçiren Meşrutiyet yanlıları bazı yeni ekonomik projeler ele almış ve milli ekonomiyi kurmaya çalışmışsa da araya 1. Dünya Savaşı girmiş ve Savaş’ı kaybeden Osmanlı Devleti tarihten silinmiştir. "Prof. Dr. Kaptan KAPTANGİL. Kaynak: Türkiye’mizin Bazı Sorunları ve Çözüm Önerileri – 1 başlıklı yayındaki yazarın Osmanlı Ekonomisi makalesinin Dış borçlar ve II. Abdülhamit bölümleri.
Derginin II. Abdülhamit bölümünde Agop Paşa’yı anlattıktan sonra bir öneri getirdim.
“Atatürk İlke ve İnkılapları Enstitülerinde II. Abdülhamit Dönemi konusu ders olarak okutulsun. Böylelikle öğrenciler II. Abdülhamit Dönemi ile ATATÜRK dönemini daha olay kıyaslar ve değerlendirirler.”
Theodor Herzl’in teklifini derhal kabul ederek ülkesini Düyun-u Umumiye belasından kurtaracak yerde, saltanatını bu İdare ile sürdürmüş bu arada O’ndan kaçırdığı ülke gelirlerini üzerine alıp Ermeni Agop’a teslim ederek zengin olmuştur!..
ATATÜRK ise çöken Osmanlı’nın enkazından 1938 Yeni Türkiye’sini yaratmıştı.
2019’a girerken Osmanlı özlemini çekenlere sesleniyorum: “Ulu Hakanınız sizin olsun…”

22 Aralık 2018 Cumartesi

GÜNE TÜRKİYE’NİN TATLARI İLE BAŞLADIKTAN SONRA… "Mehmet Arif Demirer" ÇANKAYA VE ŞİŞLİ BELEDİYE BAŞKANLARINA AÇIK MEKTUP & BAŞKENT ANKARA’DA TREN KAZASI

GÜNE TÜRKİYE’NİN TATLARI İLE BAŞLADIKTAN SONRA… 
Mehmet Arif Demirer
ANAYURT Gazetesi 

Ankara: 17 Aralık 2018

Nedir Türkiye’nin tadı?
Benim için, Rize’nin çayı ile Milas’ın zeytini. Yanında bir iki dilim Ayaş domatesi bir miktar zeytin yağı ve taze BEYAZ ekmek.
Türkiye dışında 94 ülke gördüm. Bu saydığım tatları kendi ulusal sınırları içinde kendi insanının emeği ve toprağının bereketi ile üretebilen bir ikinci ülke yok.
Seylan adasında bir ay geçirdim. Her bir köşesini gördüm. Dünyanın en kaliteli çayını üretiyor ama Milas’ın zeytini ile tanışmamış ! O tadı bilmiyor.
Türkiye’de Rize ile Milas arasındaki yaklaşık 80 milyon Hektar alanda akla gelebilecek, bir insanı mutlu bir şekilde doyurabilecek, her türlü bitki yetişebiliyor. Yeter ki tarımı adam gibi yönetebilelim, doğru yönlendirebilelim.
1957 yılında Afyon’da Vaşington portakalı bir YENİLİK idi. Mersin’den taşıma sorunu aşılamamıştı. Bugün yılda 1.7 milyon ton narenciye üretimimizin önemli bir bölümünü ihraç ediyoruz. 
Altmışlı yılların başında ATATÜRK’ün kurduğu Şeker Şirketi pancar üretimi için yılda 200 bin çiftçi ile sözleşme imzalıyordu. Bu, çok ciddi bir sayı ve çok önemli bir tarımsal gelişmişlik göstergesi idi.
2018 yılında yaşanan özelleştirmeler ve faizlerin aşırı yükselmesi sonunda 2018/19 kampanyasında şeker üretiminin durumu hiç de iç açıcı değil.
Doksanlı ve iki binli yıllarda başımıza bir de NBŞ sorunu yüklemiş, göz bebeğimiz durumunda olması gereken pancar çiftçisinin durumunu en azından SARSMIŞIZ.
Tarımını bilinçli olarak ihmal eden, riske eden, aklı başında bir ülke yok, başta en gelişmiş sanayi ülkeleri olmak üzere. Son 30yılda biz bunu başardık. Türkiye’nin tatları ile oynadık.
Güne Türkiye’nin tatları ile başladıktan sonra, saatler ilerledikçe olumsuz haberler geliyor, peş peşe. En son tren kazası yaraya tuz biber ekti.
1955 – 1957 yıllarında Ulaştırma Bakanı olan babamın yaşadığı sorunları anımsadım. Sirkeci – Halkalı arasındaki 28 km’lik çift hatlı banliyö sisteminde Türkiye’de ilk sinyalizasyon çalışmalarını başlatmıştı, büyük döviz sıkıntıları içinde. Hep, “Yılda şu kadar km yeni hat açmak değil, var olan hatlarda trenlerin güvenli bir şekilde çalışmalarını sağlamaktır, önemli olan.” derdi. Bakan olduğu yıllarda tren kazası talihsizliği yaşamamıştık.
Gazete haberleri doğru ise makasçı “Makası açmayı unutmuş olabilirim” demiş.  Bu bence sayın Bakanın sinyalizasyon için “olmazsa olmaz” beyanından da daha talihsiz bir söz. Eğer tren ile yolculuk yaparken güvenliğimiz makasçıların unutkanlığına endeksli ise…
Türkiye bugün içinde bulunduğu, insanlarının mutluluğunu sağlayamayan, her akşam gelen şehit haberlerinden kurtulamayan, çocuklarına ve gençlerine, onları uluslararası rekabete hazırlayan bir eğitim veremeyen bir ülke konumunda olmamalıdır. Ama maalesef öyle. Onun içinde olumsuz bir haber almadan, Rize’nin çayı ile Milas’ın zeytininin tadı ile başladığı günü keyifle sürdürüp noktalayamıyor. Çünkü vatandaşlar bölündüler ve değişik kutuplarda yaşıyorlar. Karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı ilişkiler karşılıklı husumet ilişkisine dönüştü.
Hepsi 30 – 40 yıl içinde oldu bu tatsızlıkların. Yazık oldu. Türkiye’nin ağzının tadı kaçtı.
O tat geri gelebilir mi? Gelebilir ve de gelmelidir.
Bunun anahtarı da Gezi olaylarından sonra “Benim yüzde ellim bana yeter,”27.11.2018 günü de Çankaya, Kadıköy, Şişli ve Beşiktaş seçmenleri hakkında ayrıştırıcı sözler söyleyen Sayın Cumhurbaşkanındadır.
Sayın Cumhurbaşkanı Türk Milletinin yüzde ellisini değil, yüzde yüzünü kucaklamalıdır. 
ÇANKAYA VE ŞİŞLİ BELEDİYE BAŞKANLARINA AÇIK MEKTUP
Mehmet Arif Demirer
ANAYURT Gazetesi
Ankara: 18 Aralık 2018

Ben ATATÜRK’ün Çankaya’sının birkaç gün önce 79 uncu doğum yıl dönümünü kutlamış bir seçmeniyim.
1995 ve 2000 yıllarında vefat eden babam ve annem de Şişli Belediyesi seçmeni idiler. 

27 Kasım 2018 günü Sayın Cumhurbaşkanı’nın AKP Grup toplantısında söylediği şu sözler, şahsım ve annem/babam adına beni çok rahatsız ediyor:

(Çankaya ve Şişli seçmenleri hakkında) “Bunlar, Türkiye yansa da şaha kalksa da umurlarında değildir.”
Babam, devlet memuru (son görevi PTT Genel Müdürlüğü), Demokrat Parti Afyon milletvekili ve Ulaştırma Bakanı idi.
Onun bakan olarak görevde olduğu dönemde Türk Hava Yolları kurulmuş (1 Mart 1956) ve güncel bir olay olduğu için hatırlatıyorum, 28 km’lik çift hatlı Türkiye’nin ilk elektrikli Sirkeci – Halkalı banliyö sistemi kurulmuştu. O tarihte dünyada en ileri sinyalizasyon sistemi ile çalıştırılmıştı. (Bkz. TBMM Tutanakları, 1956 Bütçe Görüşmeleri). Babam meslek hayatının sonunda 27 Mayıs mağduru olarak Yassıada’da yargılanmıştı.   
Annem baş açık bir ATATÜRK kadını ve Afyon gelini idi. Kocası Yassıada’da yargılanırken (iki oğlu da yurtdışında üniversite eğitiminde idi) tek başına kalmış ve kendi anlatımı ile “Alahım’a sığındım” diyerek oruç tutmaya ve namaz kılmaya başlamıştı. Annesi de babası da 93 Harbi Dağıstan göçmeni idiler. Hayatı boyunca Türkiye’nin sorunları ile ilgili idi.
Benim; yayımlanmış 56 kitabım, sahibi ve yazarı olduğum Kemalist demokrat TÜRKİYE Dergisi ve ADALET ile ANAYURT Gazeteleri köşe yazılarımda devamlı Türkiye sorunları ve çözüm önerilerim işlenmiştir.
Yarın baskıya girecek 2018/6 sayılı dergimin konusu: Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusuna görev yapmış ve Alman çıkarları doğrultusunda on binlerce Türk askerinin ölümüne neden olmuş 2000 Alman subay, general ve amirali. 
Sayın Başkanlar, sizlerin Sayın Cumhurbaşkanı’nın 27.112018 konuşması hakkında bir yorum yaptığınız hakkında bir bilgiye sahip değilim. Eğer seçmenleriniz adına Belediyeniz ya da şahsınız olarak bir yorum yapılmış ise lütfen demirer@kemalizm1938.org veya demier@dp1946.org adresine e posta gönderiniz.
Eğer 27 Kasım’dan beri bir yorum yapmaya ya da eleştiri getirmeye fırsat bulamadı iseniz lütfen böyle bir fırsatı öncelikle oluşturunuz.
Saygılarımla.
BAŞKENT ANKARA’DA TREN KAZASI
Henüz sorumlular bulunamadı. Günün birinde muğlak bir açıklama ile geçiştirilir. Son tahmin, makasçının makası değiştirmeyi unutmuş olabileceği yönünde idi. Bu tür makasçı hatalarına dayalı tren kazaları geçen asırda yaşanırdı. Biz, demiryolu işletmeciliğinde oralarda kalmışız.
Babamdan hatırladığım şu tespitin öneminin altını kırmız kalemle kalınca çizmek istiyorum:
“Önemli olan var olan demiryollarını güvenli bir şekilde çalıştırmaktır, her yıl şu kadar km yeni hat açmak değil.”
SONSÖZ, YHT’nin kaza anında sürati hakkında: Trenin çarpışma anında hızı 97 km/saat imiş. Ya bir de Fransa ve Japonya YHT’leri gibi hız 450 km/saat olsa idi?
THY işletmeciliğinde ve genel olarak sivil havacılıkta gerçekten çok başarılı olan Türkiye’nin demiryolu işletmeciliğinde bu kadar başarısız olmasını bir mühendis olarak çözemiyorum.

11 Aralık 2018 Salı

Gelin Şu Bir Düzine Yanlışı Düzeltelim "MEHMET ARİF DEMİRER" Osmanlı'nın Çöküşünü Hazırlayan Dış Borçlar 16 Yıllık İktidarın da Sonunu Hazırlıyor...

GELİN ŞU BİR DÜZİNE YANLIŞI DÜZELTELİM 
Mehmet Arif DEMİRER
ANAYURT Gazetesi 

Ankara: 10 Aralık 2018
BİR – “İstikbal Göklerdedir” sözü ATATÜRK’e ait değildir. Öldükten sonra uydurulmuştur.
İKİ – MARŞAL PLANI -“Türkiye’nin hiç ihtiyacı olmadığı halde 1947 yılında ABD ile Marshall Yardımı adı altında antlaşma yapılarak, Türkiye farkında olmadan bağımlı hale getirilmiştir.”Türkiye’yi Plan kapsamına almamışlardı. Israrla ricacı oldu ve girdi.
ÜÇ– “Marshall Planı Yardımları ulusal değerlerimizi çökertti” (2017, CHP Genel Başkan
Kemal Kılıçdaroğlu). YANLIŞ. Plan kapsamında ülkelerin kendi hazırladıkları yatırım projeleri onaylandıktan sonra para (hibe veya kredi) veriliyordu. Örneğin, Denizyolları, ABD’den sağladığı 13 milyon dolar kredi ile Almanya ve İngiltere’den gemi satın aldı.
DÖRT – ARAPÇA EZAN -“Demokrat Parti iktidara gelir gelmez Ezan’ıArapçalaştırdı.”
DP, zaten Arapça olan Ezan’ıArapçalaştırmadı. Kanundaki ceza maddesini iptal ettirdi.
BEŞ – KÖY ENSTİTÜLERİ -“Demokrat Parti Köy Enstitülerini kapattı.”
Adlarını ve Tabelalarını değiştirerek İlk Öğretmen Okulları ile birleştirdi. KAPATMADI.
ALTI– HALKEVLERİ -“Demokrat Parti Halk Evlerine el koydu. Kütüphanelerdeki eserler çöpe atıldı”DP’nin tespitine göre CHP’nin taşınmazları için kamu kaynaklarından 27 366 150 TL, Halkevleri taşınmazları için ise 21 014 522 TL kullanılmıştı. CHP, 1950’de iktidarı devrederken Halkevleri binalarını da kapatıp kitapları koruyabilirdi. O yola gitmedi.
YEDİ– “6-7 Eylül 1955 Olaylarını Zorlu’nun talebi üzerine Menderes tertipledi”Ogece (20 – 24 arası) tahrip ve talan olaylarını bizler, Türkler, yaptık. Olayları tertipleyenler ise Yunan Derin Devleti emrindeki kişilerdi.1955’de İstanbul’da 17 bin Yunan vatandaşı vardı.
SEKİZ– “Demokrat Parti altın ve döviz rezervlerini har vurup harman savurdu, çok dış borç aldı”DP döviz devralmadı. On yılda dış borçlar 916 milyondan 1 038 milyon dolarak çıktı. Gerçekleşen yatırımlar ise 8 milyar $ değerindeydi Kaynak: DPT yayını 772+BBYKP
DOKUZ– “Menderes, Said Nursi’nin ellerini öptü”Hiçbir araya gelmedi ki, öpmüş olsun.
ON – UÇAK FABRİKALARININ KAPATILMASI: Sinan Meydan (Akl-ı Kemal) “… Türkiye’nin 1920’lerde, 1930’larda, 1940’larda kurduğu uçak fabrikaları, Türkiye’nin ABD uydusu olduğu 1950’lerde, DP döneminde, kapandı.”Kayseri Tayyare Fabrikasında üretim 1942 yılında durdu. THK Etimesut fabrikası bir skandaldı. Polonyalılar yönetiyordu.
ON BİR – ATATÜRK’ün kurduğu Etimesut Örnek Köyün adı Etimesutidi.. İlk imlasında şapkası elle eklenmişliği vardı: Etimesğut. Daha sonra ğ’nin şapkası düştü g oldu: Etimesgut !
SON ÖRNEK:
ON İKİ– Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan’ın, 27.11.2018 günü söyledikleri: “Ankara’da Çankaya, İstanbul’da Kadıköy, Şişli, Beşiktaş gibi yerlerdeki seçim sonuçlarına bakın. Hiçbirinin ülke gerçekleri ile ilişkisi olmadığını görürsünüz. Türkiye yansa da şaha kalksa da bunların (bu semtlerde yaşayan seçmenlerin) umurunda değildir…” Kaynak: 28 Kasım 2018, Sabah Gazetesi, sayfa 12,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bu ülkede yaşayan hiç kimsenin, kim olursa olsun, belirli semtlerde oturan vatandaşlarını bu şekilde dışlamaya, suçlamaya, ayrıştırmaya hakkı olmamalıdır. Ben Başkent Ankara’da ATATÜRK’ün Çankaya’sında yaşamaktan onur duyan 79 yaşında bir T. C. Vatandaşıyım.
1995 ve 2000 yıllarında her ikisi de 87 yaşında vefat eden, Şişli Belediyesi seçmeni, annem ve babam da bu ayrıştırmaya mutlaka karşı çıkarlardı. Babam devlet memuru (en son PTT Genel Müdürü), DP Afyon milletvekili ve 1.3.1956’da THY’nın kurucusu Ulaştırma Bakanı olarak bu ülkeye büyük hizmetler yapmıştı.27 Mayıs’tan sonra mükafat olarak Yassıada’da tutuklu yargılanmıştı.
Her zaman başı açık olan ve “Yassıada’dan sonra Allah’ıma sığındım” diyen annem, namaz da kılan oruç da tutan Müslüman bir ATATÜRK kadını idi.
Ben de yayımlanmış 56 kitabım ve binlerce köşe yazısı ile makalelerimde devamlı ülke sorunlarını ele alarak çözümler üretmeye çalışmışımdır.
Sayın Cumhurbaşkanı’nı, bu yanlışı bizzat düzelterek, sözlerini geri almaya davet ediyorum...
OSMANLI’nın ÇÖKÜŞÜNÜ HAZIRLAYAN DIŞ BORÇLAR 16 YILLIK İKTİDARIN DA SONUNU HAZIRLIYOR!.. 
Mehmet Arif DEMİRER
ANAYURT Gazetesi 

Ankara: 11 Aralık 2018 
En çarpıcı ekonomi göstergesi mi?
Osmanlı, 1854 Kırım Harbi ile birlikte dış borç almaya başlamış, 20 yıl sonra moratoryum (iflas) ilan etmek zorunda kalmış ve 1881 yılında gelirlerini İngiliz ve Fransız alacaklılarının yönetimindeki Düyun-u Umumiye İdaresi’ne teslim etmişti.
Son aşamada çöküşü getiren kilometre taşı ise Ordu’nun eğitimi için Almanlarla yapılan Alman Askeri Heyeti antlaşması idi. Bu antlaşmaya göre 42 Alman subayı İstanbul’a gelecek ve eğitimden sorumlu olacaktı. Bu heyet, Osmanlı’nın Büyük Savaş’a girmesine, Türk askerlerinin Yemen’den Galiçya’ya uzanan uzak cephelerde çarpışarak ölmelerine neden olmuş ama Almanya’nın istediğini gerçekleştirmişti: Rus ve İngiliz askerlerinin Almanya’dan uzakta tutmak.
Böylelikle daha 1881’de mali yapısını Düyun-u Umumiye İdaresine teslim eden Osmanlı, ordu ve donanmasını da Almanlara bırakmış, 100 yıl önce Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak devlet olarak çökmüştür.
42 subay olarak düşünülmüş Alman Askeri Heyetinin subay ve general-amiral mevcudu, Büyük Harp’teiki binin üstüne çıkmıştır.
Çöküş, Türk Milleti’ne ATATÜRK’ü kazandırmıştır.
Her iki olayın ayrıntıları 20 Aralık günü çıkacak Kemalistdemokrat TÜRKİYE Dergisinin 2018/6 ıncı sayısında verilmektedir. Derginin 32 sayfalık özel ekinde iki bin küsur Alman subay ve paşalarının adları ve görev yerlerinin listesi de yer almaktadır, Türkiye’de ilk kez.
Osmanlı dış borçlarını incelemiş iken bir de 16 yıllık iktidarın ekonomi göstergelerine göz atınca Osmanlı’nın Kırım Savaşı sonrası ile şaşırtıcı bir benzerlik olduğu görülmektedir.
2001 Krizinden sonra savaştan çıkmış gibi nakavt olmuş bir Türkiye’yi devralan AKP iktidarının ilk icraat yılı 2003 sonu itibarı ile toplam brüt dış borcu 144 milyar dolar idi. Bunun üçte biri özel sektörün dış borcu idi.
İktidarın on altıncı 2018 yılında yine bir ekonomik kriz yaşadık, her ne kadar ‘Kriz’ sözcüğüne itibar etmeyerek ‘manipüasyon’u tercih ettik ise de…
Merkez Bankası faizi % 24.5, mevduat faizi % 25 oldu, kredi faizleri % 40’a dayandı.
Enflasyon en son (Kasım) % 25’den % 21’e indi diye sevindik.
Dolar 7 küsur liradan 5.2 liraya geriledi diye tebrikleri kabul ettik, her fırsatta dış mihrakları suçladık.
Dış borçlar üzerinde pek durmadık. Rahmetli Güngör Uras durmuş ve sık sık uyarmıştı.
2018 yılında 457 milyar dolara ulaşan toplam brüt dış borcun % 69’u (üçte ikisinden de daha yüksek bir oran) özel sektör borcu. Kişi başına dış borç 29 538 TL, 1 dolar 5.3 lira hesabı ile.
16 yılda özel sektör adeta TL yerine dolar ve Euro ile borçlanmaya özendirilmiş, ayrıca ayaklarını yorganının çok ötesine uzatmış. Şimdi de kışın ortasında ayaklar buz kesmiş, “Nasıl ödeyeceğim bu borcu ?” diye ağlaşıyor.
Şöyle bir hesap, bkz. ne kadar korkutucu: Dört kişilik bir aile, anne ev kadını, iki çocuk ilk okulda, baba asgari ücretle (1603 TL/ay) çalışıyor.
Toplam dış borcun bu aileye isabet eden payı (4 x 29 538) 118 152 TL. Babanın 74 ay çalışması gerekiyor bu parayı kazanmak için. Kaç ay çalışıp tasarruf edebilir 118 bin lirayı Allah bilir. İşte o hesabı yapanlar Düyun-u Umumiye ile teslim alıvermişler Osmanlı’yı…

5 Aralık 2018 Çarşamba

28 KASIM 2018 GÜNÜ YANDAŞ GAZETELERİN KÖŞE YAZARLARINI OKUDUM "Mehmet Arif DEMİRER" Sabah Gazetesi, Star Gazetesi ve Türkiye Gazetesi...

28.11.2018 GÜNÜ YANDAŞ GAZETELERİN KÖŞE YAZARLARINI OKUDUM
Mehmet Arif DEMİRER
Sabah Gazetesi:
Hıncal Uluç, 3 yazısından ‘Rauf Tamer’ başlıklı bölümde Sarıgül ve Kılıçdaroğlu var. Mehmet Barlas, Suriye’de Amerikan Oyuna Gelmeyeceğiz, diyor. Engin Ardıç (üslubu hiç değişmemiş) Muhalefetin Erdoğan’a bir şey yapamayacağını, yani onu sandıkta yenemeyeceğini yazmış. Doğru ! Kerem Alkin (iyi iktisatçıdır. Babası Erdoğan Beyi tanırdım) yeni ekonomi politikalarını onaylıyor.  Sait Gürsoy’un ‘Koçluk’ (Coach) hakkında bir yazısı, siyasi değil. Son olarak Tercüman’da iken Süleyman Demirel’e ve gazetenin sahibi Kemal Beye (Ilıcak) çok yakın idi, Yavuz Donat, artık safkan AKP’li olmuş. AKP Belediye başkan adaylarını irdelemiş, kazanacakları mejdesini veriyor.
Star Gazetesi:
Düşünceleriyle hiç uyuşamadığım Sayın Ahmet Kekeç, CHP’nin benim de onaylamadığım İstanbul İl Başkamı Canan Hanıma, bir sözünden (“CHP adayları dine % 100 saygılı olmalı”) dolayı fena yüklenmiş: “Dine saygı isteyen hanımefendiye de bakın hele”!”. Ne hakkı var böyle şeyler söylemeye, diyor, daha önce söylediği başka şeylerden ötürü. Yarısına katıldığım ama özüne katılmadığım bir yazı. Dış Politikauzmanı Prof. Dr. Beril Dedeoğlu Ukrayna – Rusya gerginliğini yazmış (“Karadeniz’de Sular ısınıyormu?”) ama Türkiye’nin bu olay karşısında ne yapması gerektiğine girmemiş. Avukat Fadime Özkan, GEZİ Olayları ile başlamış, PKK, DEAŞ (Nedendir bilinmez AKP ve yandaşları bu katil örgütün gerçek adını, IŞİD, kullanmaz, Arapçasını tercih ederler) FETÖ vs. üzerinden CHP’ye gelmiş ve yazısına şöyle bir başlık atmış, “Gezi’den CHP tabanı öğrendi, parti elitleri öğrenemedi”. Özetle GEZİ Olayları da CHP de kötü, dış destekli vs. çünkü AKP’ye karşılar. Halime Kökce, çocuk tecavüzcüleri üzerinden CHP’yi eleştiriyor ve aklına HDP seçmeni geliyor. CHP’nin Muhafazakar kesimden de oy “tırtıklamayı” düşünmesini de hatırlıyor. Merkez Sağ seçmeni 2002’den beri AKP’nin tekelinde…Yalçın Akdoğan artık STAR köşe yazarı. “AK Parti ne yapmaya çalışıyor?” başlıklı yazısının sonunda “Seçmene verilecek en güzel mesaj, ona değer vermektir.” Tespiti ile AKP’nin doğruadayları belirleyerek bu mesajı vermeye çalıştığı cevabını veriyor, başlıkta sorduğu sorunun cevabı olarak. Ersoy Dede, “Çöp patlaması İstanbul’un kara lekesidir” başlıklı yazısında, aslında vahşi çöp toplama ve depolama adetimizi eleştiriyor. Çöplerimizi ayrıştırmadığımız için her yıl milyarlarca liralık tasarruftan olduğumuzu da yazsa iyi olurdu, Erdoğan’ın Belediye Başkanı olduktan sonra yaptıklarının yanı sıra. Star’da son köşe yazarı Yakup Köse. 2010 referandumu ile Fethullah Gülen’e yargıya yönelik kapıların açıldığını unutarak FETÖ – Hürdapar ilişkisini eleştiriyor.
Türkiye Gazetesi:
Batuhan Yaşar, 31 Mart yerel seçimin sonuçlarını açıklıyor, “İşte 31 Mart’ın siyasi şifreleri”. Özetle, İstanbul’da Binali Bey, Ankara’da Mehmet Özhaseki. MHP ile son bir görüşme olduktan sonra halen MHP’li başkanların görevde olduğu iller kesinleşecekmiş. İzmir, yazının konusuna girmemiş ! “AK Parti’nin 5 büyük sorunu” başlıklı yazısında Süleyman Özışık, 4 sayılı sorunun “Azalması beklenirken artan hayat pahalılığı” olduğunu vurguluyor ve indirim yapmamakta direnen firmaların sıkı takibe alınarak cezalandırılmalarını öneriyor. Cem Küçük, yerel seçimler ile ilgili yazısının “MHP ile ittifakın önemi” başlıklı bölümünde “gerekirse bazı illeri AK Parti MHP’ye bırakmalıdır” diye yazmış, “yeter ki MHP, Ankara  ve İstanbul’da aday çıkarmasın” diye düşünerek (ama yazmadan !). Prof. Dr. Kemal İnat bizi çok ilgilendirmeyen bir konuda, Brexit ve AB, uzun bir analiz kaleme almış…
28.11.2018 günü yandaş gazeteleri, para vererek, niye aldım? Bir gün önce AKP Grup toplantısında Sn. Erdoğan’ın Çankaya seçmenleri hakkında talihsiz bir sözünün doğru metnini bulabilmek için. Ben Çankaya seçmeniyim. Söylediklerine katılmıyorum, eleştireceğim.

29 Kasım 2018 Perşembe

6-7 EYLÜL 1955 İSTANBUL OLAYLARI VE DÜŞÜNÜR MEHMET ARİF DEMİRER’İN “BİR KANAAT ÖNDERİ OLARAK” DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ ("Hüsnü MERDANOĞLU Atatürkçü Düşünür Kemalist Yazar"

6-7 EYLÜL 1955 İSTANBUL OLAYLARI VE DÜŞÜNÜR MEHMET ARİF DEMİRER’İN BİR KANAAT ÖNDERİ OLARAK DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ...
Hüsnü MERDANOĞLU
Atatürkçü Düşünür Kemalist Yazar
Sayın Mehmet Arif Demirer, 28 Kasım 2018 Çarşamba günü, Ankara’da bir gurup yurttaşlarla bir araya gelerek, “6-7 Eylül 1955 İstanbul Olayları” konulu bir konferans verdi. İlerlemiş yaşına, sağlığı nedeniyle yürüme zorluğu çekmesine rağmen, konuşması çok akıcı, heyecan verici ve öğretici idi. O konuştukça katılımcılar, “tamamı belgelerle açıklanan ve ömürlerinde ilk defa duydukları tarihi gerçekler karşısında” şaşkınlıklarını gizleyemediler.
GENEL OLARAK OLAYLA İLE İLGİLİ YORUMLARI ŞÖYLE ÖZETLEMEK MÜMKÜN:
5 Eylül 1955 gecesi Selanik’teki Atatürk Müzesi yakınında bomba patlatılmış; Ertesi gün, Yazı İşleri Müdürü Gülşin Sipahioğlu olan İstanbul Ekspres gazetesinin 16.00'da ikinci baskısı yayınlatılarak ve iri puntolarla "ATAMIZIN EVİ BOMBA İLE HASARA UĞRADI" haberini yaymıştır. Bu haber halk üzerinde şok etkisi yapmış ve vahim olayların körüklenmesine neden olmuştur. Kısa sürede patlak veren olaylar esnasında, başta Rum kökenli yurttaşlarımızın olmak üzere azınlıkların ev ve işyerlerine saldırılar düzenlenmiş, üstelik bu saldırılar, ayni günlerde İstanbul pek çok uluslararası kongreye ev sahipliği yaptığı bir için İstanbul’da bulunan çok sayıda yerli ve yabancı gazetecilerin gözleri önünde olmuştur.
Sayın Mehmet Arif Demirer’in belgelere dayalı olarak açıkladığı gibi; “kalkışmayı düzenleyen menfur çevrelerce” ülkemizde azınlıklara kıyım yapıldığı imajı verilmek istenmiştir. Dahası bu, insanlık, hukuk ve ahlâk dışı çirkin olayların gerisinde hükümetin ve hükümetin yönlendirdiği (o dönemde adı MAH olan) istihbarat kuruluşunun olduğu söylemi, çok art niyetli ve kasıtlı bir provakasyon biçimde yaygınlaştırılmıştır.
Her daim dikkatle araştıran, araştırmalarının sonucunu gazete, dergi ve kitaplara aktarıp kamuoyu ile özenle ve önemle paylaşan, böylece “aydın” olma yükümlüğünü tam bir onur, bilimsel, disiplin, dürüstlük ve sorumlulukla yerine getirerek, çevresini aydınlatan, Araştırmacı-Yazar Mehmet Arif Demirer’in tespitleri ve açıklamaları kısaca şöyle olmuştur:
-6 Eylül gecesi, bir hafta önce (o tarihte İstanbul’da toplanan uluslararası kongreler, yoğun görüşme trafiği ve saygınlık ağırlıklı etkinlikler nedeniyle) Valiliğin yazılı emri ile alarma geçirilen, Birinci Ordu Komutanlığından saat 20.00’de İstanbul’un belirlenmiş adreslerinde konuşlandırılmış olmaları istenen on dokuz tabur asker dört saat gecikme ile 24.00’de gelmiş ve hükümetin ilan ettiği sıkıyönetimle durumu kontrol altına alamamıştır.
- Öncelikle olayı doğru olarak ortaya koyabilmek için 6-7 Eylül olayları tarzında “iki gün sürmüş gibi” ifade edilmesi abartıdır, yalan ve iftiradır. Çünkü olay sadece 6 Eylül 1955 günü gerçekleşmiştir. 7 Eylül günü kayda değer hiç bir olay yaşanmamıştır.
- Sonrasında da olaylar, art niyetli oldukları zaman içinde kanıtlanan bir takım kasıtlı çevrelerce sürekli abartılmıştır. Örneğini, bir gazeteci Mümtaz Türköne, (Zaman gazetesinde) bu olayların “iki gün, iki gece” sürdüğünü yazabilmiştir.
Ayrıca; Olayların yaşandığı tarihte, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olan ve aynı dönemde oğlu (Dr. Orhan Köprülü) Demokrat Parti İstanbul İl Başkanı olarak görev yapan, üstelik Demokrat Parti’nin dört kurucusundan biri olan Ord. Prof. Fuat Köprülü’nün açıklamaları ile olaya Yassı Ada davaları arasına taşınmıştır.
Adı geçen Fuat Köprülü 27 Mayıs 1960 darbesinden 9 gün sonra: “Hadiseler, Fatin Rüştü ilhamı ile Menderes ve Gedik tarafından tertiplenmiştir” biçimi yalan, yanlış ve iftira niteliği taşıyan talihsizya da art niyetli ve kasıtlı açıklamasını yapabilmiştir.
-Özellikle bu yalan-yanlış ve maksatlı beyanlar esas alınarak, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile Başvekil Adnan Menderesaltışar yıl Ağır Hapis cezasına çarptırılmışlardır.
Gerçek durum bu iken, 6 Eylül 1955 olayının geresindeki amaç nedir sorusunun yanıtlanması gerekir.
Sovyet (SSC) öncesi Rusya’da hükümetin emriyle güvenlik güçlerinin Yahudi azınlıklara karşı giriştikleri acımasız kitlesel katliamların açıklanması/tanımlanması için kullanılan ve uluslararasısöylemlere geçen “Progrom” olarak isimlendirilen girişimlerin benzerinin Türkiye’de Rumlara karşı yapıldığı yönünde dünya kamuoyunda Türkiye’yi suçlamaya yönelik bir eylem olduğu anlaşılmaktadır.
Hiçbir hükümet kendi ülkesini, dünya kamuoyu önünde suçlu duruma düşürmeyeceği için, bu olayın Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin yönetimve kontrolü altında faaliyet gösteren birkurum tarafından gerçekleştirmiş olması mümkün değildir. Tamimiyle dış kaynaklı bir provokasyondur.
Atina radyosunun 10 Eylül 1955 günü; “İstanbul ve İzmir'deki olaylar; İngiliz diplomasi plânlarının ani biçimde patlak vermesinin ürünü değildir; bizzat İngiliz diplomasisinin planladığı ve başarmaya çalıştığı bir provokasyondur” içeriğinde yorum yapmış olması, minareyi çalanın kılıf arama arayışında olduğunu anımsatmaktadır.
Konferans sonunda; Anlattıklarının tamamını içeren kitapları kendisini dinlemeye gelenlere ücretsiz olarak dağıttı Sayın Mehmet Arif DEMİRER.. Bugüne kadar yazdığı onlarca kitaptan mevcutları bile dağıtmayı arzuluyordu aslında..
Sonunda; “Atatürk’ü sevmeyenlerden siyah leke ve biz.”, “Amerikalı arkadaşı Atatürk’ün Devrimlerini Anlatıyor.”, “Atatürk’ü vatan Toprağına Kavuşturmuştuk“ adlı 3 kitabı ile Kemalist Demokrat Türkiye dergisini, salonda hazır olan izleyici ve dinleyicilerine, günün anısına “hediye olarak” verdi.
Bunların içinde biri vardı ki; Bizzat kendisinin de genç bir İzci olarak katıldığı ve görevli sıfatıyla hazır bulunduğu “10 Kasım 1953 günü Atatürk’ü Vatan Toprağına Kavuşturmuştuk” adlı kitabını tanıtırken heyecandan elleri titriyor, “o tarihi günde yaşadığı anılar canlanıyor ve unutulmaz hatıralarını adeta yeniden yaşıyor gibi” heyecanlanıyor ve bu anıları tekrar yaşamanın sevinci, gurur ve mutluluğu ile kitabı bir o yana bir bu yana çeviriyordu.
Gördüğüm kadarıyla, Programın yöneticisi bile bu heyecandan etkilendi.
Zira konuşmaya başladığında yaşadığı sağlık sorununu anlatmıştı. Sonra konuyu aydınlattı. Meğer Mehmet Arif Demirer, 10 Kasım 1953 günü Atatürk’ün, Anıtkabir’de vatan toprağına defin töreni sırasında şahsen ve görevli olarak orada imiş. Beli ki bunca yıla rağmen etkileri hâlâ devam ediyor olmalı.

26 Kasım 2018 Pazartesi

Falih Rıfkı Atay'ın “DİN ve DEVRİMLER” Yazısından Çarpıcı Alıntılar "Mehmet Arif Demirer" ANAYURT Gazetesi, Ankara: 26 Kasım 2018 - Pazartesi,

FALİH RIFKI ATAY’IN “DİN ve DEVRİMLER” YAZISINDAN ÇARPICI ALINTILAR!..
Mehmet Arif DEMİRER
ANAYURT Gazetesi
Ankara, 26 Kasım 2018
***
Tanzimat Dönemi hakkında: “…‘din ve dünya,’ ‘din ve akıl’ işlerini birbirinden ayırmamaklığımızın cezasını çekiyorduk… Sivil okulla medrese ve cami birbirine düşmandı. Halk yığınları ise camiye bağlı idiler. Batı medeniyetçiliği, daima pek küçük bir azınlığın malı kalmıştı. Kemalizm, aslında büyük ve esaslı bir din reformudur.”

Nesih Hakkı'nın tanımı: 
“Tanrı, bir peygambere verdiği şeriatı, ikinci bir peygamberde değiştirmekle, hatta Kuran’ın bir ayetindeki emrini başka bir ayette kaldırmakla hükümlerin toplum evrimini izlemesi gerektiğini göstermiştir. Fıkıh’da buna nesih (hükümsüz bırakma) diyoruz. Muhammed son peygamber olduğuna göre, O’ndan sonra nesih hakkı insan aklına kalmıştır. Onun için İslam bilginleri, ‘zamanla hükümlerin değişeceği’ içtihadında bulunmuşlardır. Mustafa Kemal’in yaptığı işte bu nesih hakkını kullanmaktı.”
Dünyayı ilgilendiren ayetler hakkında: “İslam’da bütün şer’i (İslam hukukuna uygun)meseleler iki büyük bölüme ayrılmıştır: Birinci bölüm ahireti ilgilendirir ki, ibadetlerdir; Oruç, namaz, Hac, zekat ! İkinci bölüm, dünyayı ilgilendirir ki, bunlar da nikah ve aileye ait hükümlerle muamelat denen mal, borç, dava ilişkileri ve ukubat denen ceza hükümleridir. Kemalizm, ibadetler dışındaki bütün ayet hükümlerini kaldırmıştır.”

Ezan ve Namazın Türkçeleşmesi: 
“ATATÜRK, ibadet devrimine Ezan ve Namazı Türkçeleştirmekle başlamıştı. Gerçekte verdiği ilk emir, Ezan ve Namazın Türkçeleşmesi idi. Muhafazakarların sözcülüğünü yapan İnönü, ATATÜRK’e yalvarmış, “Önce Ezanı Türkçeleştirelim, sonra Namaza sıra gelir” demişti. Arkadan dil ve Kuran metni meseleleri çıkıp Namazın Türkçeleşmesi gecikti idi.ATATÜRK sağ kalsaydı ibadet reformu olacağından şüphe yoktu.”
Hindistanlı Müslüman bilim adam Profesör SattarKheiri’nin 1923 yılında Londra’da yayımlanan Islamic Architecture başlıklı kitabında Türkiye hakkında sadece üç cümle vardır. Falih Rıfkı Atay’ın yukarıda alıntıladığım yazısı ile ilgisi bulunduğunu düşündüğüm için aşağıda veriyorum:
“Türklere gelince; İslam’ı hiçbir zaman anlamadılar ve bugün de İslam’dan, hep olduğu gibi, çok uzaklar. Aydın Türklerin çoğunluğunun İslam ile hiçbir ilişkisi yoktur. Türkiye’yi yönetenler(Padişah ve yakın çevresi) kadar İslam’ı istismar eden başka bir ülke yoktur.”
Bir asır sonra, 2017 yılı Mart ayında, Milli Gazetede yayımlanan “Kuran’ı Anlayarak Okumuyoruz” başlıklı bir yazıda, “Kuran’ı anlayarak okuyanların oranının sadece % 5 olduğu ortaya çıktığı…” bilgisi var. Bu durumda Hindistanlı SattarKheiri’nin 1923 baskısı kitabında yazdıklarına sinirlenmemek gerekiyor ???1923’de anlayarak okuyanlar sıfıra yakınmış !
YORUM: Çankayakitabının ilk baskısının (Dünya Yayınları) tarihi 1961’dir. 1952 yılında başlayarak uzun bir süre Dünya gazetesinde tefrika edilmişti. Aradan 60 yıl geçmiş.
Falih Rıfkı Atay, ATATÜRK’ün çok yakınında bulunmuş bir kişidir. Eğer yukarıdaki gibi yazmışsa, hem de taa 60 yıl önce, mutlaka ATATÜRK’ün görüşlerini yazmıştır, diye düşünüyor ve Gazi Mustafa Kemal’in, arkadaşı Asaf İlbay’a söylediklerini hatırlatıyorum:
“Sağlam temeller üzerine kurulacak Yeni Bina”
Asker ve devrimci (inkılâpçı) devlet kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ü iyi tanımak ve doğru okumak gerekiyor. Mustafa Kemal ATATÜRK, ‘Arkadaşım’dediği Sherrill’in yazdığı gibi vatandaşlarının Kur-an’ı Kerim'i anlayarak okumalarını isteyen bir din reformcusu idi.
9 Kasım günü yapılan insani ziyareti bu çerçevede değerlendirilmeliyiz…

19 Kasım 2018 Pazartesi

TÜRKÇE EZAN YASAĞI ve ANDIMIZ "Mehmet Arif Demirer" Anayurt Gazetesi-3 Kasım 2018, Ankara-Ne zaman muhalefet bir konu yakalasa, iktidar hemen gündemi değiştirecek bir başka konu buluveriyor!.

TÜRKÇE EZAN YASAĞI VE ANDIMIZ
Mehmet Arif DEMİRER
ANAYURT Gazetesi, 
13 Kasım 2018
Ne zaman muhalefet bir konu yakalasa, iktidar hemen gündemi değiştirecek bir başka konu buluveriyor.
En son Danıştay’ın Andımızın kaldırılmasını iptal eden kararı ile iktidarın bu kararı eleştiren tepkisini ele almak isteyen muhalefet sözcüleri derhal Türkçe Ezan duvarına tosladılar. 
TÜRKÇE EZAN
Türkçe Ezan 1932 yılında doğmuştu. Diyanet İşleri Başkanlığı bir genelge ile ülke çapında yaygınlaşmasını istemişti
Yasak ve kanunen ceza tehdidi yoktu.
Yasak ile ilgili kanun değişikliği 2. Dünya Savaşı yıllarında geldi. Hükümet, Savaş’ın çok kritik ortamında herhangi bir gerginlik yaşanmasını istemiyordu. Ezanın zorunlu olarak Türkçe okunmasını istiyor, uymayanların cezalandırılacağını bildiriyordu.
Demokrat Parti, 1950 seçimleri için ilan ettiği seçim beyannamesinde Ezan ile ilgili ceza maddesini kaldıracağını vadetmişti. Seçimi kazanıp iktidara gelir gelmez üç önemli girişimde bulundu. 
Bunları kronolojik sıra ile veriyorum:
6 Haziran 1950 – Bayar ve Menderes, çalışmaların durmuş bulunduğu Anıtkabir inşaatının şantiyesine giderek mozolenin kolonlarının altı yılda ancak Ara Kat seviyesine geldiğini görmüş (ilgili fotoğraf ,7 Haziran tarihli ZAFER’de yayımlanmıştı) ve Bayar, Bayındırlık Bakanına kesin talimat vermişti: 10 Kasım 1953 günü açılış yapılacak Ona göre çalışılsın.
13 Haziran 1950 – Bakanlar Kurulu Kararı ile resmi dairlerde ATATÜRK fotoğrafları asılacak.
16 Haziran 1960 – DP, bir kanun değişikliği önergesi vermiş, TBMM'de ittifakla Ezan ile ilgili ceza maddesini kaldırmıştı. Konu bir daha gündeme gelmemişti. 
ANDIMIZ
10 Mayıs 1933 – Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip Beyin teklifini Gazi Mustafa Kemal onaylamış ve Andımızın her gün okullarda okuması Talim Terbiye Kurulunun kararı ile kesinleşmişti.
Andımız'da ki Türküm sözü ne kadar ırkçı ise İstiklal Marşı da o kadar ırkçıdır.
T. C., bir enkaz üzerinde ulus devlet kuruyordu. Andımız da bu devletin kimliğini belirliyordu: Türküm, doğruyum, çalışkanım… 
Bundan ancak Öcalan ve şürekası gocunur.
Şimdi Türkiye, Ortadoğu bataklığında her gün büyük bir savaş başlaması ihtimalini de göz önünde bulundurarak, bölünmüşlüğü ortadan kaldıracak adımlar atacağı yerde her fırsatta (adını telaffuz etmeden) ATATÜRK ekseninde bölünmüşlüğü körükleyecek adımlar atıyor. 
Yanlıştır.
ENFLASYON DÜŞMÜYOR. 
FAİZLER DE DÜŞMEZ. 
DOLAR DENGELENDİ: 5.5 TL 
Her ne kadar Hazine ve Maliye Bakanı, “En kötüsü arkada kaldı” diyorsa da ihracat artışı ve muhtemelen bir miktar sıcak para girişi, doları 5.5 lirada dengelenmiş gibi gözüküyorsa da ÜFE’nin hala daha çok yüksek olması nedeni ile yakın vadede enflasyon dolayısı ile faizlerin yüzde10 – 15 seviyelerine düşmesi beklenemez. Bu durumda yapılacak ücret artışları yine yetersiz kalır.
Enflasyon, “Sayın bakan adına arıyorum. Sizden % 10 fiyat indirimi beliyoruz” mesajları ile düşmez. Zaten indirim ilan edenler önce fiyatlara % 10’un üstünde bindiriyorlar. Bu politikalarla ancak yerel seçimlerde oy kaybı bir ölçüde önlenmiş olur.

15 Kasım 2018 Perşembe

O (Mehmet Arif Demirer) Atatürk'ün naaşının Anıtkabir'e taşınmasına şahit oldu Mustafa Kemal Atatürk'ün naaşının Etnografya Müzesi'nden Anıtkabir'e taşındığı törene, liseli bir izci olarak katılan 78 yaşındaki Mehmet Arif Demirer, yaşadıklarını anlattı.

O (Mehmet Arif Demirer) Atatürk'ün nâaşının Anıtkabir'e taşınmasına şahit oldu
Mustafa Kemal Atatürk'ün naaşının Etnografya Müzesi'nden Anıtkabir'e taşındığı törene, liseli bir izci olarak katılan 78 yaşındaki Mehmet Arif Demirer, yaşadıklarını anlattı. 
09 Kasım 2018 Cuma 13:04
Mehmet Akif Demirer, Ankara Koleji'nde öğrenim gördüğü yıllarda okulun izci grubunda olduğunu ve arkadaşlarıyla birlikte 10 Kasım 1953'te Anıtkabir'de yapılacak tören için seçildiğini söyledi.
Demirer, Atatürk'ün naaşının Anıtkabir'e getirilmesi töreninin provasını önceden yaptıklarını belirtti. "7 Kasım'da Anıtkabir'e geldik ve o gün herkesin nerede duracağı santim santim hesaplandı. 10 Kasım'ın provası yaklaşık 3 saat sürdü ve bizden başka kimse yoktu."
Defin töreninin yapılacağı gün ise çok erken saatlerde Anıtkabir'e geldiklerini anlatan Demirer, Atatürk'ün naaşının öğle saatlerinde askerlerin omzunda Aslanlı Yol'dan geçirilerek alana getirildiğini vurguladı.

Ankara ve Selanik'te aynı gün tören yapıldı
Demirer, dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, 2'nci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Başbakan Adnan Menderes ve Meclis Başkanı Refik Koraltan'ın Etnografya Müzesi'nden yürüyerek Anıtkabir'e geldiğini belirterek, şunları söyledi:


"Cumhurbaşkanı Celal Bayar benden yaklaşık 8 metre uzaktaydı. Çok iyi hatırlıyorum ki Bayar ağlayarak çok güzel bir konuşma yaptı. 70 yaşındaydı, Etnografya Müzesi'nden Anıtkabir'e kadar 3,5 saat yürümüştü ve burada yarım saat ayakta kalmıştı."
Demirer, törene babası Arif Demirer'in PTT Genel Müdürü, amcası Galip Demirer'in ise Afyon Halkevi Reisi olarak katıldığını belirterek, babasının Menderes hükümetinde ulaştırma bakanlığı görevini üstlendiğini anlattı. "O gün yaşadıklarımızı babamla çok kez konuştuk. Babam o gün PTT Genel Müdürü olarak Anıtkabir pulları çıkardı. 1956'da ise Ulaştırma Bakanı olarak Zübeyde Hanım'ın pullarını çıkardı. Onun için Demirer'lerin Atatürk ile pul üzerinden bağı olmuştu."
"O gün Ankara'da Atatürk vardı"
Atatürk'ün naaşının Anıtkabir'e defnedilmesine şahit olmak isteyen binlerce kişinin başkente geldiğini söyleyen Demirer, yaklaşık 70 bin kişinin törene katıldığını ve o günün şartlarına göre bunun ciddi bir rakam olduğunu belirtti. Demirer, soğuk olmayan güneşli bir kasım gününde törenin yapıldığını anlatarak, "O gün Ankara'da Atatürk vardı. 7'den 70'e kadar herkes Atatürk'ü teneffüs ediyordu. İnsanlar o gün Ankara'da olabilmek için uzak yollardan, çok geri ulaşım imkanlarıyla gelmişti. Ankara'nın otelleri yeterli olmadığı için kaldırımlarda yattılar. Sadece o anı yaşayabilmek için buraya gelmişlerdi" dedi.
65 yıl sonra aynı yerde
Demirer, ilerleyen yaşına rağmen Atatürk'ün naaşının bulunduğu mozalenin merdivenlerini çıkarak, 1953'teki törende durduğu yere geldi. Anıtkabir'de yaşadığı anlardan sonra Atatürk'ü daha çok okuduğunu ve anlamaya çalıştığını anlattı.
"Atatürk hakkında 13 tane kitabım var ve her kitapta yeni bir yönü ortaya çıktı. Atatürk'ün yönlerini anlatmaya bugün vakit yetmez. Yalnız asker olarak biliriz ancak askerin çok ötesinde bir insan." Yıllar sonra aynı yerde olmanın gurur ve heyecanını yaşadığından bahseden Demirer, şöyle konuştu: "O günü tekrar yaşamak başka bir şey. O günün, 65 yıldır hayatımda benimle beraber olan atmosferini bugün tekrar yaşıyorum ve bundan çok mutlu oldum. O gün 300 binlik Ankara, dışarıdan gelen 70 binle birlikte Atatürk'ü yeniden yaşamıştık."
Yaşadıklarını kitabında anlattı
Demirer, 14 yaşında bir lise öğrencisi olarak Anıtkabir'deki törende görev almanın gururunu her zaman yaşadığını vurgulayarak, bu törene seçilmesini bir ayrıcalık olarak nitelendirdi.
O güne ait anılarını anlattığı "10 Kasım 1953'te Atatürk'ü vatan toprağına kavuşturduk" kitabının yazımını da tamamladığını söyleyen Demirer, kitabın 10 Kasım haftasında yayımlanacağını vurguladı.
Kaynak: AA., TRT., HABER TÜRK., ULUSAL HABER & ULUSAL AJANS