23 Temmuz 2018 Pazartesi

TÜRKİYE AYHAN OĞAN’ın YENİ TÜRKİYE’SİNE NASIL GELDİ, (Bölüm: 1 ve 2) -"Mehmet Arif DEMİRER" - 16 Nisan 2017 referandumu ve 24 Haziran 2018 seçimleri ile adına ‘Yeni Türkiye’ mi dersiniz yoksa ‘Osmanlı’ya Dönüş’ mü (uygulamada göreceğiz); değişik, tüm yetkiler, ancak beş yılda bir sandık başında sorgulanabilecek devlet modeline giriyoruz.

TÜRKİYE, AYHAN OĞAN’ın YENİ TÜRKİYE’SİNE NASIL GELDİ (1) 
Mehmet Arif DEMİRER
16 Nisan 2017 referandumu ve 24 Haziran 2018 seçimleri ile adına ‘Yeni Türkiye’ mi dersiniz yoksa ‘Osmanlı’ya Dönüş’ mü (uygulamada göreceğiz); değişik, tüm yetkiler, ancak beş yılda bir sandık başında sorgulanabilecek devlet modeline giriyoruz.

ATATÜRK’ün Şeker Şirketi ve Cargillerin mısır Şurubu başlıklı kitaba son noktayı biraz önce koydum. Şeker Şirketi bölümü 380 sayfa oldu. Bu, 1976 yılına kadar mükemmel işleyen şirketin o tarihte başına gelenler, Türkiye genelini o kadar güzel anlatıyor ki, şaştım kaldım.

Türkiye’nin devasa sorunlarına Cargillerin mısır şurubunu da ekleyen hükümetlere baktıkca şaşkınlığım bir kat daha arttı: Özal ve ardından gelenlerin tümü !

Türkiye’nin sağlam bir Merkez Sağı vardı. Siyasi hayatının birinci dönemini (1932 – 1938) ATATÜRK’e yakın durarak olgunlaştırmış, ikinci döneminde (1946 – 1960) ise Menderes ile 1938 Türkiye’sini (ki, 1918’e kıyasla gerçekten yeni idi) altmışlı yıllara taşımış, TSK’yı çok güçlü (ama darbe de yapabilen) bir kuvvet haline ve ülkeyi uluslararası alanda son derece saygın bir konuma getirmiş olan Celal Bayar’ın kurduğu Demokrat Parti, o sağlam Merkez Sağ’ı oluşturmuştu. 27 Mayıs’ta devriliverdi. Yine de 1965 seçimleri imdada yetişti ve Demirel fırtınalı sularda hırçın bir muhalefet ile boğuşurken çok yararlı işler yaptı. Köy yolları, birinci köprü, GAP, O’nun eserleridir. 12 Mart ile ev hapsine (!) gönderildi.

12 Marttan sonra Merkez Sağ’ın çoğunlukta olduğu parlamentoya Nihat Erim gömleği giydirilmeye çalışıldı, Türkiye 50inci yıla 1973 seçimleri ile girdi ve bölündü. Ortaya Erbakan çıktı ve Ecevit ile Hükümet oldu. Devlette Aşırı Sağ kadrolaşması başladı.

Erbakan’ın MSP’siile kendi içinden kopan küskünlerin kurdukları Demokratik Parti sayesinde artık tek başına iktidar olamayan Adalet Partisi, 1975 yılında Ecevit’in bir yıl önce yaptığı hatayı tekrarladı, Erbakan’ı bir defa daha hükümet ortağı yaptı. Bu dönemde devletin kadrolarını Arapça logoları bulunan dergi kapaklarında, “29 Ekim’de Bayram Olmaz” diyen kişiler doldurmaya başladılar. Erbakan’ın izlerini Şeker Şirketi’nde degörüyorsunuz. Erbakan 1976 yılında birkaç ay içinde 7-8 şeker fabrikasının temelini atarak şirketin sağlam yapısının yıpranması sonucu doğuran adımları atmış. MC Hükümetinde hem Sanayi hem de Tarım Bakanlıkları MSP’ye bırakılmıştı.

Merkez Sağ’ın yıpranması ile Şeker Şirketi’nin yıpranması aynı tarihlerde aynı kişiye (Erbakan) dayalı olarak sürmüş.

Ardından gelen 12 Eylül ise Merkez Sağıtam ortasından ikiye bölmüş. Türkiye 12 Eylül’den bir süre sonra Cargillerle tanışmış (1986 – 1993), şeker pancarı tarımı gibi hayati önemi olan bir sektörün temel-taşları yerinden oynamış, dengeler alt üst olmuş.

Vatandaş yine de 1987 seçiminde Özal’ın ANAP’ına % 27ve Demirel’in DYP’sine % 24 (toplam Merkez Sağ % 51) oy ile“Aklınızı başınıza toplayın, birleşin” mesajları vermeye çalışmış. Bu mesajları duymak yerine 1989’da Özal, 1993’de Demirel, Cumhurbaşkanı olmak uğruna partilerini (sorumluluklarını) terk ederek koşmuşlar bugün demode olan Çankaya’ya. Merkez Sağ, Bn. Çiller ile Mesut Yılmaz’a teslim edilmiş.

İşte ondan sonra çöküş hızlanmış; ülke57inci hükümet gibi bir koalisyon ile 2001 krizine, şeker sektörü de 4 Nisan 2001 günü kabul edilen Şeker Kanununa sürüklenmiş. Aynı aylarda Cargill de Osmangazi Köprüsünün güney ayağına 31 km uzaklıkta bir tarım arazisinin 220 bin m2’lik bölümüne kocaman bir mısır şurubu fabrikasını, gecekondu gibi konduruvermiş. Bir avuç Bursalı çevreci-hukukçular konuyu takip etmiş ve AİHM’den yeni bir karar çıkarmışlar.

57inci hükümet ekonomiyi batırdıktan sonra AKP gelmiş ve Bn. Çiller ile Mesut Yılmaz sayesinde tek başına iktidar oluvermiş, nerdeyse on altı yıl önce. Birimci bölümün sonu !

TÜRKİYE, AYHAN OĞAN’ın YENİ TÜRKİYE’SİNE NASIL GELDİ (2) 
Mehmet Arif DEMİRER
AKP, 2002 Yılı Kasım ayından beri tek başına iktidar. Bu durumu kendisi dışında şu kişiler hazırladılar: Bn. Çiller- Mesut Yılmaz ikilisi, CHP Genel Başkanları (Baykal – Kılıçdaroğlu) ve Baş Destekçi Bahçeli. Yaklaşık 16 yıl. Tek bir defa, 7 Haziran 2015, Meclis’teki çoğunluğu kaybetti ise de hemen allem kellam ve Bahçeli’ye selam, o Meclis çalıştırılmadı ve 1 Kasım 2015’de yitirilen çoğunluk geri geldi.

2017 yılında tartışmalı bir referandum sonucu Anayasa değiştirildi. HAYIR diyenler % 49’da kaldık ama 30 büyük şehrin 18’inde % 50’nin üstündeydik. 2019 son baharında yapılacak cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinden önceki yerel seçimlerde AKP’nin İstanbul ve Ankara’yı da kaybedeceği hesaplanıyordu. Cumhurbaşkanı seçiminde Bn. Akşener heyecanlı bir aday olacak gibi idi. CHP de herhalde doğru dürüst bir aday çıkarırdı.

Derken yeni Bahçeli desteği ile cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimleri öne alındı, Bahçeli ve partisini kurtarmak için de Cumhur İttifakı icat edildi. % 10 baraj olduğu yerde kaldı.

Bunlar o kadar ince hesaplar ve tuzaklarla dolup taşan formüllerdi ki, CHP bir büyük hata daha yaptı, 1974 yılını anımsatırcasına, Saadet Partisi ile ittifak yaptı: Millet İttifakı.

Ecevit de 1974 yılında başbakan olabilmek için Erbakan ve partisini hükümet ortağı yapmış, başka anlatımla aşırı sağ kadroları devletin içine sokmuştu.

ATATÜRK ise Menemen Olayı’ndan sonra “Nakşibendi Tarikatını ezin, yok edin” demişti.

Millet İttifakı’na giren İyi Parti ne kendine ne de İttifak’a yaradı. Cumhurbaşkanı olacağını ilan eden Bn. Akşener % 7.3’de kaldı. Erbakan’ın partisi klasik % 2 – 3 oyu bile tutturamadı.

Sonuçta ilk roundu Ayhan Oğan kazandı, Erdoğan tek adam yönetiminde Cumhurbaşkanı seçildi (% 52.6)

AKP, destekçisi MHP ile Meclis’te çoğunluğu korudu.

İyi Parti, parti olamamanın Bn. Akşener ise % 7.3’ün sancıları ile boğuşacak gibi.

CHP’ye gelince… Bu parti geçmişteki yanlışlarını değerlendiremiyor. Ecevit kadar aceleci (MAN Adası Belgelerinin zamanlaması), fırsatları birer birer kaçırmaya devam ediyor. Muharrem İnce, % 30 ile yetinip, 25 Haziran günü yerel seçimlerde İstanbul adayı olmak istediğini açıklasa idi, 9 ay sonra İstanbul Belediye Başkanı olur, bir sonraki cumhurbaşkanı seçimine 20 milyonluk şehrin patronu olarak hazırlanabilirdi. Bu fırsat da gitti.

Böyle olunca 2018’de her an krize dönüşebilecek kırılgan bir ekonomiye, altüst olmuş bir eğitim sistemine, iflas etmiş tarım sektörüne ve burnumuzun ucunda devasa sorunlar yaşayan komşularımıza (İran da her an patlayabilecek barut fıçısı gibi) rağmen Ayhan Oğan’ın Yeni Türkiye’sinin Erdoğan’a desteği sürüyor. O kadar sürüyor ki, AKP; Türkiye’nin Hazinesinin damada, tarımınınhobbyleri uçak pilotluğu ve yamaç paraşütçülüğü olan bir kişiye teslim edilmesinden tedirgin olmuşa benzemiyor, ya da böyle bir şey duyulmuyor.

Olaylar bu çizgide sürer ise neler olabilir. İlk hedeften başlayayım AKP yerel seçimlerde büyük başarı sağlar (eğer bu arada ekonomide 2001 Krizine benzer bir durum yaşanmaz ise, ki, bunu hiç kimse istemez). İstanbul, Ankara, Adana, Bursa’yı kesin kazanır, İzmir’i zorlar. Sıcak para gelmeye devam eder. Cari açık daha da büyür. Ama 3. Havalimanı görkemli bir törenle açılır. Adı ‘ATATÜRK’ olmaz. Kanal İstanbul’da hafriyat başlar !
İŞTE O "MENFUR" BELGE. BAKIN NE DEMİŞTİ?..
merhaba,

Sayın Demirer' in  tahlilini okudum.Bakış açımızın genişliği analizlerimize ve  dolayısı ile sonuca etki eder.
Var olan bakış açısında değerlendirme doğru olabilir.Ama 1946 dan beri  siyaseten var olan bu bakış açısının sorunlarımızı çözmede yetersiz kaldığını anlamalıyız.
M.Kemal' in bakış açısını hala toplum olarak idrak edemediğimizi düşünüyorum.
Önderimizin yaptıklarını ve kişilik özellikleri bilmek yeterli olsaydı bugünleri yaşamazdık.
Demekki hala eksiğimiz var.
Bu eksikliği sorguladığımda ;
1- Bütünü görememe alışkanlığı-bu alışkanlık 1950 den sonra dünya literatürüne sistem yaklaşımı disiplini olarak girmesine rağmen önderimiz tarafından 1920 lerde "T.C. Devleti kendine has bir sistemdir" şeklinde ifade edilmiştir.Sistem yaklaşımı disiplini bize öğretilmediğinden Devlet sistemimizi de  tam ve doğru anlayabilmemiz mümkün olamamıştır. 
Sistem bilincinin temeli  dünyayı farklı  kavrayış biçimi olup,bireyin sistemin diğer bileşenlerinden biri olduğu ve   diğer bileşenleri değiştirme düzenleme   hak ve yeteneğinin de  olduğunu(ilkeler zemininde) anlamasını sağlar.Bu durumda her birey,  konu ile ilgili kendini donatıp tutarlı davranabildiğinde istediği sonuçları ala bileceğini kavrar. Böylece azim ve kararlılığı oluşur.Başkasından önce kendine güvenmeyi öğrenir.
Bu bağlamda  düşündüğümüzde  parlamenter sistem ile hak talebi yetki ve sorumluluk  özgür ve bağımsız düşünebilen yetkin  vatandaş  hedefinden  alınarak partilere  giderek parti yetkililerine ve daha sonrada parti başkanına  terkedilmiştir. Ve bugün RTE örneği ile partilerden de alınarak tek adama teslim edilmiştir.
2 - Geleneksel toplum ile bilim toplumu arasındaki fark-YY.lar boyu  oluşmuş Osmanlı geleneğinin bireylerde  oluşturduğu düşünme ve davranış alışkanlıklarını değiştirecek uygar topluma  evriltecek  çabalar -uretim ve uygulamalar  tüm topluma maledilememiştir.
Geleneksel toplumlarda bireyler  doğrudan düşünme- özne odaklı düşünme alışkanlığını edinir.Özneler sıfat kelimelerdir ve görecedir. Göreceliklerin bizi birleştiremeyeceğini anlamalıyız.
Bilim toplumlarında ise birey,döngüsel düşünme-süreç-etkileşim odaklı düşünme alışkanlığı edinir. Süreçte herkes vardir,birlikte düşünme,paylaşma,üretim vardır.Bizi birleştirecek olan BU TUTUMDUR.
Süreçte özneler zaten vardır.Ama Özne odaklı düşünmede süreç ıskalanır, ötelenir,dikkate alınmaz.
10 kasım 1938 den bu yana  alışkanlıklarımız bizi bilim toplumuna evriltmede engel oluşturmuştur.
Her insanı kendi aklı  yönetir ama en çokda alışkanlıklarımız ile hareket ederiz.Edindiğimiz bilgiler bize yaşamda eşlik edip uygulamada var olamıyorsa  o bilgilerin yaşamımızı ileri taşımada ezberde kaldığını anlamak hiçde zor değildir.
Yani Cumhuriyet görgüsü oluşamamıştır. Bunun da en önemli nedeni CHP den başlayan sekter tutumların bugüne kadar kemikleşerek gelmesidir.
Bu sekterlikten kurtaracak olan tutum ise önce demokrat olabilmektir.Herkese karşı her durumda ve her zaman adil ve tutarlı olabilmek   hep beraber uygarlığa yürüyebilmemizin anahtar tutumudur.
 Sonuç;Özneleri eleştirmekle bir yere varamayız Görecelikler  bizi ayrıştırmaya hizmet eder.
İlkeler yönderliğinde    yanlışları kişiselleştirmeden  rasyonel aklımızı inşa ederek her vatanseverin aklını  katabileceği bir  çalışma zemininde yürümemiz gerekir.
Bakış açımızı bu bağlamda değiştirdiğimizde çözümün avucumuzda olduğunu farkedeceğiz.
Esenlik dileğimle,
müge gülses

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder