26 Mart 2019 Salı

SON BAŞBAKAN ADINI KOYDU: “EKONNOMİK KRİZ” Mehmet Arif Demirer (ANAYURT Gazetesi, 26 Mart 2019) SİYASETTE DİKİŞ TUTTURABİLMEK, TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİ, “Türkiye Avrupa ile Asya arasında bir köprüdür, öyle kalmalıdır.”

SON BAŞBAKAN ADINI KOYDU: “EKONOMİK KRİZ”
ANAYURT Gazetesi                                           Mehmet Arif Demirer                                              26 Mart 2019 
“Ama çıkacağız” diyerek yüreklerimize su serpti, nasıl çıkacağımız gibi sevimsiz konulara hiç girmeden.
Zaten dobra dobra konuşur Son Başbakan, şimdi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı.  Kısa bir süre önce de sıcak para yağmur gibi yağarken aldığımızı “şimdi geri öde” dendiğinde sıkıştığımıza benzer sözler de onundur.
Maalesef bu % 20 enflasyon - % 24 Merkez Bankası faizi - % 13.5 işsizlikle (kıpırdayan doları da dikkate alınca) bu krizden kolay kolay çıkamayacağız.
Faizler nedeniyle yatırımlar (başta inşaat sektörü) durma noktasına geldi. İşsizlik % 11’den % 14’e dayandı. Daha da artacak gibi.
Böyle olunca enflasyon % 20 dolaylarında ısmarlama elbise gibi yapıştı sırtımıza.
Faiz – enflasyon % 20 düzeyinde kemikleşince işsizlik artışı önlenemiyor. Sanayici üretimini kısıtlıyor, yeni ek yatırım vs. söz konusu olmuyor.
Tarımın sorunları son derece karmaşık bir hale geldi. Çözmeye başlayabilmek için irade ve yetenekli-deneyimli kadrolar gerek. Ben tarımda (1975 – 1995, traktör yıllarım) geçen 20 yılımın verdiği öngörülerimle ne iradeyi görebiliyorum ne de kadroları.
Böyle olunca “Eylül’de enflasyon tek haneli” dendiğinde kendimi alay edilmiş hissediyorum.
Bu aşamada aklıma gelen çözüm tohumları: İnşaat sektörü ile tarıma olağanüstü ve de etkili teşvikler.
Seçimlerden sonra neler olacağı da fevkalade sisli bir görüntü veriyor.
Her şeye, krize mrize, rağmen Ankara ve İstanbul’u kazanan AKP ülkedeki gerginliği düşürecek adımlar mı atar yoksa Kılıçdaroğlu’nu idam ettirmeye, Akşener’i hapse attırmak üzere yargıyı seferber ettirmeye mi gider, bilemiyorum.
Beni asıl düşündüren tam tersi olur ve AKP üç büyük şehirde de kazanamazsa nelerin olabileceği. AKP’nin 17 yıldır ilk defa ciddi bir seçim yenilgisi Türkiye’yi nerelere sürükleyebilir? 2015 yılında ön provasını yaşamıştık ! 
SİYASETTE DİKİŞ TUTTURABİLMEK
Ben yapamadım. Şunları yapamadım: Bugün bembeyaz dediğine yarın kapkara diyeceksin.
Bugün sarıldığın, kutladığın, yücelttiğin kişiyi yarın en ağır suçlamalarla yerin dibine sokacaksın.
Söylediğin hatta yazdığın şeyleri inkar edecek, “Çarpıtılmış” veya “Maksadını aşmış” diyerek geçiştireceksin.
Bunları yap. En gözde ittifakların içine giriverirsin. Ben ne yapabildim ne de bir ittifak içine girmeye çalıştım.
TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİ
AB, tüm üyeleri Hristiyan olan (bir kısmı İslam bir kısmı Türkiye karşıtı) 28 tam üye ülkeden oluşan bir kulüp. Yarıdan bir fazlası da Türklerin tarihte ilk soykırımcı olduğu iddiasında.
Ben, Avrupa’nın çok saygın bir üniversitesinden mezun olduğum gün (2.6.1961) VARSITY Gazetesinde yayımlanan makalemde yazmıştım:
2000 yılında AYDER’de detaylı gerekçeleri ile aynı görüşümü tekrarladım. Yayımlandı. 60 yaşımda idim.
Bugün (79) son AP kararına rağmen hala daha AB üyesi isteyenlere şaşırıyorum. NOKTA.

25 Mart 2019 Pazartesi

1950 YILINDAN BUGÜNE TÜRKİYE’DE SEÇİMLER "Mehmet Arif Demirer" TANK-PALET FABRİKASI SKANDALI ve CUMHURİYETÇİ DEMOKRAT HAREKETİNİN HEDEFİ NE OLMALIDIR?

1950 YILINDAN BUGÜNE TÜRKİYE’DE SEÇİMLER
       ANAYURT Gazetesi                                             Mehmet Arif Demirer                                       25 Mart 2019
Yurt dışında olduğum için yakından izleyemediğim 1957 ve 1961 seçimleri dışında 69 yıl boyunca tüm seçimleri yaşadım, notlar aldım, sonuçlardan tablolar çıkarıp yorumladım.
Bu kadar seviyesiz, seçmenlere verilmeye çalışılan mesajları (“Ne olur bu seçimlerde bize ders vermeyin”) bu kadar boş ve anlamsız (ya da çok anlamlı?) seçim ne gördüm ne duydum.
Başkent Ankara ve İstanbul Belediye Başkanlıklarını kazanamamak korkusu ile seçmenleri “Sonra beka sorunu yaşarız” diye tehdit etmek uzun bir süre iktidar olmuş AKP’ye de onun ‘kayıtsız şartsız’ destekçisi MHP’ye de yakışmıyor. Demokrasiye yakışmıyor.
Ankara adayı Mansur Yavaş’ın açıklamalarını, işimize gelmeyen her olay karşısında olduğu gibi, “Yok hükmünde” kabul edip kendisini sahte senetle suçlamak, takipsizlik kararı veren savcıyı değiştirip yerine, iddianame yazacak bir savcı getirerek acele, içinde ceza davası açtırmak artırmak en koyu AKP’lileri dahi Türkiye’nin hukuk devleti olduğu konusunda tereddüt içinde bırakıyor.
Akşener ve Kılıçdaroğlu’nu ayrı ayrı tehdit etmek seçim konuşmalarına, demokrasi anlayışına gölge düşürüyor. Demokrasi anlayışında 1950 yılına kıyasla çok gerilerde kaldık.   
CHP ve İyi Parti adaylarını HDP oyları ile seçilecekler, diye suçlamak neyin nesi? HDP oyları ne demek? HDP’ye oy veren 6 milyon kişi (yüzde doksanı anadili Kürtçe olan) T. C. vatandaşları değil mi? Onlar oylarını AKP’li adaya verirlerse o oylar muteber, CHP’li adaya verirlerse terörist mi oluyor? Ayrıca HDP oylarını son Başbakan da istiyor !
11 Mart günü bir deneme yaptım. 18 Temmuz 2005 tarihli Venezuela Resmi Gazetesi’ni 1996 yılından beri imtiyaz sahibi ve yazarı bulunduğum Kemalist Demokrat Türkiye adlı dergimin kapağı olarak kullandım ve içinde Ermeni safsatalarını kabul ederek Türkleri 1915 yılında “tarihin ilk planlı ve organize soykırımını yapıp 2 milyon Ermeni’yi öldürmekle” suçlayan, altında o tarihte parlamento başkanı olan Maduro’nu imzasını taşıyan kararı içere dergiyi tüm siyasi parti genel başkanları ile seçilmiş gazetelere gönderdim. Düşündüm ki AKP derhal bir açıklama yapar muhalif olduklarını iddia edenler ise konu ile ilgilenirler.
Karşılaştığım SIFIR tepki ile ilgili üzüntülerimi geçen hafta ANAYURT’taMaduro Dergisi Ankara’yı teğet geçti başlıklı yazımda belirtmiştim.İki gün sonra değerli bir akademisyen arkadaşımdan bu yazıma eleştiri geldi. Seçim ortamında bu konunun ‘zamansız’ olduğunu açıklayan bir eleştiri. Yeni dost Maduro bana katil diyecek, bunu bulup, Resmi Gazetesi ile birlikte ortaya çıkaracağım, zamansız olacak. Kimse ilgilenmeyecek.
Türkiye’de seçim ortasında Cumhur İttifakı sözcüleri konuları belirliyorlar muhalif olduklarını iddia edenler ise ancak onlara cevaplarla yetiniyorlar.
Menderes ve Demirel dönemlerinde İnönü ve Ecevit kök söktürürlerdi Başbakana. Cevap yetiştireceğim diye gece gündüz dosyalar hazırlatırlardı Menderes de Demirel de.
TANK-PALET FABRİKASI SKANDALI
Cumhur İttifakı’nın ‘kayıtsız şartsız destekçisi ve küçük ortağı’ MHP’nin Genel Başkanı önce tank-palet fabrikası ile ilgili 19 Aralık 2018 tarihli Cumhurbaşkanı Kararını okumalı, ardından televizyonda yaptığı (kaydettim, canım sıkıldıkça eğlenmek için izliyorum) yaptığı açıklamayı dinlemeli ve sonunda şu soruya cevap vermelidir.
Sayın Bahçeli, Amerika’dan satın alınan ve ülke savunmasında kullanılan silahlar ile onlarca yıllık teknoloji birikimi dahil tank-palet fabrikasının işletmesini Katarlı bir kuruluşa (Katar Ordusuna?) devretmek ‘millilik’ açısından aynı şey mi?
Bu mu sizin milliyetçilik anlayışınız?
Bu ise, benim 23 Kasım 1961’de Yeni Delhi’de tanıştığım Türkeş’in milliyetçilik anlayışı ile ak ile kara kadar farklı.
Üstelik de bir 50 milyon dolardan bahsediliyor.Ne yani, elli milyon dolar için mi gidiyor koskoca fabrika Katarlılara ?
CUMHURİYETÇİ DEMOKRAT HAREKETİNİN HEDEFİ NE OLMALIDIR?
İnönü – Menderes döneminde % 80 -90, Demirel – Ecevit döneminde % 70 – 80 arasında toplam oyu bulunan; Milli Görüş’ün Refah Partisi’nin en yüksek oy aldığı 1995 seçiminde dahi hala daha toplam oyları % 62 olan Merkez Sağ ve Merkez Sol partilerin bugünkü yokluğunu, etkisizliğini gidermek.
Bugün Bayar’ın kurduğu partinin oyu % SIFIR, 
ATATÜRK’ün kurduğu partinin oyu ise % 20 – 25 aralığında. Etkinliği daha da zayıf.
Bu hedefe ulaşmak için iki görüşü temsil eden kişilerin (başta bu hareketi başlatmaya çalışan Anıl Çeçen grubundaki arkadaşların) geçen asırda yaşanmış karşıtlıkları (listenin başında 27 Mayıs Darbesi vardır) geçen asırda bırakıp, Cumhur İttifakı’nın Türkiye’yi nerelere sürüklediğini doğru okuyarak tek hedefe yönelik olarak kenetlenmeleri gerekmektedir.
Tek hedef: ATATÜRK’ü sevgi, saygı ve şükran ile içinde taşıyan, hukukun üstünlüğüne büyük önem veren, laik-demokratik Türkiye Cumhuriyetidir.
Mehmet Arif Demirer, 
25.3.2019
NOT: 
* 24.3.2019 Akşamı bütün kanallarda bir Erdoğan açıklaması alt yazısı vardı: Ayasofya’ya Cami statüsü. Bu, bir Necip Fazıl projesidir, 1965 yılında onun tarafından hortlatılmıştır.
** Menderes iktidarının müzeye dönüştürdüğü Trabzon Ayasofya camiini 2013 yılında AKP yeniden cami yapmıştı. Şimdi sıra ATATÜRK’ün müzeye dönüştürdüğü Bizans kilisesi büyük Ayasofya’da.

19 Mart 2019 Salı

"MADURO DERGİSİ ANKARA’YI TEĞET GEÇTİ" & "YÜZÜNCÜ YILDA OSMANLI ÖZLEMİ YAŞAYANLARA AÇIK DAVET" Mehmet Arif DEMİRER (Ankara, 18 / 19 Mart 2019)

MADURO DERGİSİ ANKARA’YI TEĞET GEÇTİ
ANAYURT Gazetesi                                                  Mehmet Arif Demirer                                          18 Mart 2019
11 Mart günü dergiyi (Maduro’nun 2005 yılında bizzat imzaladığı, Türkleri insanlık tarihinde ilk planlı soykırımı yapanlar olarak tanıtan zehir zemberek Venezuela parlamento kararı nedeniyle hazırladığım 24 sayfa Kemalist Demokrat TÜRKİYE Dergisi) bir takdim yazısı ile;

AK PARTİ GENEL BAŞKANLIĞINA,
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile parti sözcüsü, SBF’de master çalışması yaparken sınıf arkadaşım Faik Öztrak’a,
DSP Genel Başkanına,
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e,
MHP Genel Başkanlığına,
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile
VATAN Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e gönderdim.
Dergiye ayrıca bu yabancı ülke parlamento kararları hakkında Bülent Arınç ve Cemil Çiçek’in AKP’li TBMM Başkanları iken yaptıkları yazılı açıklamaları ekledim.
Doğu Perinçek dışında hiçbir partiden, hiç olmazsa “Dergiyi aldık inceleyeceğiz vs.” gibi dahi olsa bir tepki çıkmadı.
8 – 13 Mart günleri dergi ayrıca SÖZCÜ, Milli Gazete, Yeniçağ, Takvim ve AKŞAM gazetelerinin Ankara temsilcilerine teslim edildi ve e-posta ile SÖZCÜ saygın yazarı Rahmi Turan’a da gitti.
Basın da ilgilenmedi dergimin Maduro özel sayısı ile oysa kapakta gösterdiği kararı ve Maduro imzasını taşıyan Venezuela resmi gazetesi GacetaOficial’ı ben çok etkileyici bulmuştum. Bir defa daha yanılmışım !
Ne bekliyordum? Daha doğrusu neler bekliyordum?
AKP’den bir açıklama. Çıkmadı.
MHP’den hiçbir şey. 2004 yılında KKTC’yi bitirmeye yönelik referandum için Denktaş’ın yazdığı HAYIR bildirisini imzalamayan, tank-palet fabrikasının, gümüş tepsi üzerinde, adı bile belli olmayan Katarlı bir kuruluş ile kamyon üreten bir şirkete 25 yıllığına devredilmesine sesini çıkarmayan MHP Genel Başkanından milliyetçilik konusunda hiçbir şey beklemiyordum. Bu konuda yanılmadım !
CHP, İYİ Parti ve Saadet Parti’sinden çok şey bekliyordum hüsrana uğradım.
DSP Genel Sekreteri ile telefonda konuştum. Derginin konusunu anlattım. Sessizce dinledi. Herhangi bir tepki göstermedi.
Doğu Perinçek dergiyi aldıklarını üzerinde bir çalışma yapacaklarını bildirdi.
Oysa bakınız 2011 yılında TBMM Başkanı Cemil Çiçek neler yazmış:
“TBMM Başkanı olarak vurgulamak iterim ki, geleneksel dostluk ve ittifak ilişkileri içinde olduğumuz ülkelerin parlamentoları, Türkiye’ye karşı kin ve husumetin yandaşı olmamalıdırlar. Aziz milletimiz, bazı ülkelerin parlamentolarında 1915 olayları üzerine alınan sözde soykırım kararları karşısında çok şiddetli tepki göstermektedir. Türkler bazı mihraklarca, işlemedikleri bir cürümle suçlanmaktadır, bunun mazur görülmesi mümkün değildir…”
Bu açıklamada anahtar sözcükler: “milletimiz… çok şiddetli tepki göstermektedir… bunun mazur görülmesi mümkün değildir”
Cemil Bey 1946 doğumlu. Aramızda bir tek 2. Dünya Savaşı var. Bahsettiği şiddetli tepkiyi gösteren milletin temsilcileri 2019’da artık bu tepkiyi paylaşmıyorlar.
Bu siyasi partilerden hangisi “milletin tepkilerini” paylaşabiliyor, hangisi İYİ ?
YÜZÜNCÜ YILDA
OSMANLI ÖZLEMİ YAŞAYANLARA AÇIK DAVET
Mehmet Arif DEMİRER
ANAYURT Gazetesi
Ankara:19 Mart 2019
2019 Yılı, yalnız; Mondros’ta çöktüğü, yıkıldığı ve kısa bir süre içinde paylaşılarak yok olacağı sanılan Osmanlı Devleti’nde 19 Mayıs günü Samsun’da doğan güneşin değil aynı zamanda Amerikalı Morgenthau, Alman Papaz Lepsius, İngiliz LordBryce’ın yayımladıkları ve gerçekleri hayal gücü ile değiştiren kitapları ile başlattıkları
“Türkler Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan masum Ermenileri öldürmüşlerdir. Bu tarihin ilk soykırım olayıdır.”
YALANININ da yüzüncü yıl dönümüdür.   
Ne yazık ki, bugün 28 ülke (ve Vatikan) parlamentolarında kabul ettikleri kararlarla bu YALANI tescil etmişlerdir. Bu ülkeler arasında yeni stratejik ortağımız Rusya ile yeni dostumuz Venezuela da bulunmaktadır. 
Türkiye bu YALANA ve her yeni bir parlamento kararı karşısında “Bizim için yok hükmündedir” diye cılız bir tepki göstermenin dışında Akademisyenlerimizin yüzde doksan Türkçe yayınları ile karşılık vermektedir. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün 1 200 sayfa dev eseri (Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskanı) de Erzincan Üniversitesi’nin bir Rus bilim kadını Natalia Chernichenkina’ya derlettirdiği Rus Arşivleri de Türkçedir.

Türkiye’de 81 ilde temsilciliği bulunan Osmanlı Ocakları’nın web sitesinde “Hakkımızda” başlığı altında şu bilgiler bulunuyor: 
“Osmanlı Ocakları 2005 tarihinde dergi 2009 dernek olarak kurulmuş olup gerek dernek tüzüğü gerek pek çok yayın ve yayım kuruluşunda Osmanlı medeniyetini, kültürünü ve tarihini anlatmak, anlamak ve herhangi bir dil-din-mezhep-etnik köken-siyasi görüş-siyasi parti ayrımı yapmaksızın ülkesini-devletini ve devletini yönetenlerini seven herkesi bu duygu ve ruhla bir arada toplamaya, toparlama çalışmak amacıyla başta Ankara olmak üzere pek çok il ve ilçede temsilcilikleriyle hizmet veren bir tüzelkişiliktir.. Hiçbir siyasi partiden talimat almayan herhangi bir siyasi parti yahut oluşum içerisinde yer almayan Osmanlı Ocakları ülkenin bütünlüğü ve beraberliği, milli duygu ve düşüncelerle, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti içerisinde varlığını bilen, devletini Osmanlı medeniyetinin devamı olarak gören ve bu amaçla topluma ve kitlelere hitap eden her türlü işkenceye şiddete karşı olan bir sivil toplum kuruluşudur.”
Temel hedef, “Osmanlı medeniyetini, kültürünü ve tarihini anlatmak” ise işe 1915 ile ilgili YALAN ile başlamak gerekir, diye düşünüyor ve bu daveti özellikle üç genç arkadaşıma yapıyorum: 
Osmanlı Ocakları Genel Başkanı Kadir Canpolat 
AKParti Gençlik Kolları Başkanı Ahmet Büyükgümüş
CHPGençlik Kolları Başkanı Emre Yılmaz
Sizlerin başlatacağı ve ilk adım olarak değindiğim parlamento kararlarının iptaline yönelik bir ortak çalışma, hem Yüzüncü Yıl’da ülkede giderek derinleşen bölünmüşlüğe hem de 1915 YALANINI dünya çapında yaygınlaştırmak için uğraş veren Ermenilere “DUR” diyecektir. 
1453 ne kadar Osmanlı ise 1915 de aynı derecede Osmanlı’dır. Birini sahiplenmek diğerini ise sırtınızı dönerek “Yok hükmünde” kabul etmek ne Osmanlı Medeniyetine ne de Mustafa Kemal ve arkadaşlarının 19 Mayıs 1919 yünü çıktıkları yolculuğun sonunda Kuvayı milliye ruhu ve tüm vatandaşların olağanüstü çabaları ve kanları ile kurdukları Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışır.

Osmanlı’nın da Türkiye Cumhuriyeti’nin de “medeniyetinde, kültüründe ve tarihinde” masum insanları öldürmek gibi bir ayıbı yoktur. Bunu kanıtlamak da Yüzüncü Yıl’da sizlere düşen bir görev olmalıdır. Ben yakında bu yönde ile adımı Maduro’nun 2005 yılında imzaladığı kararın iptali için atacağım. Sizleri bu çalışmanın devamına (BİRLİKTE) davet ediyorum.

9 Mart 2019 Cumartesi

GACETA OFFICIAL [DE LA REPUBLICA BOLIVARIANA DE VENEZUELA] Kemalist-Demokrat TÜRKİYE

ALEYHİMİZE PARLAMENTO KARARLARINI KINAMIŞIZ
ANAYURT Gazetesi                               Mehmet Arif Demirer                             11 Mart 2019
TBMM Başkanı Bülent ARINÇ, 2007 (Kınama Mektubu)
 “Tarihin hiçbir döneminde Türk milleti, kendi içinde yaşayan Ermeni vatandaşlarına soykırım yaşatmamıştır.
“16 ülkenin parlamentosu, Türkiye’yi soykırım yapmakla itham eden bir kararı kabul etmişlerdir. Bu karar, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri tarafından büyük bir tepki ve infialle karşılanmıştır. TBMM Başkanı olarak, bu 16 ülkenin Parlamento Başkanlarına ayrı ayrı kınama mektubu gönderdim.
“Bu ülkeler; İsviçre, Polonya, Slovakya, Lübnan, Kanada, Arjantin, Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya, Yunanistan, Uruguay, İsveç, Rusya Federasyonu ve Venezuela’dır”
TBMM Başkanı, Köksal TOPTAN, 2008 (Kibarca ayıplıyor) 
“Bilinen tarihi gerçeklere rağmen, bazı devletlerin çarpıtılmış Ermeni iddialarını iç ve dış politika malzemesi olarak kullanmaları ve parlamentolarında ülkemiz aleyhine kararlar almaları düşündürücüdür.
“Türkiye, geçmişin tartışmalı dönemleri hakkında yasama organlarınca kararverilmesinin yanlış olduğu, tarihin tarihçilere bırakılması gerektiği görüşündedir.
“Asılsız Ermeni iddialarına destek çıkan ülkelerin parlamentoları, tarihin siyasi istismar vasıtası olarak kullanılmasında çok ciddi bir sorumluluk yüklendiklerini bilmelidirler…”
TBMM Başkanı, Cemil ÇİÇEK, 2011 (Milletin şiddetli tepkisi. Mazur görmüyor) 
“TBMM Başkanı olarak vurgulamak iterim ki, geleneksel dostluk ve ittifak ilişkileri içinde olduğumuz ülkelerin parlamentoları, Türkiye’ye karşı kin ve husumetin yandaşı olmamalıdırlar. Aziz milletimiz,bazı ülkelerin parlamentolarında 1915 olayları üzerine alınan sözde soykırım kararları karşısında çok şiddetli tepki göstermektedir. Türkler bazı mihraklarca, işlemedikleri bir cürümle suçlanmaktadır, bunun mazur görülmesi mümkün değildir…”
YORUMLAR:
BİR -Dostumuz Maduro, Sayın Arınç (“Tarihin hiçbir döneminde Türk milleti, kendi içinde yaşayan Ermeni vatandaşlarına soykırım yaşatmamıştır.”) ile aynı görüşte değil. Altında imzası bulunan 2005 tarihli Venezuela kararının birinci maddesi şöyle:
“İnsanlık tarihinin ilk planlı ve organize genositinin, 90 yıl önce Pantürkizm ideolojileri kapsamında Genç Türkler rejimi tarafından Ermenilere karşı uygulandığı ve yaklaşık iki milyon kişinin öldürülmesi ile sonuçlandığı dikkate alınarak…”
2007 Yılında kınama mektubu göndermiştik Bay Maduro’ya.
2011 Yılında da işlemediğimiz bir cürümle suçlandığımızı, bunu mazur görmeyeceğimizi ilan etmiştik.
İKİ – 2007 Yılında 16 ülke bizi suçlamıştı. 2019’da ise 28 artı Vatikan.
ÜÇ – 2018/2019 kınamadığımız ve mazur görmeyeceğimiz Maduro’yuhem mazur gördük hem de dost olduk. Bize “tarihte ilk soykırımcı” dediğini de unuttuk.
DÖRT – Ben, bu tür parlamento kararları “çok şiddetli tepki gösteren” milletin bir ferdi olarak, tek başıma, 14 Temmuz 2005 tarihli Venezuela’nınAsambleaNacionalKararının iptali için elimden geleni yapacağım. Her türlü destek için peşin teşekkürler.
GİRİŞ
Bu Dergi 2016 yılında, Türkiye’ye “Biz geçmişimizle yüzleştik, siz de (bizim Papazımız Lepsius’un yalanlarını kabul ederek) 1915 yılında tarihte ilk soykırım uygulayan ülke olarak 1.5 milyon Ermeni vatandaşınızı öldürdüğünüzü itiraf edin, olsun bitsin” diyen I.  Dünya Savaşı müttefikimiz Almanya’ya tepki olarak düşünülmüş ancak yayımlanamamıştı.
Kısa bir süre önce, 2016 yılında derlediğim, “Türkiye Aleyhinde Parlamento Kararları” dosyasını gözden geçirirken yeni dostumuz Maduro’nun 2005 yılında Parlamento Başkanı iken imzaladığı kararı görünce, ‘bir taşla iki kuş’ diyerek Dergiyi, 24’üncü sayfada anonsu yapılan kitabın bilgilendirme notu olarak, yayımlamaya karar verdim.
Dergi, basılmadan önce fotokopi ile çoğaltılarak yaklaşık 60 arkadaşıma gönderildi ve görüş ve önerileri de alındıktan ve gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra basıldı.
Bu Dergi, Türkiye’de hiç kimse ile bir kavga konusu değildir. Kavga,Türkleri; Hitler’in kullarının Polonya’da yaptıkları insanlık dışı eylemleri ile aynı statüde (Soykırımcı) gören ve gösterenlerle. Bu kavga Yerli ve Milli, ama Yerel değil.
  Polonya’daki Yahudi İmha Kampları (Genosit Merkezleri, 1941 - 1944)

Auschwitz,

Treblinka,

Belzec, 

Sobibor, 

Majdanek, 

Chelmno.


SONSÖZ: 

Kaynakçada bir film var: Im Labyrinthdes Schweigens Filmin konusu,1959 Almanya’sının başta Auschwitz olmak üzere Polonya’daki soykırım tesisleri ile ilgili suskunluğu, olayın gerçeklerini gizlemesi. O kadar ki, 1959 yılında Frankfurt Merkez kütüphanesinde Auschwitz hakkında tek bir kitap yok ve kütüphane yetkilisi Auschwitz’in adını bile duymamış. O Almanya, Dr. Mengele’yibile yakalayamamıştı. (Bkz. sayfa 15)
Mehmet Arif Demirer, 5 Mart 201
                 MADURO’nun İMZALADIĞI KARAR                               14 Temmuz 2005
Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Milli Meclisi
Başkan: Nicolas MaduroMoros
Karar: Bu Meclis, Ermeni halkına, hükümetine ve güçlü ve gelişmekte olan Ermeni – Venezuela topluluğuna haklı ve gecikmiş intikam duygularını onaylayan bir karar almıştır.
Resmi Gazete (GACETA OFICIAL) No. 38.230 – 18 Temmuz 2005
İnsanlık tarihinin ilk planlı ve organize genositinin, 90 yıl önce Pantürkizm ideolojileri kapsamında Genç Türkler rejimi tarafından Ermenilere karşı uygulandığı ve yaklaşık iki milyon kişinin öldürülmesi ile sonuçlandığı dikkate alınarak;
Bu tür suçların; bir daha tekrarlanmaması için, mağdurların insani ve milli haklarının iadesi için, kınanması ve işleyenlerin de mahkum edilmeleri gerektiği dikkate alınarak;
Bu soykırımın Türk insanlarından ve dünyanın bütün insanlarından soyutlanması gerektiği dikkate alınarak;
Venezulea Devleti ve halkının, devamlı olarak terörü, ırkçılığı ve etnik, dini ve siyasi ayrımcılığa karşı olduğu dikkate alınarak;
Venezulea Devleti ve halkının, devlet terörü dahil her türlü terör ile devamlı olarak mücadele etmiş olduğu dikkate alınarak;
Siyasi nedenler ve çıkarlar uğruna bu genositin inkar edilerek tarihin saptırılmaya çalışıldığı dikkate alınarak;
Milli Meclisin Kararları
Birinci: Ermeni Halkına, Hükümetine ve güçlü Ermeni-Venezuela topluluğuna, gecikmiş adalet için insani taleplerine destek beyanımız;
İkinci: Avrupa Birliği’nden; Türkiye, Ermeni soykırımını kabul edene kadar Türkiye’nin üyelik görüşmeleri ertelenmesinin talep edilmesine;
Üçüncü:Bu Karar’ı Ermeni Parlamentosuna ve Ermeni Dini Yetkililere iletmek üzere bir Komite oluşturulmasına,
Dördüncü: Ermeni Halkı ile bir Parlamenter Dostluk Grubu oluşturulmasına,
Milli Meclis Başkanlığı, Federal Hukuk Sarayında karar verilmiş, imzalanmış ve mühürlenmiştir. 14 Temmuz 2005
Nicolas MaduroMoros, Başkan, RicardoGutierrez, Başkan Yardımcısı
NOT: 2004 yılında Venezuela başkenti Karakas’ta T. C. Büyükelçisi Doğan Akdur[1]
KARAR İNGİLİZCE
July 14, 2005
TheNational Assembly of theBolivarianRepublic of Venezuela
President: Nicolas MaduroMoros
Resolution: Agreementbymeans of whichthis Assembly expressestotheArmenianpeople, toitsgovernment, andtothestrongandgrowingArmenian-Venezuelancommunitytheendorsement in itsjustanddelayedhumanitarianvindications
OfficialGazette: No. 38.230 of 7/18/2005
Whereas
Thefirstscientificallyplanned, organizedandexecutedgenocide in thehistory of humanitytookplace 90 yearsago, perpetratedbytheregime of the "YoungTurks" andtheirideology of "Panturkism", againsttheArmenian People, involvingtheextermination of almosttwomillionpeople.
Whereas
Crimes of thisnaturemust be denounced in ordertopreventthemfromhappeningagain, in orderto restore tothevictimstheirhumanandnationalrightsandtocondemntheperpetrators.
Whereas
ThisgenocidedeservesrepudiationfromtheTurkish People andallthepeoples of theworld.
Whereas
The People andtheState of Venezuela havecontinuouslycondemnedterrorismandracial, ethnical, religiousandpoliticaldiscrimination.
Whereas
The People andtheState of Venezuela fightpermanentlyagainstalltypes of terrorism, includingStateTerrorism.
Whereas
Duetopoliticalcausesandinterests, there is an ongoingattempttochangehistorythroughthenegation of thisgenocide.
TheNational Assembly Resolves
First: ToexpresstotheArmenian People, totheirgovernmentandtothestrongArmenian-VenezuelanCommunity, support on theirvalidanddelayedhumanitarianaspirations of justice.
Second: TorequesttheEuropeanUniontopostponeTurkey'smembershipbid, untiltherecognitionbyTurkey of theArmenianGenocide.
Third: Todesignate a Committee in charge of deliveringthisresolutiontotheArmenianParliamentandtotheArmenianReligiousAuthorities.
Fourth: To form theParliamentaryGroup of FriendshiptotheArmenian People.
Given, signed, andsealed, in the Federal LegislativePalace, headquarters of theNational Assembly, in Caracas, on the 14th day of themonth of July of 2005.
Nicolas MaduroMoros President, RicardoGutierrez First VicePresident
PedroCarreno Second VicePresidentIvanZerpaGuerrero Secretary, JoseGregorioViana Undersecretary
NOT: Aşağıdaki liste ve yazılar yukarıda belirlenen adresten alınmıştır. Bazı ülkelerin kararlarının tarihi verilmemiştir.
1915 Olaylarını Almanya ile Birlikte 'Soykırım' Olarak Tanıyan 29 Ülke
'Ermeni Katliamı, Mukatele, Ermeni Soykırımı, Ermeni Tehciri' gibi birçok isimle adlandırılan 1915 Olaylarını bugüne kadar 29 ülke soykırım olarak tanıdı. 
1. Uruguay
22 Nisan 1965'te kabul edilen yasa ile 1915'te yaşananları kınayıp ''soykırım' olarak tanıyan ilk ülke Uruguay oldu ve bir emsal oluşturdu.
2. Kıbrıs Rum Kesimi
Kıbrıs, 1915 yılında yaşananları soykırım olarak niteleyen ilk ülkelerden biri olmuştu. Geçtiğimiz Nisan (2015) ayında Kıbrıs Cumhuriyeti meclisi tarafından geçirilen yasayla ‘Ermeni Soykırımı’nı kabul etmemek de suç oldu.
3. Arjantin
Arjantin Senatosu'nun 22 Nisan 1998 tarihinde kabul ettiği açıklamada "Senatonun soykırımın her şeklini kınadığı" ifade edildi. Arjantin Parlamentosu 15 Ocak 2007'de yürürlüğe giren ve 24 Nisan'ı "Tolerans ve Halklar Arasında Saygı Günü" ilan eden bir yasayı da kabul etti.
4. Rusya Federasyonu
‘Ermeni Soykırımı’nı resmi olarak tanıyan ülkelerden biri olan Rusya’da parlamentonun alt kanadı Duma, 1995 yılında aldığı kararla hem‘Ermeni Soykırımı’nı tanıdığını açıklamış, hem de 24 Nisan’ı soykırım kurbanlarını anma günü ilan etmişti.
5. Kanada
Kanada, 1915 olaylarını Parlamentosunda 21 Nisan 2004’de onayladığı bir karar ile resmen 'soykırım' olarak tanımıştı. 
6. Yunanistan
Yunanistan Parlamentosu 25 Nisan 1996 tarihinde çıkardığı bir kanunla 24 Nisan'ı "Ermeni soykırımını anma günü" ilan etti. Yunanistan’da Parlamento’nun kabul ettiği 'Nefret Suçu Yasası'na göre de Ermeni Soykırımı, Holokost ve Anadolu’da Hristiyanlara karşı işlenmiş kitlesel suçları inkar edenler veya aşağılayanlar da üç yıla kadar hapis ve 20 bin Euro’ya kadar para cezasıyla cezalandırılabiliyor.
7. Lübnan
Lübnan 1915 olaylarını 'soykırım' kabul eden ilk Müslüman Arap ülkesidir. Lübnan Temsilciler Meclisi'nin 3 Nisan 1997 tarihli kararında Ermeni çevrelerinin ifadelerine yer verilip 24 Nisan "Anma günü" ilan edilmiştir.
8. Belçika
Belçika'da parlamentonun üst kanadı 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarını ilk olarak 1998 yılında aldığı bir kararla tanımıştı. 2015 yılında ise sembolik nitelikteki kararla 1915 olayları soykırım olarak nitelendirilirken, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihsel ve manevi açıdan bu trajediden sorumlu tutulamayacağı belirtildi.
9. İsveç
İsveç Parlamentosu, 1915'te Anadolu'da Ermenilerin yaşadıklarının yanı sıra Asurilere, Süryanilere, Keldanilere, Pontus Rumlarına ve diğer Hıristiyan azınlıklara karşı soykırım yapıldığı tespitine yer veren bir tasarıyı kabul etti.
10. İtalya
İtalya Temsilciler Meclisi'nin 16 Kasım 2000'de kabul ettiği kararla Avrupa Parlamentosu'nun 15 Kasım 2000 tarihli kararına atıfta bulunularak, İtalyan Hükümetine sorunun çözümüne ilişkin girişimde bulunma çağrısı yapılmıştı. Bununla birlikte İtalya'da, 'Ermeni Soykırımını' tanıyan ve kınayan eyalet ve kentler düzeyinde yerel yönetimlerin sayısı 107.
11. Vatikan
Vatikan 1915 olaylarını ilk kez 2000 yılında 'soykırım' olarak tanımladı. Papa Françis de 2015 yılında Vatikan'da düzenlenen ayinde, 1915 olaylarını soykırım olarak tanımladı ve açıklamaya tepki gösteren Türkiye, Vatikan büyükelçisini geri çağırdı.
12. Fransa
Fransa parlamentosu, 29 Ocak 2001 tarihinde, ''Fransa, 1915 yılındaki Ermeni soykırımını tanır'' ifadesiyle kaleme alınan bir yasayı onaylamıştı. Fransa meclisi de 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının inkarının suç sayılmasını öngören bir yasa teklifini 2006 yılında onaylamıştı.
13. İsviçre
İsviçre Federal Parlamentosu Ulusal Meclisi 16 Aralık 2003 tarihinde Ermeni çevrelerinin iddialarını tanıyan önergeyi kabul etmiştir.
14. Slovakya
Slovakya, “Ermeni Soykırımı'nı'' 2004’te tanımıştı. Slovakya’nın eski Adalet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Stefan Harabin de “Hangi düzeyde Türk yetkilisi olursa olsun, eğer Slovakya’da Ermeni soykırımını inkâr ederse, derhal beş yıl hapis cezasına çarptırılacağını” söylemişti.
15. Hollanda
2004'te Hollanda parlamentosunda yapılan oturumda 'soykırım' oy çoğunluğu ile tanındı.  "Hollanda Hükümetini Türkiye ile yürütülecek kültürel ve siyasi diyalog çerçevesinde "Türkiye'nin Ermeni Soykırımını tanıması konusunu sürekli gündeme getirmesini" talep eden bir önerge de kabul edildi.
16. Venezuela
Venezuela Ulusal Meclisi 14 Temmuz 2005 tarihinde kabul ettiği kararda Ermeni iddiaları paralelinde görüşlere yer verildi. Kararda, bu iddialar kabul edilinceye kadar Türkiye'nin AB üyelik sürecinin askıya alınması da istendi. İmza: MADURO
17. Litvanya
Ermeni olaylarını 'soykırım' olarak tanımlayan Litvanya Parlamentosu, Türkiye’yi de "bu tarihi gerçeği" kabul etmeye çağırdı.
18. Polonya
Polonya Parlamentosu, 19 Nisan 2005 tarihinde, iddiaları kabul etti. Kararda 1915 olayları mağdurlarının saygıyla anıldığı kaydedildi.
19. Şili
5 Haziran 2007 yılında Şili Senatosu oy birliğiyle soykırımı tanıyan bir tasarı kabul edip hükümetine BM alt komisyonunun 1985 tarihli raporunu destekleme çağrısında bulunmuştu. BM'nin söz konusu raporu "insanlığa karşı yapılan cinayeti gereken bir şekilde soykırım olarak tanımaya" çağırıyor.
20. Bolivya
Karar tasarısı Bolivya Dışişleri Bakanlığı tarafından da kabul edildi. ‘‘Anayasamız ayrımcılığa, insan hakları ihlallerine, soykırımlara karşı olduğu için biz Ermeniler ile Kürtleri destekliyoruz, dayanışma ve dostluk elimizi uzatıyoruz.’’ denildi.
21. Çek Cumhuriyeti
Çek Parlamentosu Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu, 1915 olaylarının 100. yıldönümünde Ermeni iddialarını "soykırım" olarak kabul eden bir önergeyi kabul etti. 
22. Avusturya
Avusturya Parlamentosu’nda bulunan altı grup, 100 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu’nun Süryani, Ermeni, Pontus Rumlara soykırım yaptığını resmi olarak kabul etti.  
23. Brezilya
Yasama organının üst kanadı Federal Senato’da karar oybirliğiyle alındı. Karar metninde ‘soykırım kurbanlarının anısının onurlandığına’ vurgu yapıldı. Ayrıca ‘soykırımdan kurtulup Brezilya’ya sığınanların ve mirasçılarının ekonomiye ve kültüre yaptıkları katkıya saygılar’ sunuldu. Dünyada Ermeni iddialarını tanıyan 23’üncü ülke olan Brezilya’da yaklaşık 40 bin Ermeni kökenli vatandaş yaşıyor.
24. Suriye
Suriye Meclisi, Türkiye ile siyasi ilişkilerinin kötüye gitmesinin ardından Ermeni soykırımı iddialarını tanıdı. Meclis'in aldığı kararda "Bu tür felaketlerin tekrar etmemesi için bütün ülkelerin aynı adımı atması "çağrısı yapıldı.(Not: Tarih ???)
25. Bulgaristan
Bulgaristan Parlamentosu, 1915 olaylarını "toplu katliam" olarak nitelendiren kararı kabul etti. Yasa niteliğini taşıyan kararla 24 Nisan "kurbanları anma günü" ilan edildi. 
26. Lüksemburg
Lüksemburg Parlamentosu'nun yayınladığı deklarasyonda Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilere 1915 yılından sonra yapılan "trajik olayların" bir "soykırım" oluşturduğu vurgulanmıştı.
27. Paraguay
“Paraguay Cumhuriyeti Senatosu, Türk-Osmanlı İmparatorluğu’nun 1915 – 1923 yılları arasında Ermeni halkına uyguladığı soykırımı tanıyor, insanlığa karşı işlenen bu suçu 100. yılında anıyor” ifadeleri ile tanımış oldu. 
28. Ermenistan
29. Almanya, 2 Haziran 2016
Bunların dışında:Ermeni Soykırımı’nı tanıyan iç meclisler de bulunuyor. 52 eyaleti bulunan Amerika Birleşik Devleti’nde 44 eyalet; Britanya’da da Galler, İskoçya veKuzey İrlandaİspanya’da ise Bask ve Katalan özerk yönetimleri.
TALAT PAŞA, 1 KASIM 1918 TARİHİNDE[2] TEHCİR OLAYINI ANLATMIŞ[3]
“Ermenilerin tehcir meselesi dahilde ve bilhassa hariçte harp kabinelerine en çok söz getirmiş olan meselelerden biridir.
“En evvel söylemek lazım gelir ki, bu tehcir ve taktil[4] rivayetleri son derece mübalağa edilmiştir.
“Türkleri hiç tanımayan, daha doğrusu pek fena tanıyan, Avrupa ve Amerika efkar-ı umumiyesinde mezalim sözlerinin ne kadar ağır tesirler bırakacağını takdir eden Ermeni ve Rum neşriyatı, biri on yaparak dünyayı gürültüye boğmuştur.
“Bununla vukuatı inkar etmek istemiyorum. Yalnız hakikati söylemek, fazla mübalağaları ortadan kaldırmak arzusundayım.
“Şu mübalağalardan sarf-ı nazar olunursa, her halde böyle bir hayli tehcir vukuatı olmuştur. Fakat Babıali bunların hiçbirinde evvelden verilmiş bir karar üzerine hareket etmiş değildir. Vukua gelen hadisatın mesuliyeti her şeyden evvel onlara sebep olan gayr-ı kabil-i tahammül hareketleri ika eden[5] unsurlara aittir. Şüphesiz bundan bütün Ermeniler mesul değildir. Fakat devletin hayat ve mematı[6] kararını verecek büyük bir harp esnasında ordularının serbest-i hareketini ihlal eden, arkada isyanlar çıkararak memleketin selametini, ordunun emniyetini tehlikeye düşüren hareketlere müsamaha edilmemek tabii zaruri idi.
“Erzurum havalisinde ordularımızın harekatını işkal eden[7] Ermeni çeteleri, bütün Ermeni köylerinde muavenat[8] ve himaye buluyorlardı. Başları sıkıştığı zaman gönderdikleri bir haber üzerine köylüler kiliselerde mahfuz silahları yakalayarak imdatlarına koşuyorlardı. Ordunun arkasında böyle mütemadiyen hattı ricatımızı kesecek ve cephe gerisi hidematını[9] ihlal edecek tehlikelerin bekasına göz yumamazdık. Ordulardan malumat, vilayetlerden mütemadiyen vuku bulan işarat[10], nihayet bu mesele hakkında kati bir tedbir ittihazı mecburiyetini tevlit eyledi.
“İşte tehcir meseleleri her şeyden evvel böyle bir zaruret-i Harbiye[11] neticesinde ittihaz edilmiş tedabirden[12] tevellüt etmiştir.
“Demek istiyorum ki, her yerde tehcir muntazam bir şekilde ve yalnız zaruretin icbar ettiği derecede yapılmıştır. Birçok yerlerde çoktan beri teraküm etmiş adevetler[13] bu vesile ile infilak ederek katiyen arzu etmediğimiz suiistimallere sebep olmuştur. Birçok memurlar haddinden ziyade zulüm ve şiddet gösterdiler. Birçok yerde bigayrıhakkın[14] birtakım masumlar da kurban oldular. Bunu itiraf ederim.”
Kaynak: Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyası, TTK, 1983, sayfa 222-223.
OSMANLI ORDUSUNUN SAVAŞTIĞI CEPHELER VE MÜTTEFİKİ ALMANYA’NIN ÇIKARLARI İÇİN “BAĞLADIĞI” DÜŞMAN ASKERLERİNİN (EN AZ) SAYILARI
Bu harita 1. Dünya Savaşı ile ilgili bazı gerçekleri göstermektedir:
1 – Mevcudu yaklaşık 750 bin olan Osmanlı Ordusu Savaş’ın ilk aylarında önce iki cephede harekata başlatmıştır: (Aralık 1914 – Şubat 1915)
a.       Kafkasya Cephesinde Sarıkamış Harekatı (Bu cephede 300 bin Rus askeri bağlanmıştır) 
b.      Mısır Cephesinde Kanal Harekatı (Bu cephede 450 bin İngiliz askeri bağlanmıştır)
Bu durumda Rusya’ya yardım hedefi de dahil Boğazları ele geçirmek isteyen İngiliz ve Fransızlar Çanakkale’ye önce savaş gemilerini göndermişler, başarılı olamayınca Gelibolu yarımadasına yaklaşık 400 bin asker çıkarmışlardır.      
Böylelikle Osmanlı Ordusu, eksik donanımlı yaklaşık 750 bin askerden oluşan birliklerini Sarıkamış’ta kara, Sinai’da kuma gömdükten ve çok kayıp verdikten sonra son askerine kadar Çanakkale’de ve diğer cephelerde savaşmıştır. 
Haritada görüldüğü gibi Anadolu 1915 yılı Mart ayından itibaren boştur (askersiz – erkeksiz).
Müttefikimiz Almanya’nın önemli bir subayı, Türklerle Beraber Süveyş Kanalı’na başlıklı kitabın (Leipzig 1938) yazarı Yarbay KressvonKressenstein, kitabın sonunda haritadaki durumu şöyle teyit etmiştir:
Alman Genelkurmayı’nın, müttefiki Osmanlı Ordusuna “verdiği görev” Anadolu’yu boşaltmak pahasına, bir milyon yüz elli bin düşman (Rus, İngiliz ve Fransız) askerini Avrupa cephelerinden uzak cephelerde bağlamaktı.   
Türk askeri bu görevi canını vererek ifa ederken Nisan ayında Van’da Ermenilerin isyanı başlamış, Mayıs (1915) ayında Ruslar onların yardımı ile Van’ı işgal etmişlerdi.
Bu şartlar altında düşmanla iş birliği içinde vatana ihanet ederek savaş esiri durumuna düşen Ermenilerin bölgeden uzaklaştırılmaları (Osmanlı Devleti sınırları içinde başka yörelere gönderilmeleri, Tehcir) konusu gündeme gelmişti.
Bu durumu, 3. Ordu Kurmay Başkanı Yarbay[15]Guse, 1925 yılında Alman askeri dergisiWissenundWehr’de, gerçekleri öğrenmek isteyen herkesin kolaylıkla anlayacağı bir şekilde,uzun ve ayrıntılı bir makale yazarak anlatmıştır: (Önemli bölümleri)
Ermeni Ayaklanması ve Sonuçları
“Dünya Savaşı sırasında Ermeni sorunu üzerinde epeyi gürültü yapılmış vekamuoyu çok kez yanlış bilgilendirilmiştir. Şimdi okuyacağınız araştırmanın temeli herşeyden önce kendi yaşadığım olaylara dayanmaktadır. Ben dünya savaşının başlamasından Brest kentinde başlayan barış müzakerelerine kadar 3,5 yıl Doğu’da bulunan Osmanlı ordusunun(3.Ordu, Kafkasya ordusu) Kurmay Başkanı idim. Görevimin gereği olarak bulunduğum Doğu cephesini, yöreyi ve yörede yaşayan halkı çok iyi tanıdım. Kaldığım bu uzun süre, bana olaylar arasındaki ilişkilere derin bir bakış atma olanağı sağladı.  Bunun ötesinde, geçtiğimiz yıllarda konuyla ilgili kayda değer birçok kitabı da okuma fırsatı buldum.
“Tamamı Ermenilerin yaşadığı Ermenistan diye bir ülke hayatta yoktur. Ermeniler bütün Anadolu'da özellikle Doğu illerinde dağınık olarak ve diğer etnik guruplarla birlikte özellikle Türkler ve Kürtlerle birlikte yaşıyorlardı. Bu yörelere giden bir gezgin, şurada burada mutlaka Ermenileri görürdü fakat hiçbir zaman için kendini Ermenistan'da hissetmezdi.
“Ermeniler çok iyi çiftçidirler, zanaatçıdırlar(küçük esnaf) ama bunun ötesinde çok kurnaz tüccardırlar. Türklerden daha uyanık, girişken ve atılgandırlar…
KÜRTLER VE ERMENİLER CAN DÜŞMANLARI
“Kürtler, Ermenilerin can düşmanlarıdır ve genellikle hayvancılık yaparlar. Bunun dışında soygun yapan haydutlardır.  Kısaca köylülerin malını ucuza kapatan, aracı tefeci tüccar kimliğinin tam tersi bir kimlikleri vardır.  Dışarıya karşı Kürt kahraman rolü oynarken, Ermeni dindarmış gibi rol oynar. Ermeniler kendilerini etrafındakilerden güçlü hissettikleri anda canavar kesilirler…
“Çok önceki yüzyıllarda Ermeniler ve Türkler arasındaki ilişkiler, şimdikinin tam tersine, dost ve kardeşçeydi.  I. Napolyon zamanında İran'a giden Fransız askeri danışmanlarının anlattıklarına göre, Ermeniler Türklerin birçok işte kendilerini kayırmalarına seviniyorlardı. Eğer bu iki millet arasındaki şimdiki düşmanlığı din farklılığına bağlarsanız çok yanlış bir yargıya varmış olursunuz. Düşmanlık tamamen milliyet farklılığına dayanmakta ve her fırsatta Türkiye'nin iç işlerine karışmaya alışmış, İngiliz ve Rusların kışkırtmaları ile ortaya çıkmıştır…
“1914 yılının Ağustos ayında Erzurum'da Taşnak Partisinin bir kongresi toplandı. Bu toplantıya giden Türk hükümetinin delegeleri, bir savaş sırasında Ermenilerin Türkleri tamamen desteklemeleri durumunda kendilerine daha fazla hak ve özgürlüklerin verileceği sözünü verdi. Ermeniler bunu reddettiler. Bu ret cevabı bizi Ermenilerin daha o zaman Türklere karşı ayaklanma planlarını hazırladıkları sonucuna götürmektedir…
“Öte yandan daha seferberlik sırasında askere alma işlemleri sürerken Ermeni adaylarda Rus silahları bulundu. Ayrıca kurmay başkanı olduğum doğu cephesi komutanlığına aktarılan bilgiler arasında, Rusya silahlı kuvvetleri ile Türkiye Ermenileri arasında yazılı bir anlaşmaya varıldığı biliniyor.  Bu anlaşmaya göre savaş başlar başlamaz Ermeniler, telgraf direklerini ve hatlarını imha etmeyi ve Rusların cephede ilerlemeleri durumunda Türk silahlı kuvvetlerini arkadan vuracakları sözünü vermişlerdi. Savaş başlayınca da bu eylemler aynen yapıldı.
“Daha savaşın hemen başlangıcında1914 yılının Kasım ayında Ruslar Doğu Bayazıt'ın çevresini işgal ettiler. Bunu fırsat bilen Ermeniler çevredeki köy ve kasabalardaki Türkleri vahşicekatletti. 
SAVAŞTA İLK VAHŞİ KATLİAM
“Bu durum savaştaki her türlü insanlık kıstaslarını yerden yere vuran ilk vahşice katliamdır. Bu kıyım kısmen veya tamamen,Ruslar yanında çarpışan Pastırmacıyan'ın adamlarından oluşan Ermeni çetecilerinin işidir. 
“Yalnız yine de bu olay karşısında alınan bilgilerdeki çelişkileri de görmek gerekir. Türkler bu durumu Türkiye'de yaşayan Ermeni çetecilerin Rusların yanına giderek yaptıkları bir vatan hainliği olarak değerlendirdiler. Öte yandan Rus birlikleri içinde Rus Ermeni’si askerler de olabilir diye düşünmek, sonuçta onlar da vatani hizmetlerini yapıyor diye görmek gerekir. Her ne olursa olsun   Türklere çok vahşice bir katliam yapılmıştır. Bunu Türkiye Ermenileri mi yapmıştır, yoksa Rusya Ermenileri mi sorusuna şu an için bir yanıt vermek mümkün değil. Fakat bütün bu katliamları, bu konularda kendine resmi belgeleri toparlama görevi verilen Lepsius'un istediği gibi Rus Ermenilerine yüklemek çok büyük bir haksızlıktır.Bence insanlığın yüz karası bu katliamın sorumluluğunu her iki tarafın Ermenileri taşıyor.
“1915 yılının bahar ayları Türkler için pek şanslı olmadı. Rusların yavaş yavaş ilerlemeye başlamaları ile Ermeni olayları arttı ve 20 Nisan 1915'te apaçık bir isyana dönüştü.  Bu ayaklanma ağır bir Rus saldırısı ile birlikte başladı. Rus kuvvetleri Erzurum'un kuzey doğusundan çok büyük güçlerle sınıra yığıldılar, Aynı anda diğer Rus Birlikleri Van yönünde harekete geçti, 18 Mayıs'ta Van'a ulaştı ve daha batıya doğru saldırılarını sürdürdüler.
“Savaş harekat sahasının tamamının değerlendirilmesi durumunda, Van ayaklanmasını, öyle Ermenilerin iddia ettikleri gibi, Türk hükümetince olayların elebaşları diye bir takım kişilerin tutuklanmalarına reaksiyon olarak insanların galeyana gelmesi, şeklinde açıklamak mümkün değildir.
“Bu ayaklanma önceden hazırlanmış bir eylemdir.
Zaten Pastırmacıyan da kendi yazdıklarında bunu itiraf etmektedir. “Bütün uygar ülkelerin silah altına girdikleri bu günlerde, yalnızca Sırplar, Belçikalılar, Ermeniler gibi bu üç küçük halk gurubu daha ilk günden itibaren İtilaf devletlerinin yanında savaşa katıldı.” (İngiliz, Fransız ve Rusların yanında, Almanlar Avusturyalılar ve Türklere karşı).
Pastırmacıyan yazısına şöyle devam eder:“Türk hükümetinin, Ermenilerin düşmanca amaç ve eylemlerini gerçekleştirmelerine fırsat tanımamak için başlattığı ve bu amaçla önce Ermenileri silahsızlandırmak için gösterdiği dikkat vealdığı bütün önlemlere rağmen, Ermeniler   Anadolu'da yine bir yolunu bulup düşmanlarına karşı (yörede yaşayan Türklere, Kürtlere ve Çerkezlere) genellikle başarısız fakat çok ciddi ayaklanma girişimlerinde bulundular. Öyle ki bu hareketleri bastırmak için 1915 yazında 5 Türk tümeni ve 10.000 Kürt gönüllü çetecisi görevlendirilmişti. Bu ise Kafkas cephesinde Ruslara karşı savaşması gereken Türk ordusunun büyük bir bölümünün daha arka hatlarda bağlanması demekti."  Ermenilerin kendileri Van'daki silahlı güçlerinin sayısını 10.000 olarak vermektedirler.
“Van'daki Ermeni ayaklanmasının büyüklüğü ve ciddiyeti anlaşılamamış ve önemi de yeterince vurgulanmamıştır. Bunun belki bir nedeni de Van ve çevresinde çarpışan hiçbir Alman askeri olmamasıydı. Zaten Kafkas cephesinde sınırlı sayıda görev yapan Alman subayları(20 civarında), Ermeni ayaklanmasının yukarıda açıkladığım biçimde Türkleri ne derece zora soktuğunu, gözden kaçırmış olabilirler. Bunda yörenin coğrafi genişliği, ulaşım ve haberleşme olanaklarının kısıtlılığını da hesaba katmak gerekir.
“Balkanlar'da ve Doğu'da yapılan savaşlarda Ordu geri çekilmeye başlamışsa, yöre halkı da orduyla birlikte yerini yurdunu bırakarak düşmandan kaçmaktadırlar. Bu bir kuraldır. Bunun nedeni, bu yörelerde kazanan tarafın, hıncını savunmasız yöre halkından aldığının herkesçe bilinmesidir. Doğu Beyazıt'ta Türklere yapılan vahşi katliamları dikkate alan Türk halkı, Rusların ilerlemesi nedeniyle çok kısa sürede yüzbinleri bulan sayıda bölgeyi terk ederek cephe gerisine kaçmaya başladılar. Geride kalan sivil halk ise ya Ruslar ya da Ermeniler tarafından ya işkence edildiler ya da vahşice katledildiler.
“Ermeni ayaklanması yukarıda sözünü ettiğim Rus-Ermeni anlaşma metnine sadık bir biçimde yapıldı. Önce telgraf hatları tahrip edildi, Rusların harekete geçmesiyle de cephe gerisinde ayaklanmalar başladı. 
“1915 yılının Mayıs ve Haziran aylarında Türk Kafkas(Doğu) cephesinde bir kriz doğdu. Bu cephenin batıdan gelecek taze birliklerce yenilenerek güçlendirilmesine imkan kalmamıştı. Çünkü İmparatorluğun elinde ne var ne yok neredeyse tamamı, çok önemli olan Batı'daki Çanakkale cephesine kaydırılmıştı. İşte tam bu sıralar Doğu'da başlayan Ermeni ayaklanmaları ülke için çok korkunç ve tehlikeli boyuta ulaştı.  Kafkas cephesindeki vahim durum nedeniyle Jandarma birlikleri bile cepheye sürülmüştü. Bu ise cephe gerisindeki güvenliğin tamamen ortadan kaldırılması demekti. Cephe gerisinde acemi asker hazırlık kışlalarından başka güvenlik gücü kalmamıştı. Bu acemi askerlerin ise bu kadar geniş anlamda başlayan bir isyana karşı çıkacak güçleri yoktu. İşte bu büyük tehlike anında insanın kendini Türklerin yerine koymasıgerekmekte. Türk ordu birliklerinin güçlü oldukları bölgelerde ErmenilerTürklerin gözlerinin içine baka baka, kendilerinin sadık bir halk olduklarını söylüyorlar, buna karşılık Rusların saldırısının beklendiği cephenin hemen gerisindeki bölgelerde Ermeniler canavar kesiliyorlar ve hemen silahları patlatıyorlardı.
“İşte bu duruma karşı ne yapmak gerekiyordu?
ZARURET-İ HARBİYE (SAVAŞ) SONUCU ALINAN TEHCİR KARARI
“Duruma göre tek tek, bölge bölge bekleyelim ve yöredeki Ermenilerin Türk ordusuna sadık, sözüne güvenilir vatandaşlar olduğunu, bizlere olan düşmanlıklarını artık bıraktıklarını ispat etmelerini mi bekleyelim?  Doğrusunu isterseniz bu istek düşmanla çarpışmakta olan bir ordudan en son istenecek şeydir.  Bu soruya Türk hükümetinin bulduğu yanıt şöyle oldu: “Ülkedeki Ermeniler tahliye edilecekler.”
“Bu karara karşı olumlu veya olumsuz ne derseniz deyin, bence bu karar dışında Türklerin kendi yaşamlarını sürdürmeye yetecek başka bir çözüm yolu bulunabilmesi imkansızdı. 
“Öte yandan Ermeniler bütün Anadolu'da dağınık olarak yaşıyorlardı. Yer değiştirme eylemi hangi bölgelerde yapılmalı ve Anadolu'nun nerelerine kadar genişletilmeliydi? Yerlerinden uzaklaştırılan Ermeniler nerelere gönderilmeliydi? Ermeni ayaklanmaları Anadolu'nun her yerinde çıkmıştı. Bitlis'te karışıklıklar vardı, Kayseri'de bombalar ele geçirildi, Zeytun'da ve Halep'te çatışmalar çıkmıştı. Ilımlılığı ile tanınan Cemal Paşa bile artık bu olayların gerçekten birer ayaklanma olduğu düşüncesindeydi.  Zeytun'daki olaylar hakkında Alman Büyükelçisi de benzerdüşünceleri dile getirerek, olayları kışkırtan ve çıkaranların Ermeniler olduğunu vurgulamıştır. Halep'teki Alman Konsolosuda Urfa'daki olaylar hakkında yine aynı görüşleri paylaşmıştır.  İstanbul'da   bir komplo ortayaçıkarıldı. (Hükümet darbesi girişimi, Olayların elebaşları tutuklanır). Düşman donanmasının her an için hemÇanakkale'ye hem de İskenderun'a aynı anda çıkartma yapması beklenmektedir. (Ruslarda Doğu'da ilerlemeye başlamışlardır.) Görüldüğü gibi tehlike her yerdeydi.  Bu müşkül durum Türk hükümetini mümkün olan en radikal önlemleri almaya itti ve Ermenileri Anadolu'nun bütününde oturdukları yerlerden çıkararak Mezopotamya'ya nakletmek istedi.
“Ağustos ayında Ruslar Van'dan çıkarılarak sınırın gerisine püskürtüldü. Türk ordusunun ilerlemesi Van ve çevresindeki ve Rus işgali altında bölgelerdeki Ermenilerikorkuttu. Rus ordusu geri çekilirken, onlarla işbirliği yapmış olan Ermeniler de Rus ordusunun yanında kitleler halinde göç etmeye başladı. Rusya'ya göç eden Ermenilerin sayısı 400.000 olarak veriliyor.
“İşte Bunlar 1915 yılının olaylarıdır.
“Yer değiştirme sırasında, aslında olmaması gereken birçok hadisenin vuku bulduğunu Türklerin kendileri de itiraf etmektedirler. Bu yüzden birçok kişi ağır cezalarla cezalandırılmışlardır.Bu esnada birçok devlet görevlisinin kötü niyetli davrandığı söylenmiştir. Öte yandan yöredeki çeşitli Alman konsoloslarının verdikleri haberlerde de belirttikleri gibi, birçok Vali örneğin Erzurum valisi, olanaklar elverdiği oranda bu kişilere yakın ilgi ve bakım göstermişlerdir.  Yine bilindiği gibi birçok makam Ermenilerin yer değiştirme işlemine de karşı tavır almıştır. Örneğin von der Goltz, Liman vonSanders, Cemal Paşa, İzmir Valisi gibi kişiler bölgelerindeki Ermenilerin yer değiştirilmesine izin vermemiş, buna karşılık tabii ki bu bölgelerde Ermenilerin hiçbir huzursuzluk çıkarmayacağı garantisini üzerlerine almışlardır. Siz de takdir edersiniz ki, böyle bir sorumluluğu ancak yukarıda adları verilen çok yüksek derecede makam sahibi kişiler üstlenebilirler.
“Türk devletinin Ermenilerin kökünün kazınmasını emrettiği iddia edilmekte fakat bunu kanıtlayacak hiçbir şey ortaya konmamaktadır. Talat Paşanın katilinin yargılanması sırasında böyle birtakım belgeler ve çeviriler ortaya konmuşsa da bunları Ermenilerin sonradan hazırladıkları anlaşılmıştır. Dolayısı ile kanıt niteliği taşımamaktadır.
“Enver Paşa'nın bir görüşmede yer değişimi sırasında 300.000 Ermeni’nin öldüğünü ifade ettiği söylenmektedir.
“… düzenli Rus birliklerinin bulunduğu bölgelerde ipler Rusların elinde olduğu için saldırılar bir vahşet boyutuna ulaşmamıştır.  Rusya'da devrim ile Kerenski hükümeti devrilince, ordu birlikleri ya çözüldü ya da terhis edildiler. İşte bu andan itibaren meydan düzensiz Ermeni çetecilerine kaldı ve Ermeni çetelerinin yaptığı katliam ve vahşetin dizginleri boşandı. Bundan sonra Ermeniler yalnızca Türkiye sınırları içindeki Türk ve Kürtleri katletmekle kalmayıp, Rus sınırları içinde yaşayan Türkleri de kesmeye başladılar. Sonunda 1918 yılında Türkler ileri harekata girişerek doğu bölgelerini işgal altından kurtarıp Kafkasya'ya bile girdiler.  Bu seferde Ermenilere karşı katliamların olduğu haberleri gelmeye başladı. Ermenilerin Türklere yaptıkları vahşetin, Türklerin Ermenilere yaptıkları vahşete göre birbirinden geri kalır yanı yoktu. Şimdi de size Türklerin kayıpları ile ilgili sayılar vereceğim. Karaşemsi'nin belirttiğine göre Rus işgali ile yerlerinden göç ettirilen Türklerin sayısı 1 Milyon. Bunlardan ölenlerin sayısı 0.5 Milyon. Ahmet Rüstem'in yazdığına göre Bütün bu olaylar sırasında Türkler ve Kürtler'den toplam olarak 1,5 Milyon kişi öldüler. Aslında bana göre bu son sayılar da biraz abartmalı.
“İtilaf devletleri dünya savaşı boyunca sürekli olarak ve hiçbir yalandan da çekinmeden bir katliam propagandası yaptı. Bu devletler bir taraftan Ermeni sorununu kendi amaçları doğrultusunda epeyi sömürdüler, öte taraftan da Ermenilere yapılan katliamların fikir babası (manevi sorumlusu) olarak Almanya'yı göstermeye çalıştılar.  Bu aptalca bir iddiadır ve hemen reddedilmesi gerekir. İddia edildiğine göre: Ermenilerin Mezopotamya'ya yerleştirilmesini Almanlar istemişler. Böylece insanlardan boşaltılmış topraklara Almanları yerleştirerek Anadolu'yu kolayca kendilerinin kolonisi haline getirmeyi planlamışlar! -  Bu iddialara, aslında düşman propagandası olduğu için pek şaşmamak gerekir. Fakat işin garip yanı, Alman kamuoyunun bir bölümünün, müttefik ve silah arkadaşlarımız Türklerin yerine, onların düşmanı olan Ermenilerin tarafını tutan bir tutum almalarıdır.  Bunun nedeni merkezi devletlerin(Almanya, Avusturya, Türkiye vs) propaganda işine, düşmanlarımız kadar pek vakıf olamamasıdır. 
LEPSIUS YANLIŞ BİLGİLENDİRMİŞTİR
“Savaş sonrasında Alman kamuoyunun bu konuda aldığı tavrın oluşmasında, Dışişleri bakanlığının Ermeni sorunu ile ilgili belgeleri toparlayıp yayınlamakla görevlendirdiği Dr.Lepsius'un büyük payı vardır.
“Şimdi konuyu özetlersek tarafsız bir kişi konu hakkında şu yargıya varır:
“Ermeniler ayaklanarak savaşa başladılar hem de başından beri en vahşi bir biçimde ve bizim Avrupa'daki tanımlamamıza göre uluslararası hukuka aykırı bir biçimde. Türkler de aynen karşılıkta bulundular. Fakat Türklerin Haag anlaşmasını imzalamadıklarını da hatırlatmakta yarar var.
“Savaş sırasında aynen barış sırasında da olduğu gibi, Doğu deyince Avrupalının aklına önceden pek bir bilgisi olmadığı soyut bir fakirlik ve sefillik gelir.  Katliamların nasıl gerçekleştiğini derinlemesine öğrenmek isteyen bir okuyucu, konu üzerine her iki tarafça da acınma duygusu yaratma amacıyla yazılmış yeterince kitap ve makale bulabilir. Yazılanlardan bir yargıya varmak istiyorsak, tek tek olayları değil sorunun bütününü göz önüne almak gerekir. Ermenilerin çektikleri acılar tabii ki ağırdı, fakat bunlar başlarına suçsuz yere gelmedi. Ayrıca Türkler de en az onlar kadar acı çekmek zorunda kaldılar.
“Ermeni sorunu bizde iç politika malzemesi olarak da kullanıldı. Bu bazı şeyleri açıklamaya yetiyor. Konuya ön yargılı olarak yaklaşan bir kişi, doğru bir yargıya varamayacaktır. Konu hakkında gerçekten ciddi bir yargıya varmak isteyen biri için bu yaptığım çalışma şimdiye kadar birçok kişi tarafından pek bilinmeyen veya yeterince dikkat çekmemiş pek çok bilgi ve belgeyi işaret etmektedir. Olayları incelerken müttefikimiz Türklere karşı, düşmanlarımıza gösterdiğimizden daha katı bir ölçek kullanmamız doğru olmaz. Bir savaş sırasında iki taraf ta aynı şekilde davranıyor, aynı yönteme başvuruyorsa ve bu konu hakkında bizim görüş bildirmemiz gerekiyorsa, yerimiz tabii ki kendi görüşümüzü de bildirerek müttefiklerimizin yanındadır.[16]  Kim ki bu görüşü paylaşmaz, o zaman kendine ben de şunu derim: “Böyle düşünen insanlarla (halklarla) ittifaklar yapılamaz.”
***
‘SOYKIRIM’IN TANIMI 
Birleşmiş Milletler soykırımın tanımını 1948 yılında kabul edilen ‘Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ ile çizdi.
Örgüte göre soykırım ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir topluluğun tümünü ya da bir bölümünü yok etme niyetiyle:
Topluluk üyelerinin öldürülmesi, Topluluk üyelerine fiziki ya da ruhsal açıdan zarar verilmesi, Topluluğun fiziki varlığını tümüyle ya da kısmen sona erdirecek yaşam koşullarıyla yüz yüze bırakılması, Topluluk içi çoğalmanın engellenmesi;Topluluk bünyesindeki çocukların başka bir topluluğa aktarılması eylemlerinden herhangi birinin işlenmesi durumunda gerçekleştirilmiş oluyor.

ALMANYA SOYKIRIM İÇİN YATIRIMLAR YAPMIŞ, ÖZEL GAZ ÜRETTİRMİŞTİR
Almanya’da, 1933 yılından itibarenYahudiler adım adım önce sivil hayatın dışına itildiler,vatandaşlık haklarından mahrum edildiler ve Savaş’ın başlaması ile özellikle Polonya’da kurulan İmha Kamplarında (‘Vernichtungslager’) katledildiler. Bu öldürme sürecini Naziler, ‘The Final Solution’ (‘dieEndlösung’) olarak tanımlamışlardı. Bu kampların gaz odalarında özel ürettirilmiş siyanit bazlı Ziklon B zehirli gaz kullanıldı.

POLONYA’DAKİ YAHUDİ ÖLDÜRME KAMPLARI
Auschwitz – Birkenau
Komutan: RudolfHöss, Faaliyet Süresi: Mayıs 1940 – Ocak 1945
Gaz Odaları ve Yakma Hücreleri: 1942 başından itibaren 1944 yılı sonuna kadar
Öldürülen toplam kişi adedi: 450 bin Macar ve300 bin Polonya Yahudi’si + 350 bin diğer Avrupa ülkelerinden getirilmiş Yahudiler ve Sovyet savaş esirleri
1942 – 1944 döneminde 36 ayda 1 100 000 kişi, ayda 31 bin kişi öldürülebilmiş

Treblinka
En geniş tesis. 400 x 600 mt
En yüksek performans: 13 ayda (Temmuz 1942 - Eylül 1943 arası) 900 bin Yahudi.
Kadro: 35 – 40 SS subayı, Ukrayna’dan getirilmiş 120 güvenilir işçi ve ölüleri taşıyan bin kadar Yahudi.
4 x 8 x 2 mt boyutlarında gaz odasında IG Farben şirketinin ürettiği zehirli gaz uygulaması.

Belzec
Komutan: ChristianWirth, Faaliyet Süresi: 17 Mart 1943 – 30 Haziran 1944, 15 ay
Öldürülen kişi: 600 bin Yahudi (Ayda 40 bin kişi)
Öldürme kampında ilk üç ay deneme döneminde öldürülen Yahudi sayısı: 80 bin (27 bin/ay)
Sobibor
Komutan: FranzStangl – Franz ReichleitnerFaaliyet Süresi: 16 Mayıs 1942 – 17 Ekim 1943, 17 ay, Öldürülen kişi: 200 bin Yahudi
Majdanek
Kızılordu’nun ilk ve çalışır durumda 23 Temmuz 1944 tarihinde teslim aldığı kamp. Martyrology Müzesi olarak muhafaza ediliyor.Öldürülen kişi: 130 bin Yahudi.
Chelmno
Faaliyet Süresi: 8 Aralık 1941 – 18 Ocak 1945 Öldürülen kişi: 200 bin Yahudi.Kızılordu, 20 Ocak 1945 günü teslim aldı.
KAMPLAR                   ÖLDÜRÜLEN YAHUDİ SAYISI
Auschwitz                                          1 100 000 kişi                        
Treblinka                                            900 000 kişi                                      
Belzec                                                600 000 kişi                                      
Sobibor                                              200 000 kişi                                      
Majdanek                                           130 000 kişi                                      
Chelmno                                            200 000 kişi                                      
Polonya toplam                                  3 130 000 Yahudi
Olayın Aktörlerinin en önemlileri: Hitler, Himmler, Heydrich, Eichmann, Höss ve Auschwitz’de insanlar üzerinde ölümcül deneyler yapan Dr. Mengele (Bkz. Kaynakça/Film)

ERMENİ VATANDAŞLARIMIZ BU FOTOĞRAFLAYÜZLEŞMEYE ÇAĞIRIYORLAR
Fotoğraf, yürüyenlerden çok daha az sayıda ellerinde basit piyade tüfeği ile refakatçi-muhafız rolündeki güvenlik güçlerini gösteriyor.
Eğer, soykırım bu ise, gelin hemen şimdi, yüzleşelim. Zaten 1 Kasım 1918 günü Talat Paşa daha ileri giderek, “itiraf ederim” sözcüğünü kullanmıştı.
Hangi Ermeni (kişi veya kuruluş), “Biz(ler) yanlış yaptık. Türk’ün en zayıf anında düşmanı Ruslarla iş birliği içinde 20 Nisan 1915’de Van’da isyanı başlattık, ardından Bitlis, Zeytun ve diğer yerleşim merkezlerine yaydık…” şeklinde bir açıklama yaptı da benim haberim yok?
Yüzleşecek isek, yalanla değil, yalanı üreten Lepsius gibi sefil ve rezil yaratıkların yalan beyanlarıile değil, gel gözümün içine bakarak gerçeklerle yüzleş, eğer yüreğin varsa…
Ben bu kırık dökük piyade tüfeği taşıyan sınırlı ve az sayıda muhafızlarla 1915-1916’da iki milyon Ermeni’yi öldürebilmiş isem, müttefikim Almanya’nın subay ve generallerinin gözlerinin önünde; Hitler’in SS subayları 4 yılda 3 milyon masum Yahudi’yi öldürmek  için (bkz. sayfa 15) özetlenen imha kamplarını boşuna yapmışlar.  
1915 Olayları JustinMcCarthy’nin dediği gibi “Genosit değil Savaş’tı”. ‘Polonya 1941 – 1944’de ise insanlık dışına çıkmış NAZİ’lerin planlayarak, öldürmek için gerek bina gerekse zehirli gaz yatırımı gerçekleştirerek yaptıkları katliam, sözcüğün tam anlamı ile, genosit idi.
Bunu dünya kamuoyuna doğru dürüst anlatamamış olmamızın başlıca iki nedeni var:
Yayınlarımızın hemen hemen tamamı Türkçe.
Venezuela Kararı örneğinde olduğu gibi, aleyhimize alınan kararları “Yok hükmündedir” gibi klişelerle geçiştiriyor ve Ermeni propagandasınıhafife alıyoruz. Hep aldık.
Endres’in yazdıkları ile FelixGuse’nin makalesi incelendiğinde 1919 yılından itibaren müttefikimiz Almanların Ermeni tesiri altında kaldıkları ve müttefiklikten adeta düşman statüsüne terfi ettikleri görülmektedir. İlk örnek de Talat Paşa’nın katilinin yargılanmasıdır.  
EK – 1           
FRANZ CARL ENDRES ADINDA BİR ALMAN OSMANLI SUBAYI1912 – 1915 yıllarında Osmanlı ordusunda görev yapmış bir Alman kurmay subay. Son görevi: Genelkurmay’da yarbay. 1915 – 1918 Yıllarında üç kitap yayımlamış:
1915 – Türkiye (dieTürkei), Ülke ve İnsanlarından Görseller ve Notlar(300 sf)
1916 – Türkiye (dieTürkei) , 215 Fotoğraf ile(30 sayfa + fotoğraflar)
1918 – Doğu’nun Enkazı (dieRuinedesOrients) Türk Şehir Görselleri
Birinci kitap 4 baskı yapmış: 1. Baskı, 1915; 2. Baskı 1916; 3. Baskı, 1917 ve 4. Baskı 1918.300 sayfa kitap Türkiye ve insanları hakkında çok ve ayrıntılı bilgiler içeriyor. 
İlk üç baskıdaAvrupa Türkiye’sinde (İstanbul) 150 bin, Asya Türkiye’sinde ise 1 100 000 Ermeni’nin yaşadığı bilgisi var. AyrıcaErmenilerin Asya Türkiye’sinde dahi hiçbir yerleşim merkezinde çoğunluk olmadıkları belirtilmiş, örnek olarak nüfusu 50 bin olan Erzurum verilmiş. Erzurum’da ancak 12 bin Ermeni varmış.  
Dördüncü baskıda ise Asya’daki Ermenilerin sayısı 1 100 binden 1 700 bine yükselmiş. İlişkili dipnotta da 1.2 milyon Ermeni’nin öldürüldüğü bilgisi eklenmiş.
1918 yılının sonunda yayımlanan Doğu’nun Enkazı’nda ise Lepsius’tan aldığı bilgilerlesayı yine artmış: 1 745 000 ve Tehcir uygulaması sonunda 1 396 000 Ermeni’ninöldürüldüğü iddiası eklenmiş.Savaş sonrasında sansür kalktığı için artık gerçekler yayımlanabilirmiş.

Kaynakça:
Alkan Necmettin ve diğerleri, Türk Alman İttifakı, 914 – 1918, Kronik, İstanbul, 2018
Chernichenkina, Natalie. Rus İmparatorluk Kayıtlarında Ermeni Sorunu, 1912 – 1917, Cilt 1 ve 2, Erzincan Üniversitesi Yayını 2015 ve 2017
Çiçek, Kemal. The Great War and the Forced Migration of Armenians, Athol Books, Belfast, 2012
Endres, Franz Carl. Die Türkei, Münih 1915, 1916, 1917 ve 4. Baskı 1918
Gürün, Kamuran. The Armenian File, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2012
McMeekin, Sean.The Russian Origins of the First World War, Harvard University Press, London, 2011
Schreiner, George Abel. From Berlin to Baghdad, Behind the Scenes in the Near East Harper, New York

Auschwitz Concentration Camp,Wikipedia
The Mass Extermination of Jews in German Occupied Poland Hutchinson, New York
Treblinka Death Camp History, Wikipedia
Belzec Extermination Camp, Wikipedia
Sobibor Extermination Camp, Wikipedia
KonzentrationslagerMajdanek, Wikipedia
Chelmno Extermination Camp, Wikipedia
German Camps in Occupied Poland during WW2, Wikipedia
History of Jews during WW2, Wikipedia
War Crimes in Occupied Poland during WW2, Wikipedia
The Holocaust in Poland, Wikipedia
History of Jews and Judaism in Poland, Wikipedia
NAZI Concentration Camps, Wikipedia
Extermination Camp, Wikipedia
Im Labyrinth des Schweigens, Film (https://www.youtube.com/watch?v=4vyzbgomHMk)
EK -2
ALMANYA 1921, TALAT PAŞA SUİKASTI ve KATİL TEHLİRİYANDAVASI
Suikast: 15 Mart 1921 -Yer: Berlin
Duruşma. 2 ve 3 Haziran 1921 -Tanık: Papaz Lepsiıus - Karar: Beraat 
Dava, Talat Paşa’yı öldüren Ermeni Tehliriya’nın yargılanması yerine Ermeni Soykırım iddialarının sorumlusu olarak gösterilen Talat Paşa’nın ve Tehcir Kararı’nın yargılanmasına dönüştürülmüştür. 
Hatırlayalım: vomKressenstein Savaş’ta ‘Müttefik’ Türkiye’ye verilen görevi açıklamıştı:
“İşte böylece Türk müttefikimiz harbin sonuna kadar kendisine verilmiş olan vazifeyi – büyük düşman kuvvetlerini bağlamak vazifesini – ifa etmişti.”
1921 yılında Türkiye’nin bu görevi sona ermişti. Artık Almanya; Türk (Osmanlı) ordularını yukarıda özetlenen görevi ifa etmek üzere uzak cephelerde savaşmak üzere harekat planlarını yapmak suretiyle Rus askeri birlikleri ile iş birliği yaparak ayaklanan Ermeni dostları için Anadolu’yu isyan faaliyetlerine uygun bir konuma getirdiğini tamamen unutarak, başta BronsartvonSchellendorf ve FelixGuse olmak üzere vicdan sahibi birkaç Alman .Subayının yazdıklarını da hiç dikkate almadan, Türkleri tarihte ilk soykırımcı (Hitler’in ilham kaynağı), Ermenileri de soykırım mağduru göstermek rolünü benimsemiştir. Tehliriyan davası, uzman tanık Lepsius beyanları ve beraat kararı ile Alman yargı sisteminin yüzkarasıdır.
Savaş sonrası Almanya’da bu kadar kısa bir süre içinde böyle dramatik bir değişiklik, müttefiklikten düşmanlığa, yıllar sonra alacağı 2 Haziran 2016 tarihli Bundestag Kararına da yansıyacaktır. 
BronsartvonSchellendorf’unDeutscheAllgemeineZeitung’a[17](DAZ) gönderdiği Yazı[18]
“Tehliriyan Davasında, konu üzerinde bilgisi ve yetkisi olmayanlar ile hikayeleri sadece duymuş olan tanıkların ifadeleri alınmıştır. Olayı yaşayan görgü tanıkları davaya çağrılmamışlardır. Neden, Ermeni olaylarının olduğunda, bu dava için son derece önemli bir rol oynayan, olayların mekanlarında resmi olarak görev yapmış Alman subaylarının ifadeleri alınmıyor?
“Bu kişilerin adları mahkemeye sunulmuş ve bazılarının ise mahkeme tarafından görgü tanığı olarak ifade vermeleri için hazırlanmaları talep edilmiştir. Ancak netice itibarı ile hiçbiri mahkeme karşısına çıkartılmamışlardır. Böylece, elimde olmayan nedenlerden dolayı kaçırdığım, bu tanklık görevimi yerine getirip, hakikatlerin su yüzüne çıkarılmasında yardımcı oluyorum. Bunun bu kadar geç gerçekleşmesinin nedeni malzemeyi ancak teker teker toparlayabilmemden kaynaklanmaktadır.
“Bir suikasta kurban gitmiş ve baş vezirin üstüne yıkılmış olan sözde Ermen soykırımını anlamak için geçmişe dönmek lazım.
“Ermeni vahşetlerinin kökleri çok eskiye dayanır. Ermeniler ve Kürtler Rusya, İran ve Türkiye sınır bölgesinde yan yana ve iç içe bir şekilde yaşamaya başladıklarından beri bölge halkı üzerinde sürekli bir Ermeni bakısı olmuştur.
“Kürt, göçebe ve hayvan sahibi iken, Ermeni çiftçi, zanaatçı veya tüccardır. Kürt, okul eğitimi almamıştır, paranın kullanımını tam olarak bilmemektedir ayrıca faizin yasak olduğuna inanmaktadır. Ermeni, tüccar olarak Kürt’ün bu deneyimsizliğinden vicdansız bir şekilde yararlanıp avantajlı bir konum elde etmektedir. Kürt, aldatıldığını anlayarak Ermeni’ye karşı güveni sarsılır ve işte size Ermeni vahşeti! Dini farklılığın bu olaylarda asla bir neden teşkil etmediğini özellikle vurgulamak gerekir.
“Ermeniler, Büyük Savaş sırasında Türkiye’nin doğu sınır bölgelerinde tehlikeli bir ayaklanma başlattıklarında bu eski anlaşmazlık tekrar alevlenmiştir; bahsi geçen ayaklanma için belli bir neden yoktur, zira (Batılı) ‘Güçlerin’ Türkiye’den yapmasını istedikleri reformlar işe yaramaya başlamışlardı. Ermeniler, Parlamentoda koltuk, seçme hakkı ve hatta bir ara Dışişleri Bakanı pozisyonuna sahiptiler. Devletin bütün diğer halkları gibi onlar da eşit sosyal ve siyasi haklara sahiptiler. Yaşadıkları coğrafyadaki huzur Fransız generali Baumann tarafından eğitilmiş Jandarma ile sağlanıyordu.
“Ermenilerin yaşadığı bütün bölgelerde, ele geçirilen basılmış ilanlar, kışkırtıcı broşürler, silahlar, cephane, patlayıcılar v. b. toplamı ayaklanmanın üçüncü bir taraftan hazırlandığını kanıtlamaktaydı; Rusya’nın bu ayaklanmayı kışkırttığı, desteklediği ve finanse ettiği apaçık ortada idi. İstanbul’da yüksek derecedeki subay ve devlet memurlarına yönelik bir kumpas o dönemde ortaya çıkartılmıştı.
“Silah altına alınabilecek Müslümanlar zaten Türk ordusunda oldukları için, Ermeniler kendilerini savunamayan toplum arasında korkunç bir katliama girişmekte zorlanmadılar. Çünkü sadece Rusya cephesi ile Doğu’daki Türk ordusunun arkasından ve yanından saldırmakla kalmayıp o bölgelerdeki Müslüman toplulukların da köklerini kurutmuşlardır. Bir görgü tanığı olarak ben, Ermenilerin yaptıkları vahşetin boyutunun Türklerin sonradan suçlandığı sözde Ermeni vahşetinden kat kat beter olduğunu belirtmek istiyorum.
“Cephe arkasındaki bağlantılarının zarar görmemesi için ilk olarak Doğu’daki Türk ordusu olaya müdahale etmiştir. Ama bütün gücünü cephedeki Rus üstünlüğüne saklaması gerektiğinden ve isyan, imparatorluğun uzak köşelerine de yayıldığından, başkaldırıyı bastırmak için Jandarmaya baş vurulmuştur.
“Her düzenli devlette olduğu gibi Jandarma, İçişleri Bakanlığına bağlı idi ve zamanın bakanı Talat olduğundan, gerekli talimatları o vermeliydi. Ordunun cephe arkasındaki hassas bağlantıları büyük tehdit altında olup, Müslüman halk Ermenilerin vahşetleri karşısında umutsuzluğa kapılmıştı, bu yüzden acele hareket edilmeliydi. Bu kritik durumda Bakanlar Kurulu, Ermenilerin devlet için bir tehlike arz ettiklerini açıklayıp, onları ilk olarak sınır bölgelerinden uzaklaştırmaya yönelik zor bir karara vardı. Savaştan uzak, nüfus yoğunluğu az ve verimli toprakları olan Kuzey Mezopotamya’ya yerleştirileceklerdi. İçişleri Bakanlığı ve ona bağlı Fransız General Baumann tarafından meslekleri için özel olarak yetişilmiş Jandarmanın tek görevi bu kararın yerine getirilmesini sağlamaktı.
“Talat, dengesiz ve intikam peşinde olan bir katil değil, uzun vadeli düşünen bir devlet adamı idi. Onun gözünde Anadolu’daki Ermeniler, her ne kadar şimdiki durumlarında Rus ve Rus Ermenileri tarafından galeyana getirilmiş olsalar da barış zamanlarında son derece yararlı vatandaşlar idi. Rus etkisi ve Kürt anlaşmazlıklarından uzak, bu yeni, verimli ve gelecek vaat eden topraklara çalışkanlıkları ve zekaları sayesinde yeniden hayat vereceklerini umuyordu.
“Talat, ayrıca dış basının Ermenilerin sınır dışı edilişini Türklere karşı sözde bir ‘Hristiyan Avı’ propagandası için kullanacaklarını önceden görmüştür ve bundan dolayı her türlü şiddetten uzak durmak istemiştir. Haklıydı ! Talat’ın korktuğu başına gelmişti. Propaganda devreye girdi ve gerçekten de yurtdışında bu aptallığa inanılması sağlandı !Düşünülmeli ki, bu olaylar Hristiyan devletleri ile yakın müttefik olan, ordu bünyesinde çok sayıda Hristiyan subay ve asker barındıran bir ülkede oluyor güya.
“ŞİMDİ TEHCİR OLAYINA DEĞİNMEKİSTİYORUM”
“Türk imparatorluğunda, büyüklüğünden kaynaklanan ve yetersiz alt yapısı yüzünden,
vilayetler merkezden bir nevi bağımsızlardır. Örneğin Osmanlı valileri bizim başkanlardan daha fazla yetkiye sahiptirler. Buna dayanarak kendi bölgelerinde gelişen olayları İstanbul’a nazaran daha iyi değerlendirebildiklerini savunurlar. Onun için bazen İçişleri Bakanlığı’nın emirleri istenildiği gibi yerine getirilmiyordu.
“Binlerce Müslüman mülteci dışında aynı sayıdaki Ermenileri, iskan bölgesine ulaştırıp, onları besleme, onlara barınak sağlamak gibi alışılmadık ve zor olan bu görevi yerine getirmek, az sayıdaki eğitimsiz memurların güçlerini aşıyordu. İşte burada Talat büyük bir özveri ve her türlü imkanları kullanarak olaya el attı. Onun tarafından valilere ve Jandarmaya gönderilen emirler hala mevcut olmalıdır. İçişler Bakanlığı’nın Savaş Bakanlığı’na yolladığı birçok yazışmada, ki, ben görevim gereği bunların varlığından haberdardım, ordudan acil yardım isteniyordu. Askeri durum el verdikçe bu çağrıya kulak verildi. Ordu, kendisinin bile eksikliğini hissettiği gıda, taşıt, barınak, doktor ve tıbbi teçhizatları yardıma sunmuştu. Ne yazık ki, bütün çabalara rağmen binlerce Müslüman göçmen ve tehcir edilen Ermeniler yürüyüşün zorluklarına dayanamayıp ölmüşlerdir. 
“Burada böyle durumları önceden tahmin edip, tehcire gidilmemesi kararına varılabilir miydi, sorusu akla geliyor. Türk göçmenlerin Ermeni vahşeti karşısındaki haklı korkuları yüzünden, kendilerinin durdurulmasına izin vermeyecekleri zaten bir gerçekti. Ayrıca Ermenilerin ayaklandıkları bölgelerde devlet tarafından uzaklaştırılmaları gereğini onaylamak lazım ! Ayrıca bunun da sonuçlarına katlanmak gerekiyordu !
“Şimdi, günümüz Almanya’sının durumunu ele alalım.  Eğer şu talimatları verebilecek yetkiye sahip bir bakanlık olsa idi ve, ‘Bütün Polonyalı İsyancılar Oberschlesien’den uzaklaştırılıp tutsak kamplarına götürülecekler!’ ya da “Bütün şiddet yanlısı komünistler gemi yolu ile Sovyet Rusya kıyılarına bırakılacaklar !” şeklindeki emirler çıkarsaydı, bütün Almanya’dan mutluluk çığlıkları yükselmez miydi?
“Belki Tehliriyan davasındaki yargıçlar kendilerine bu soruları iyice sorarlar. İşte o zaman Ermeni isyanındaki sert tedbirlere yeni bir bakış açısından bakabileceklerdir. Talat, askeri kanat tarafından dile getirilen ‘Akdeniz’deki bütün Yunanlıların sınır dışı edilmesini’ içeren isteğe karşı direnmiştir çünkü orada “sadece casusluk’ yapılıyordu. Ermenistan’daki gibi tehlikeli bir ayaklanma akla yatkın olmasına rağmen gerçekleşmedi. Talat bir devlet adamı idi, bir katil değil !
“ŞİMDİ ERMENİ OLAYLARINI ANLATALIM”
“KÜRTLER ile başlıyorum. Kürtler, bu ender hatta belki de asla yine tekrarlanmayacak fırsatı değerlendirip nefret ettikleri ve Müslümanlara karşı o kadar vahşet olaylarına girişmiş olan Ermenileri, yürüyüşleri sırasında soyup, gerektiğinde de öldürmüşlerdir. Ermenilerin çile yolculuğu bir çok gün ve hafta boyunca Kürt yerleşim bölgelerinden geçiyordu ! Mezopotamya’ya başka bir yol yoktu.
“Ermeni topluluklara, bölük halinde eskort eden Türk Jandarmalarının davranışları hakkındaki duyumlar birbirinden değişiktir. Bazen Ermenileri Kürt çetelere karşı kahramanca savunmuşlardır. Bazen de onları bırakıp kaçtıkları söyleniliyor. Ayrıca ya Kürtler ile iş birliği yapıp ya da kendi başlarına Ermenileri öldürüp soydukları birçok kez iddia ediliyor, yüksek mevkilerdeki emirler doğrultusunda böyle hareket ettiklerine dair bir kanıt gösterilememiştir.
“Talat bu olaylar için sorumlu tutulamaz; bu gelişmeler kendisinden 2000 km uzaklıkta gerçekleşti ve daha önce değinildiği gibi Jandarma savaş başlayana kadar sadece Fransızlar tarafından bir eğitim görmüşlerdi.
“Türk subayların Ermenilerden yararlandıkları da inkar edilemez ama üstler böyle vakıalardan haberdar edilince hemen sert cezalara başvurulmuştur. Diyelim Doğu Ordusunun kumandanı Vehip Paşa bu nedenlerden dolayı iki subayı, askeri bir mahkemede yargıladıktan sonra kurşuna dizdirtmiştir.
“Enver Paşa Ermenilerden yararlanan Halep valisi bir Türk generali anında görevden alarak, uzun bir hapis cezasına çarptırarak cezalandırmıştır. Bu örneklerin Ermeni olaylarının istenilmediğini kanıtlayacağını düşünüyorum. Ama Savaş vardı ve gelenekler vahşileşmişti. Fransızların bizim tutsaklara ve yaralılara yaptıkları vahşilikleri anımsatmak isterim.
“Duyduğuma göre öldürülmüş büyük vezir dışında Enver Paşa da Alman mahkemesi tarafından saldırıya uğramış. Enver, ana vatanını tüm kalbi ile sevmektedir.
“O, yetenekli ve çok defalar şahit olduğum örneği görülmemiş cesarete sahip onurlu bir askerdir. Onun sayesinde Türk ordusunun yeniden yapılanası mümkün oldu ve ezici üstün bir güç ile Onun ruhunu içinde barındırmıştır, bugün bile hala vatanı için savaşıyor bu ordu.[19]
“1913 yılından 1917 yılına kadar Türk ordusunun Genelkurmay rütbesinde görevim gereği bu iki adam ile ilişkisi olmuş olan benim dışımdaki hiçbir başka Alman subayı onun ve arkadaşı Talat Paşa hakkında bir karara varmaya yetkili değildir.
“Talat Paşa vatan sevgisinin kurbanı olmuştur ! Umarım zamanı geldiğinde Enver Paşa vatanını yeni bir güce getirmekte başarılı olur !
“Bu iki adamın zor zamanlarda bana tüm güvenlerini, diyebilirim ki, arkadaşlıklarını, hediye etmeleri benim için onurlu bir anıdır.”
***
BronsartvonSchellendorf, gazetede yayımlanan bu beyanını 1 Ağustos 1921 tarihli Liwa el Islam dergisindetekrarlamıştır. Aşağıda giriş bölümünü[20] veriyorum.
“Mahkeme katilin akli dengesinin yerinde olmadığını açıkladı fakat aynı katilin fantezi dolu ölüm hikayelerini[21]gerçekçi buldu. Garip, çok garip.
“Ya olaylarla fazla ilgisi olmayan ya da şahit olduklarını söyledikleri hikayeleri sadece ‘kulaktan duyan’ kişiler şahit olarak dinlendiler. Gerçekleri gözleriyle görmüş olan tanıklar davet edilmediler. Tesadüfen mi yoksa kasıtlı olarak mı?
“Savunma tanıkları hakkında, ‘kendilerine verilen görevi yerine getirdiler’in dışında söylenecek fazla bir şey yok. Zaten onun için de para almışlardı…
“Belki de okuyucu böyle bir yargılamanın Afrika’da Liberya gibi zenci bir ülkede olduğunu düşünüyordur. Hayır. Bu yargılama yeni Almanya’da, bir Alman Mahkemesinde oldu: Dava, İranlı bir Ermeni’nin, Almanya’nın sadık müttefiki bir başbakanı ‘siyasi nedenlerle’ katletmesi hakkında idi…
“Bu davanın yeniden görülmesi söz konusu değil…Ben bu beyanım ile benim bir kusuruma dayalı olmadan yerine getiremediğim şahitlik görevimin gereği olarak gerçekleri açıklamış oluyorum.”
YORUM: 2.6.2016 Bundestag Kararını onaylayan Alman Parlamenterler ve onları alkışlayanlar, şerefli bir Alman subayının bu feryadını duymalıdırlar eğer zerre kadar vicdan sahibi iseler. Birinci Dünya Savaşı’nın önemli bir generali, 1921 yılında “Yeni Almanya” diyor ve Alman Mahkemesinin o tarihte Kara Afrika ile aynı seviyede olduğunu söylüyor. İşte savaşta müttefikimiz Almanya bu: 1921 yılında katilleri beraat ettiren Ermeni taraftarı. 

EK – 3
BUNDESTAG’ın 2 Haziran 2016 tarihinde kabul ettiği tasarı "CDU/CSU, SPD ve Birlik 90/Yeşiller'in Alman Meclis'ine sunduğu tasarı önergesi 1915-1916 Döneminde Ermenilere ve diğer Hıristiyan Azınlıklara dönük Soykırımı Hatırlama ve Anma

I. Almanya Federal Meclisi şu noktaları saptar:
Almanya Federal Meclisi, yüzyıl önce Osmanlı İmparatorluğu'nda başlayan, Ermenilere ve diğer Hıristiyan azınlıklara yönelik tehcir ve katliamların kurbanlarının anısı önünde saygıyla eğilir. Parlamento, o dönemin Jöntürk yönetimi tarafından yapılan ve Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki Ermenilerin neredeyse tamamen yok edilmesine sebebiyet veren eylemlerinin yasını tutar. Aynı dönemde keza başka Hıristiyan toplulukların mensupları, özellikle de Süryani ve Keldaniler de tehcir ve katliamlara maruz kalmıştı…

II. Federal Meclis, hükümeti şu noktalarda göreve çağırmaktadır:
- Almanya Federal Meclisi'ndeki, 100. yıldönümüne denk gelen 24 Nisan 2015'teki tartışmanın ruhuna uygun olarak 1915-1916 döneminde Ermenilerin tercihi ve nerdeyse topyekûn imhası, keza Alman İmparatorluğu'nun rolü konusunda geniş ve kamuya açık bir yüzleşmeye katkı sağlamak.

- Türkiye tarafını, o dönemin tehcir ve katliamları ile açık bir şekilde yüzleşmeye teşvik etmek ve böylelikle Ermeni halkı ile barışmak için gereken zeminin temelini atmak.

- Geçmişin ele alınması aracılığıyla Türkler ve Ermeniler arasında yakınlaşma, barışma ve tarihi suçun affının sağlanması konusunda çalışmaya devam etmek.

- Türklerle Ermeniler arasında görüş alışverişi, yakınlaşma ve tarihin incelenmesine katkı sağlayacak Türkiye'deki ve Ermenistan'daki bilim, sivil toplum ve kültür etkinliklerini desteklemeye ve eldeki tahsisat çerçevesinde maddi katkı sağlamaya devam etmek.

- Barışmanın ve Türk-Ermeni ilişkilerinin fazlasıyla gecikmiş iyileştirilmesi çalışmasının ilk adımı olarak Türkiye ve Ermenistan'ın tarihi olaylarla yüzleşmesini aktif bir şekilde desteklemek; örneğin bilim insanları için burs sağlamak ya da her iki ülkeden tarihin aydınlatılması ve barışma amacıyla çalışan sivil toplum örgütlerine yardımcı olmak.

- Türk ve Ermenistanlı hükümet yetkililerini, iki ülkenin devletler arası ilişkilerine yönelik hali hazırda donmuş durumda bulunan normalleşme sürecini ilerletmeye teşvik etmek.

- Türkiye ve Ermenistan hükümetlerini 2009'da imzalanan ve tarihi bilimsel yöntemle ele alacak bir komisyonun kurulması, diplomatik ilişkilerin yeniden başlaması ve ortak sınırın açılmasını öngören protokolün onayı için ikna etmek…

Berlin,
VolkerKauder,

GerdaHasselfeldt ve Partisi

Thomas Oppermann ve Partisi

KatrinGöring-Eckardt,

Dr. AntonHofreiter ve Partisi

NOT Çeviri, AGOS gazetesinden Karin Karakaşlı tarafından yapılmıştır.

YORUM: Papaz Lepsius’un yalanlarına (“Ermenilerin neredeyse tamamen yok edilmesi”) dayalı bir parlamento kararı. Kararı alan ülkenin 1941 – 1944 yılları arasında Polonya’da yaptıkları 15. Sayfada özetlenmiştir.

SONUÇ
Bu derginin muhatabı kim? Beni gerçekdışı iddialar (insanlık tarihinin ilk planlı ve organize soykırımını uygulamak) ile katil ilan eden 29 ülkede alınan parlamento kararlarına karşı mutlaka bir şeyler yapmak isteyen (benim gibi) herkes.
1915 Tehcir Kararı uygulamasını ülkeden ayrılmadan birkaç saat önce Talat Paşa açıklamış:
“zaruret-i harbiye neticesi ittihaz edilmiş tedabir”
Alman yarbay ve hukuk doktoru FelixGuse ile vonSchellendorf Paşa’nın yazdıkları ve 1921, 1925 yıllarında Almanya’da yayımlanan yazılar ile yazmakta olduğumuz İngilizce kitapta (Bkz. Sayfa 24) yer alacak Rus arşiv belgeleri açıkça göstermektedir: Tehcir Kararı’ndan önce başta Van bölgesi olmak üzere Ermenilerin eylemleri (isyanlar, düşman askerleri ile iş birliği, milli ordunun zaafa uğratılması, Türklerin ve Kürtlerin öldürülmeleri vd.) sonucu alınan Tehcir Kararı uygulaması ile B.M. tarafından tanımı kabul edilen (sayfa 14 ) Soykırım, hiçbir şekilde kıyaslanamayacak, çok farklı olaylardır. 1915 yılında Tehcir uygulamasında kesinlikle öldürmek hedefi yoktu. Olsa idi, zorunlu göçe gerek kalmadan mahallinde yapılırdı. VonSchellendorf Paşa, Tehcir uygulamasının sorunsuz yürütülebilmesi için Türk yetkililerinin aldıkları tedbirleri açıklamıştır: Göç sürecinde Ermenilere gıda, taşıt, barınak, doktor ve tıbbi malzeme yardımı sunulması.
Genosite gelince: 13’üncü sayfanın karşısındaki fotoğrafa bakınız. Ölüm tehdidi altındaki anne ve oğlu (ki, kısa bir süre sonra hunharca öldürüleceklerdir) ile Van’da düşman ve işgalci Rus askerleri ile iş birliği yapan, insanları öldüren Ermeni gönüllüleri arasında ortak ne var ki, Tehcir uygulaması da soykırım olarak tanımlanabilsin?
Soykırım 15’inci sayfada özetlenmiş, 12 – 13’üncü sayfaların karşısındaki fotoğraflarda ayrıca gösterilmiştir.
Tehcir uygulaması ile Almanların Polonya’daki kamplarda gerçekleştirdikleri katliamı aynı sözcükle (Genosit) tanımlayan 29 ülke ve kuruluş bu kararları alırken onlara ileri sürdükleri iddiaların son derece absürt olduğunu nasıl gösterememişiz?
Belki aşağıda vereceğim tablo ortaya koyduğum soruların cevabını (kısmen de olsa) vermektedir:
Bizim yazarlarımızın (akademisyenlerin, araştırmacıların, gazeteci-yazarların) yayınları           % 90 oranında Türkçe iken Ermenilerin yayınları % 99 oranında İngilizce.
Bu dergi, önemsediğimi peşinen belirttiğim konuya (yabancı ülkelerde alınan parlamento kararları) yeni bir bakış açısı getirmektedir. Şöyle ki, 24’üncü sayfada yayımlanacağını duyurduğum kitap İngilizce olarak Venezuela kararının revize ve iptal edilmesini talep edecektir, gerekli tüm belgeleri ortaya koyarak.
Kitap, Ankara’da Venezuela büyükelçiliğine 175 adet teslim edilecektir. 10 adet devlet başkanı, 165 adet de parlamento başkan ve üyeleri (164 milletvekilleri var) için. Büyükelçiliğe ön bilgi yazısı sunulmuştur. Sonuç alındığı takdirde diğer 28 ülke ve kuruluşa Venezuela iptal kararı emsal gösterilerek benzer talepte bulunulacaktır. Alınmadığı takdirde yılmadan devam.
SONSÖZ: Tehcir uygulamasında kaç Ermeni hayatını kaybetti? Bu konu Morgentahu ve Lepsius gibi yalancı yazarların sayesinde istismar edilmiş, öldürüldüğü iddia edilen Ermenilerin sayısı da abartıla abartılan en son Maduro’nun imzaladığı kararda iki milyona yükseltilmiştir. Gerçek iseyolda çeşitli nedenlerle ölenlerin sayısının 200 bini aşmadığıdır.      
Mehmet Arif Demirer, Makine Yüksek Mühendisi (Cambridge Üniversitesi, 1961)
KİTAP ANONSU
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’nda Türkiye’nin tarafsızlığı hakkında 2017 yılında yayımlanan 
kitabın yazarları (Robert Cox ve Mehmet Arif Demirer) bu defa Birinci Dünya Savaşı, Müttefikimiz Almanya ve Ermeniler başlıklı yeni bir kitap üzerinde çalışmaktadırlar.
Kitap; Venezuela’nın 14 Temmuz 2005 tarihli parlamento kararının iptali amacı ile hazırlanmakta ve 1915 Türkiye’sinin gerçeklerini;
·         Osmanlı Ordusunda üst düzey görevlerde bulunan Alman subay ve generallerinin tarafsız gözlemlerine,                                                              
·         Ermenistan’ın ilk Başbakanı OvanesKaçaznuni’nin 1923 yılında Taşnak Partisi’ne sunduğu (Taşnak Partisi için özeleştiriler içeren)Rapor’una ve
·         1914 – 1915 yıllarına ait Rus Arşiv Belgelerine
dayalı olarak ve belge asılları ile birlikte, göstermektedir. Kitapta 1915 Tehcir Kararı ve uygulaması ile Almanların 3 milyon Yahudi’yi öldürebilmek için Polonya’da gerçekleştirdikleri yatırımlar karşılaştırılmaktadır. Kitap, 1915 yılında Ermenilerin, Çarlık Rusya (düşman) askerleri ile iş birliği içinde, vatanlarına ihanet eylemleri sonucu hükümetin ‘Zaruret-i Harbiye’ilkesi ile aldığı Tehcir Kararı ile Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaşayan masum Yahudilerin insanlık dışı yöntemlerle öldürülmelerinin çok farklı olaylar olduğunu kanıtlamaktadır.
Ayrıca, günümüzde 1915 olayları konusunda Türkiye aleyhinde en ağır suçlamalarda bulunan Alman müttefiklerimizin, Savaş’ta Osmanlı Ordusunda en üst düzeyde komuta görevlerinde iken, Tehcir Kararı uygulamasında Osmanlı yetkilileri ile yan yana oldukları hatırlatılacaktır. Savaş’tan hemen sonra ise, müttefiklerimiz Almanlar; Talat Paşa’nın katilinin yargılanmasında (Haziran 1921) görüldüğü gibi, evrensel hukuk kurallarını da çiğneyerek, Ermenilerin sözcüsü rolünü benimsemişler ve Tehcir olayını ‘Soykırım’ ilan etmişlerdir. Bu dramatik U dönüşü, Talat Paşa katilinin yargılanması sonunda Ermeni katil hakkında verilen mahkeme kararı (BERAAT) ile tescil edilmiştir.      
Kitap 15 Haziran 2019 tarihinde yayımlanmış olacaktır.    
Kemalist – Demokrat TÜRKİYE Dergisi – Sayı 2019/1 (Mart)  
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Yetkilisi: Mehmet Arif Demirer
1996 yılından beri bir kültür hizmeti olarak bedelsiz dağıtılmaktadır
Reşit Galip Caddesi No 101/10, Gaziosmanpaşa, Çankaya, ANKARA
demirer@kemalizm1918.org – Telf: 0312 446 2045, 0532 253 9277. Faks: 0312 436 8036



[1] Değerli duayen diplomatlarımızdan rahmetli Faik Zihni Akdur’un oğlu. Sayın Doğan Akdur’un kız kardeşi kıdemli köşe yazarı Sayın Güneri Civaoğlu’nun eşidir. Venezuela parlamentosunun Türkiye aleyhindeki 14.7.2005 tarihli soykırım iddialarını kabul eden kararı hakkında ne Milliyet’te bir haber yazısı yayımlanmış ne de Sayın Civaoğlu konuyu köşesine taşımıştır. Bu durumu çözemedim. Sayın Doğan Akdur, 2.2.2019 günü yaptığım telefon görüşmesinde Maduro’nun imzaladığı parlamento kararını usulüne uygun olarak Ankara’ya (Dışişleri Bakanlığı’na) bildirdiğini söyledi. Aksini düşünmek Türk diplomasi geleneklerine aykırı olurdu.  
[2]Talat Paşa, Enver ve Cemal Paşa ile İttihat ve Terakki üyesi birkaç arkadaşı 1-2 Kasım gecesi yurdu terk etmişlerdir. Talat Paşa Almanya’ya gitmiş ve 15.3.1921 tarihinde Tehliriyan tarafından öldürülmüştür, EK – 2.
[3]Mondros mütarekesinden iki gün sonra İttihat ve TerakkiKongresinde yaptığı konuşma. 12 Temmuz 1921 tarihli Vakit gazetesinde yayımlanmıştır. 
[4] Çok sayıda insanın öldürülmesi
[5] Yapmak, işlemek
[6] Ölüm kalım kararı
[7]Zora sokan, karıştıran
[8] Yardım
[9] Hizmetleri
[10] İşaretler
[11]Savaş’ın zorunlu kıldığı
[12] tedbirlerden
[13] Düşmanlıklar
[14] Haksız yere
[15] Askerlik mesleğinden sonra hukuk doktorası yapmış VİCDAN SAHİBİ ALMAN bir subay
[16]Savaş’ta sözde müttefikimiz Almanya, Savaş’tan hemen sonra, 1921 yılında, Talat Paşa’nın katilinin yargılanması ile başlayarak Ermenilerin sözcüsü konumuna geçmiştir, bkz. EK – 2. Aynı zamanda hukuk doktoru olan Guse’nin 1925 yılında yayımlanan Wissen und Wehr makalesi bu nedenle önemlidir.
[17] 24 Temmuz 1921 tarihli DAZ
[18] Selami Kılıç çevirisi, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı 4, 2001/2002
[19]Türkiye’de TBMM ve Mustafa Kemal Paşa’nın yürüttüğü Milli Mücadeleyi izlememiş.
[20] Çeviri kısmen Mustafa Çolak’ın ATAM dergisi (Mart 2004) makalesinden alınmıştır.
[21] 1915 Tehcir Olayı ve soykırım iddialarına ilişkin