4 Ekim 2018 Perşembe

Üçüncü Hava Limanı'nın Adı, ‘CUMHURİYET’ Olsun "Mehmet Arif DEMİRER Gazeteci-Yayıncı, Araştırmacı-Yazar" - Orta Vadeli Programda’da 3D Vurgusu - Amerikalı Mühendis İş Adamı THORNBURG’un "FORTUNE DERGİSİ MAKALESİNİN (Ekim 1947) SON İKİ PARAGRAFI"

ÜÇÜNCÜ HAVA LİMANININ ADI, ‘CUMHURİYET’ OLSUN
Mehmet Arif DEMİRER
Gazeteci-Yayıcı, Araştırmacı-Yazar
Madem ki, tesisi, 1976 yılında Erbakan’ın Milli Görüş yayınlarındaki (5 Kasım 1976, tarihli Sebil Dergisinin kapağnda, büyük karakterlerle) “29 Ekim’de Bayram Olmaz” beyanından çok farklı olarak en büyük bayram gününde açıyoruz, o zaman ATATÜRK’ün Onuncu Yıl Nutku’nda söylediği gibi hala daha en büyük eserimiz olan CUMHURİYETİMİZ’e saygımızı ve bağlılığımızı vurgulamak üzere açılışını 29Ekim 2018 günü görkemli bir şekilde yapacağımız Üçüncü Hava Limanımızın adı da CUMHURİYET olsun.
BAYAR’IN KURDUĞU BANKAYA EL ATARAK HALK BANKASINA BENZETMEK
SahtekarZarrrab’ı elimizden kaçırdık. ABD’ye ulaştığında gazaltına alındığını görmezlikten geldik ve Zarrab’tan hemen sonra Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı gariban Hakan Atilla’yı görevlendirerek ABD’ye gönderdik. Tutuklandı, yargılandı, Zarrab’ın pis işleri nedeni ile 32 ay hapis cezası aldı. Şimdi bir Amerikan cezaevinde yatıyor.
ATATÜRK, 1924 yılında Hindistan Müslümanlarının Kurtuluş Savaşı ihtiyaçlarını karşılamak üzere gönderdikleri paradan üzerinde kalan 250 bin lira ile Celal Bayar’a bir banka kurdurdu: Türkiye İş Bankası.
5 Eylül 1938 günü Dolmabahçe’de noter önünde imzaladığı vasiyetinin Banka’daki hisseleri ile ilgili bölümünü veriyorum:
“Malik olduğum bütün nukut ve hisse senetleri ile Çankaya'daki menkul ve gayrimenkul emvalimi C. H. Partisine atideki şartlarla terk ve vasiyet ediyorum:
1. Nukut ve hisse senetleri, şimdiki gibi, İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır…
6. Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir. K. ATATÜRK”
Aradan 80 yıl geçti. Eylül, 2018. Ekonomide Cumhurbaşkanlığı sözcüsünün deyimi ile ‘Türbulans’ yaşıyoruz. Dolar 6.3 lira,domates ile yarışıyor. Katar’ın hediye ettiği 500 milyon dolarlık uçağı tartışıyoruz.
Zarrab’ın eşi ABD’ye gitti. Zarrab’ın da New York’ta çekilmiş fotoğrafları yayımlandı. Hazine Bakanı “Bundan sonra Denge, Disiplin ve Değişim” diyor. İşte tam bu kritik dönemeçte aklımıza T. İŞ Bankası’nın Vasiyet ile CHP’ye devredilen %28 hissesi geliveriyor. Yeni Şafak’ın manşetindeki mesaj çok açık: “Derhal Hazine’ye devredilsin.” Ki, Hazine; bankanın iç işlerine elini uzatsın, yavaş yavaş Halk Bankası’na benzetsin.
CHP – DP ilişkilerinin en gergin olduğu dönemde bile bankanın içişlerine müdahale edilmemişti. Tersine 1956 yılında kurulan Kültür Yayınlarının başına CHP eski Milli Eğitim Bakanı atanmıştı. Demokrat Parti iktidarı, Banka’nın kültür işleri ve yayımcılık kuruluşunun başına bir eski DP bakan veya milletvekilinin değil, CHP’nin yıllarca Milli Eğitim Bakanlığını yapmış, üstelik Köy Enstitüleri girişimini başlatmı,ş bir kişinin getirilmesini engellememişti.
Ayrıca ortada bir de ATATÜRK’ün noter önünde imzaladığı vasiyet var. Hiç önemli değil, “Kriz yok, manipülasyon var” gibi “Vasiyet yok. Masiyet var üstelik imza da sahte (montaj)” diyerek geçiştirişin, olur biter.
Devlet Bankaları oldum olasıya gerektiği gibi yönetilmemişler, sürekli siyasi iktidarların çeşitli müdahalelerine muhatap olmuşlardır. Bunun en dramatik örneği Genel Müdür Yardımcısı ABD’de mahkeme kararı ile 32 ay hapse mahkum olan Halk Bankası’dır. Zarrab ile iş birliği yaparak yasadışı yollara sapmış, rüşvet alışverişlerine tanık olmuştur.
ATATÜRK’ün Bayar’a kurdurduğu Türkiye İş Bankası’na el atmaktan vaz geçin, üstelik o Vasiyet de VAR.
***
ORTA VADELİ PROGRAM’daÜÇ‘D’ VURGUSU
Mehmet Arif DEMİRER
Gazeteci-Yayıcı, Araştırmacı-Yazar
Hazine ve Maliye Bakanı’nın 20 Eylül günü açıkladığı Orta Vadeli Programda (OVP) üç ‘D’ vurgusu yapıldı: 
Denge – Disiplin – Değişim.
Yandaşlar da bu üç sözcüğü GURURLA manşetlerine taşıdılar.
“Durum böyle olunca Yorumu eklemek da bana düşer,” diye yazıyorum:
Bir ülkede kur beş ayda % 60artmışsa, enflasyon her türlü beklentileri aşarak yükselmiş ayrıca faizler, işsizlik ve dış borç da rahatsız eden boyutlarda ise seçimlerden sonra kurulan hükümette Para ve Ekonomi ile ilgili tüm sorumlulukları yüklenen kişi (Sayın Albayrak) orta vadeli bir plan açıklayarak üç D vurgusu yapınca, insan doğal olarak şöyle düşünüyor:
Demek ki, 16 yıldır bunlar yokmuş. Ekonomi dengede değilmiş. Maliye politikalarında disiplin yokmuş. Demek ki, ciddi bir değişim gerekiyormuş.
İşte Sayın Albayrak’ın açıkladığı OVP’nın ön yargısız düşünebilen vatandaşlarda (örneğin 16 Nisan Referandumunda HAYIR diyenler) bıraktığı izlenim bu.
ÇUMRA ŞEKER FABRİKASI
Türkiye’nin en büyük (Üretimi, yılda 300 bin ton şeker) ve en modern şeker fabrikası Konya Çumra’da. Bugünkü değeri 200 milyon dolar.
(Çumra Şeker Fabrikası gibi 5 şeker fabrikası kursak 1 milyar dolar ödeyeceğiz.)
Şimdi gelin, bu 200 milyon doları bir şeylerle karşılaştırarak değerlendirelim: Mesela, dış borçlarımızla. Türkiye’nin 31 Mart 2018 itibarı ile brüt dış borcu 467 milyar dolar.
16 yıl önce brüt dış borç 130 milyar dolar imiş. 16 yıllık artış, 337 milyar dolar. Bu para ile kaç Çumra Şeker Fabrikası kurulabilirdi? 337 x 5 = 1 685.
Eğer çeşitli sektörlerde, dünyanın en modern tesislerinden biri olan Çumra Şeker Fabrikası gibi, üretime yönelik 1 685 tesis kurmuş olsa idik, bugün “Denge-Disiplin-Değişim” yerine gündemde refaha yönelik çok farklı konular olurdu. İşsizlik diye bir sorunumuz olmazdı.
www.yeniakit.com.tr’den BİR ALINTI İLE 18 YIL GERİYE BAKARSAK
“Gaziler Günü’nde ekonomik saldırıya değinen Başkan Erdoğan,‘Kriz filan, sakın ha bunlara aldırmayın, bunların hepsi manipülasyondur, bizde kriz filan yok, güçlenerek geleceğe yürüyoruz’ diye konuştu.” 20 Eylül 2018.
2 Aralık 2000 tarihinde T. C. Başbakan Yardımcısı Mesut yılmaz da o günün ‘Kriz’i konusunda şöyle konuşmuştu:
“Kriz aşıldı, diyemem. Ama tamamen psikolojik bir krizdi. Reel nedenlere dayanmıyordu. Gerekli bütün tedbirler alındı…” 2 Aralık 2000 tarihinde 1 dolar 680 bin lira idi. (Altı sıfırı atınca 68 kuruş)
2 Aralık 2000’den 78 gün sonra (19 Şubat 2001) Türkiye “Eşi görülmemiş bir Kriz”e girdi. Dolar 1 milyon 300 bine (1.3 lira) fırladı. Korkunç bir işsizlik yaşandı. Okyanusun ötesinden Kemal Derviş diye bir adam geldi. IMF’in dayattığı bir dizi kanun çıkarttı TBMM’den
2001 yılında enflasyon % 70’e dayandı. Türkiye küçüldü. 2002 yılında yeni dengeler oluştu:dolar 1.5 lira, enflasyon %18 (düşme eğiliminde) brüt dış borç, 130 milyar dolar.
2001 yılında IMF vardı. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’ne uçak hediye eden Katar var.
2001 yılında 34 bakanlı 57. Hükümet vardı: Ecevit – Bahçeli – Yılmaz koalisyonu.
Bugün AKP ile müttefiki MHP varlar. CHP ile İYİ Parti ise YOKLAR. Sorun da burada.***
***
Bu iki alıntıyı, Thornburg Raporunu okumadan, ‘Amerikan Reçetesi’ diye eleştiren kişilere (aralarında bir Prof. Dr. unvanlı Akademisyen ve T. İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlanan ve birkaç baskısı yapılan bir kitabın yazarı da var) ve Kültür Yayınları yönetimine ithaf ediyorum:
AMERİKALI MÜHENDİS İŞ ADAMI THORNBURG’unFORTUNE DERGİSİ MAKALESİNİN (Ekim 1947) SON İKİ PARAGRAFI
“There is perhaps no country in the World with potentialities richer than those that are locked up in Turkey today, together with fundamental conditions more favourable for their release and initial development. Not the least important is the character, the courage and the industry of the 19 million Turks. But their republic is young and they still have to make many decisions. These decisions will be theirs, but we have ours too, and one of ours has to do with the uses to which our resources shall be applied. Turkey’s case brings this question into sharp focus.

“If President Inönü’s recent declaration means an end to one-party dictatorship, if the ministers’ recent pledges to support free enterprise mean honest effort to develop it, and if Turkey requests our help in terms that bear out these intentions, then we have an opportunity we cannot afford to miss to invest not only our capital but our services, traditions, and ideals.” NOT: Fortune Makalesi, dahasonrayayımlanan Thornburg Raporu’nunkısabirözetidir.
Ahmed Emin Yalman’ın 1948 yılında VATAN gazetesinde yayımlanan çevirisi:
“Dünyada hiçbir memleket yoktur ki, inkişaf imkanları bakımından Türkiye kadar zengin ve istidatlı bulunsun.[1]Yeni yeni inkişafların kök tutması için bugünkü dünyanın hiçbir kısmı Türkiye kadar müsait şartlar arz etmiyor. Bu imkanların en mühimlerinden biri de on dokuz milyon Türk’ün seciyesi, cesareti ve dürüst çalışkanlığıdır.[2]

“Türk Cumhuriyeti henüz gençtir ve çok esaslı karar vermek vaziyetindedir. Kararları vermek Türklere ait bir meseledir. Bunun bizimle alakası olan tarafı; bir takım Amerikan maddi yardımlarının Türk davasını yürütmek bakımından ne şekilde kullanılmasının tayin edilmesidir. Bu mesele bugün Amerika’da umumun dikkatini çeken hararetli bir iş manzarasını almıştır.

“Eğer Başkan İsmet İnönü’nün son beyanatı[3]tek parti diktatörlüğüne nihayet verilmesi manasına geliyorsa, eğer hususi teşebbüse taraftar olduklarını son zamanlarda temin eden Türk Bakanları[4]bu sahanın inkişafı için samimi gayretler sarf ederlerse ve Türkiye bu husustaki iyi niyetlerini belirtmek sureti ile bizden yardım isterse; işte o zaman Türkiye’ye yalnız sermayemizi değil, aynı zamanda hizmetlerimizi, tecrübelerimizi ve ideallerimizi vermek için öyle bir imkan karşısında kalmış oluruz ki, bunun feda edilmesini kimse caiz görmez.”
[1]70 yıl sonra 467 milyar dolar dış borcu var.
[2] Fırsat budur, diyerek “ince belli bardakta çayı 18 liraya” satmıyormuş o 19 milyon Türk 1947 yılında. Dürüst ve çalışkanmış
[3] 12 Temmuz 1947. Aynı tarihte ilk Türk-Amerikan ikili anlaşma imzalanmıştı: Türkiye’ye 100 milyon dolarlık askeri malzeme yardımı antlaşması.
[4] Örneğin 1948 yılında Amerikalı Hilts ile Türkiye’de iş makinesi kullanılarak karayolu yapımcılığı hamlesini başlatacak Nihat Erim. Dış Ekonomik İlişkilerden sorumlu, Mehmet Barlas’ın babası, Cemil Sait Barlas.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder