CHP’nin OYU NEDEN % 23’de SABİT OLARAK DURUYOR?
30 Mart 2014 günü yapılan yerel seçimlerde CHP, toplam oyların dağılımında % 27 küsur oy almakla birlikte İstanbul ve Ankara’yı alamamıştı. AKP’nin oyu ise % 45 idi ve İstanbul’u da Ankara’yı da kaptırmamıştı.
31 Mart 2014 akşamı CNN TÜRK’te Tarafsız Bölge programında konuşan CHP milletvekili (/uzmanlık alanı: iletişim) açıkça itiraf etmişti: “Seçmenle iletişim kuramıyoruz.”
Ben de kendisine bir eposta mesajı göndermiş ve “Bu durumda kapatın partinizi, demekki,son kullanma tarihini geçirmişsiniz,” demiştim.
Bu konu üzerinde, CHP seçmeni olmadığım için, bir daha hiç durmamıştım.
İlk kez bu yıl, 24 Haziran seçiminden yaklaşık bir ay önce, iki CHP milletvekiline bir şeyler sormam gerekti:
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer ve CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal.
Önce Meclis’teki bürolarını arayıp yeniden aday olup olmadıklarını sordum. Her ikisi de aday olmuştu ve seçim bölgelerinde idiler.
24 Haziran seçimini sabırla bekledim.
Her ikisi de yeniden seçildiler.
24 Haziran’dan sonra bir hafta kadar bekledim ve danışmanlarını arayarak sorularımı yönelttim. Sorularımın cevapları danışmanları ile sayın milletvekilleri arasında 30 saniyeyi geçmeyecek birer görüşme ile alınabilir, danışmanlar da cevapları bana eposta ya da telefonla bildirebilirlerdi.
CHP Bursa Milletvekiline sorum, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Cargill’in Orhangazi NBŞ fabrikası hakkındaki kararını TBMM’ne taşıyacak mısınız?
CHP Niğde Milletvekiline sorum ise, “Bor Şeker Fabrikasının temel atma tarihi ve temel atma törenine kim katıldı, Erbakan mı?”
CHP Bursa Milletvekilinin danışmanına 12.7 günü ilk eposta iletisini göndermiş, 17.7 günü de ikinci bir mesaj ile hatırlatmışım. Cevap yok. Birincisine gelen kısa cevapta Sayın Milletvekilinin 24 Haziran’dan beri Ankara’ya gelmediği şeklinde idi. Ardahan’da imiş, daha sonra da Rize’ye gidecekmiş…
Niğde Milletvekilinin bürosundan ise yukarıda açıkladığım masum soruma bir cevap alamadım.
Ne demişti Melda Hanım?
“Seçmenle iletişim kuramıyoruz.”
Yanlış. Kuramıyor, değil, bilinçli olarak kurmuyorsunuz. Seçmen de kim oluyor, böyle sorular soruyor.?
Biz İngilizlerden iki şey almışız: Futbol ve parlamenter rejim. Futbolu, her takımız 5 – 6 yabancı oyuncu ile oynuyor, milli takımlar seviyesinde dökülüyoruz. Parlamenter rejimi ise hiç beceremiyor, kuralarına uymuyoruz. Bu sistemde parlamento üyesi bir milletvekiline bir soru yönetilince mutlaka cevap verilir. Verilmediği takdirde, bunu “seçmenle iletişim kuramıyoruz” diye geçiştiremezsiniz.
CHP böyle yönetildikçe, İYİ Parti de henüz siyasi bir parti olgunluğuna ulaşamadığı için, iktidardaki AKP – MHP ittifakı işlerini kolaylıkla sürdürürler. Kimsenin şikayet etmeye hakkı olmaz.
Yarın: İYİ Parti ve Genel Başkanı (?) Bn. Akşener.
“İYİ” DEYİNCE, BİR PARTİ İYİ OLMAYABİLİYOR, SEÇMEN DE LAZIM…
Bn. Akşener’e ANAYURT’ta28.2.2017 günü yayımlanan Açık Mektubum şöyle idi:
“Size olağan iletişim kanalları üzerinden ulaşamadığım için bu Açık Mektup yöntemini deniyorum.
“ANAYURT Gazetesinde 27 Martta yayımlanmak üzere bir HAYIR sayfası hazırlıyorum. bugüne kadar yazı rica ettiğim aşağıdaki kişilerden olumlu cevap almış bulunuyorum:
“Sayın Dr. Nilüfer Bayar Gürsoy
“Sayın Hüsamettin Cindoruk
“Sayın Gülsün Bilgehan.
“Cevap beklediğim kişiler.
“Sayın Deniz Baykal ve Sayın Metin Feyzioğlu.
“İstedim ki birlikte Meclis’te çalıştığınız Sayın Cindoruk, Üçüncü Cumhurbaşkanımızın kızı ve İkinci Cumhurbaşkanımızın torunu ile aynı başlık altında sizin de bir HAYIR yazınız olsun. Üstelik sayfanın başlığını şöyle tespit ettim: (Herhalde bu başlığa bir itirazınız olamaz?)
“ATATÜRK’e Saygılı Cumhuriyetçi Demokratlar HAYIR Diyorlar”
“Size ulaşmak için her yolu denedim: Kendi web sitenizden mesaj gönderdim. Sn. Cindoruk, 0506 333 3373 olarak bildiği numaranızı verdi. O numaradan size ulaşamadım. MHP’li bir arkadaşım 0533 ile başlayan başka bir numara verdi. O da “Geçersiz” çıktı !
“Türk Tarih Kurumu’ndan tanıdığım Sayın Y. Halaçoğlu’na bir eposta gönderdim:
“Yusuf Bey,
“2002 yılında, rahmetli Demirel’in de dinleyici olarak katıldığı Türk Tarih Kurumu Konferansında konuşmacı idim.Hafta 2 gün ANAYURT Gazetesinde köşe yazısı yazıyorum.2010 yılı referandumunda ANAYURT’ta 8 ve 9 uncu (göbek) sayfalarında bir HAYIR çağrısı düzenlemiştim. Ekli. Bu yıl da “ATATÜRK’e Saygılı Cumhuriyetçi Demokratlar HAYIR Diyor” başlığı altında sayfa düzenlemek istiyoruz. Amacım AKP ve HDP dışında önemsediğim kişileri bu söylem altında toplamak.Şu kişilerden 15-16 Martta yazı vereceklerine dair söz aldım: Nilüfer Gürsoy (Bayar’ın kızı), Hüsamettin Cindoruk, Gülsün Bilgehan, (İnönü’nün torunu)Meral Hanıma ulaşmak mümkün olmadı. 2 telefon numarası verdiler. Biri geçersiz çıktı diğeri cevap vermiyor. Kendi iletişim sayfasına mesaj göndererek eposta adresi istedim. Cevap alamadım. Sizde Meral Hanımın geçerli bir e porta adresi varsa, lütfen geçer misiniz? Saygılarımla.” TTK eski başkanından bir cevap alamadım.
“En son bir arkadaşım koruma görevlinizin numarasını buldu. Mehmet Bey ile konuştum. Mutlaka arayacağını söyledi ve aramadı.Sesinizi medya aracılığı ile duyurmak istediğinizi düşünmüştüm. Yanılmışım. Saygılarımla. Mehmet Arif Demirer. (Demokrat Parti eski GİK Üyesi (2009 – 2011) ve eski Genel Başkan Yardımcısı (1994 – 97), Demokrat Parti ile ilgili 21 kitabın yazarı. En sonuncusu: 27 Mayıs Masallar ve Gerçekler.Rahmetli Türkeş’in Yeni Delhi’den (1961 – 1962) Arkadaşı). Bu özellikleri olan bir kişi, MHP Genel Başkanlığı için uğraş veren eski DYP’li bir politikacı hanımefendiye ulaşamıyorsa, yorumunu siz yapın.”
2017 referandumundan kısa bir süre önce bu Açık Mektuba karşı sessiz kalan Bn. Akşener daha o tarihte kuracağı partinin kimliğini, misyonu belirleyememişti. 24 Haziran seçiminde gerek kendisiningerekse partisinin beklentilerin çok altında kalmasının nedeni ‘siyasi kimliksizlik’ Öyle olunca seçmen bocalıyor ve kimliği belli partilere yöneliyor.
24 Haziran günü İYİ Parti, MHP seçmenlerinden mi yoksa eski Merkez Sağ seçmenlerinden mi oy alacaktı, belli değildi. MHP’nin bile altında kaldı. Siz ise, % 7.3 ile…
Cumhuriyetçi, Kemalist Demokrat TÜRKİYE; Gazeteci-Yazar, Makine Yüksek Mühendisi Mehmet Arif Demirer
30 Temmuz 2018 Pazartesi
CHP’nin OYU NEDEN % 23’de SABİT OLARAK DURUYOR? "Mehmet Arif Demirer" “İYİ” DEYİNCE, BİR PARTİ İYİ OLMAYABİLİYOR, SEÇMEN DE LAZIM…
23 Temmuz 2018 Pazartesi
TÜRKİYE AYHAN OĞAN’ın YENİ TÜRKİYE’SİNE NASIL GELDİ, (Bölüm: 1 ve 2) -"Mehmet Arif DEMİRER" - 16 Nisan 2017 referandumu ve 24 Haziran 2018 seçimleri ile adına ‘Yeni Türkiye’ mi dersiniz yoksa ‘Osmanlı’ya Dönüş’ mü (uygulamada göreceğiz); değişik, tüm yetkiler, ancak beş yılda bir sandık başında sorgulanabilecek devlet modeline giriyoruz.
TÜRKİYE, AYHAN OĞAN’ın YENİ TÜRKİYE’SİNE NASIL GELDİ (1)
Mehmet Arif DEMİRER
16 Nisan 2017 referandumu ve 24 Haziran 2018 seçimleri ile adına ‘Yeni Türkiye’ mi dersiniz yoksa ‘Osmanlı’ya Dönüş’ mü (uygulamada göreceğiz); değişik, tüm yetkiler, ancak beş yılda bir sandık başında sorgulanabilecek devlet modeline giriyoruz.
ATATÜRK’ün Şeker Şirketi ve Cargillerin mısır Şurubu başlıklı kitaba son noktayı biraz önce koydum. Şeker Şirketi bölümü 380 sayfa oldu. Bu, 1976 yılına kadar mükemmel işleyen şirketin o tarihte başına gelenler, Türkiye genelini o kadar güzel anlatıyor ki, şaştım kaldım.
Türkiye’nin devasa sorunlarına Cargillerin mısır şurubunu da ekleyen hükümetlere baktıkca şaşkınlığım bir kat daha arttı: Özal ve ardından gelenlerin tümü !
Türkiye’nin sağlam bir Merkez Sağı vardı. Siyasi hayatının birinci dönemini (1932 – 1938) ATATÜRK’e yakın durarak olgunlaştırmış, ikinci döneminde (1946 – 1960) ise Menderes ile 1938 Türkiye’sini (ki, 1918’e kıyasla gerçekten yeni idi) altmışlı yıllara taşımış, TSK’yı çok güçlü (ama darbe de yapabilen) bir kuvvet haline ve ülkeyi uluslararası alanda son derece saygın bir konuma getirmiş olan Celal Bayar’ın kurduğu Demokrat Parti, o sağlam Merkez Sağ’ı oluşturmuştu. 27 Mayıs’ta devriliverdi. Yine de 1965 seçimleri imdada yetişti ve Demirel fırtınalı sularda hırçın bir muhalefet ile boğuşurken çok yararlı işler yaptı. Köy yolları, birinci köprü, GAP, O’nun eserleridir. 12 Mart ile ev hapsine (!) gönderildi.
12 Marttan sonra Merkez Sağ’ın çoğunlukta olduğu parlamentoya Nihat Erim gömleği giydirilmeye çalışıldı, Türkiye 50inci yıla 1973 seçimleri ile girdi ve bölündü. Ortaya Erbakan çıktı ve Ecevit ile Hükümet oldu. Devlette Aşırı Sağ kadrolaşması başladı.
Erbakan’ın MSP’siile kendi içinden kopan küskünlerin kurdukları Demokratik Parti sayesinde artık tek başına iktidar olamayan Adalet Partisi, 1975 yılında Ecevit’in bir yıl önce yaptığı hatayı tekrarladı, Erbakan’ı bir defa daha hükümet ortağı yaptı. Bu dönemde devletin kadrolarını Arapça logoları bulunan dergi kapaklarında, “29 Ekim’de Bayram Olmaz” diyen kişiler doldurmaya başladılar. Erbakan’ın izlerini Şeker Şirketi’nde degörüyorsunuz. Erbakan 1976 yılında birkaç ay içinde 7-8 şeker fabrikasının temelini atarak şirketin sağlam yapısının yıpranması sonucu doğuran adımları atmış. MC Hükümetinde hem Sanayi hem de Tarım Bakanlıkları MSP’ye bırakılmıştı.
Merkez Sağ’ın yıpranması ile Şeker Şirketi’nin yıpranması aynı tarihlerde aynı kişiye (Erbakan) dayalı olarak sürmüş.
Ardından gelen 12 Eylül ise Merkez Sağıtam ortasından ikiye bölmüş. Türkiye 12 Eylül’den bir süre sonra Cargillerle tanışmış (1986 – 1993), şeker pancarı tarımı gibi hayati önemi olan bir sektörün temel-taşları yerinden oynamış, dengeler alt üst olmuş.
Vatandaş yine de 1987 seçiminde Özal’ın ANAP’ına % 27ve Demirel’in DYP’sine % 24 (toplam Merkez Sağ % 51) oy ile“Aklınızı başınıza toplayın, birleşin” mesajları vermeye çalışmış. Bu mesajları duymak yerine 1989’da Özal, 1993’de Demirel, Cumhurbaşkanı olmak uğruna partilerini (sorumluluklarını) terk ederek koşmuşlar bugün demode olan Çankaya’ya. Merkez Sağ, Bn. Çiller ile Mesut Yılmaz’a teslim edilmiş.
İşte ondan sonra çöküş hızlanmış; ülke57inci hükümet gibi bir koalisyon ile 2001 krizine, şeker sektörü de 4 Nisan 2001 günü kabul edilen Şeker Kanununa sürüklenmiş. Aynı aylarda Cargill de Osmangazi Köprüsünün güney ayağına 31 km uzaklıkta bir tarım arazisinin 220 bin m2’lik bölümüne kocaman bir mısır şurubu fabrikasını, gecekondu gibi konduruvermiş. Bir avuç Bursalı çevreci-hukukçular konuyu takip etmiş ve AİHM’den yeni bir karar çıkarmışlar.
57inci hükümet ekonomiyi batırdıktan sonra AKP gelmiş ve Bn. Çiller ile Mesut Yılmaz sayesinde tek başına iktidar oluvermiş, nerdeyse on altı yıl önce. Birimci bölümün sonu !
TÜRKİYE, AYHAN OĞAN’ın YENİ TÜRKİYE’SİNE NASIL GELDİ (2)
16 Nisan 2017 referandumu ve 24 Haziran 2018 seçimleri ile adına ‘Yeni Türkiye’ mi dersiniz yoksa ‘Osmanlı’ya Dönüş’ mü (uygulamada göreceğiz); değişik, tüm yetkiler, ancak beş yılda bir sandık başında sorgulanabilecek devlet modeline giriyoruz.
ATATÜRK’ün Şeker Şirketi ve Cargillerin mısır Şurubu başlıklı kitaba son noktayı biraz önce koydum. Şeker Şirketi bölümü 380 sayfa oldu. Bu, 1976 yılına kadar mükemmel işleyen şirketin o tarihte başına gelenler, Türkiye genelini o kadar güzel anlatıyor ki, şaştım kaldım.
Türkiye’nin devasa sorunlarına Cargillerin mısır şurubunu da ekleyen hükümetlere baktıkca şaşkınlığım bir kat daha arttı: Özal ve ardından gelenlerin tümü !
Türkiye’nin sağlam bir Merkez Sağı vardı. Siyasi hayatının birinci dönemini (1932 – 1938) ATATÜRK’e yakın durarak olgunlaştırmış, ikinci döneminde (1946 – 1960) ise Menderes ile 1938 Türkiye’sini (ki, 1918’e kıyasla gerçekten yeni idi) altmışlı yıllara taşımış, TSK’yı çok güçlü (ama darbe de yapabilen) bir kuvvet haline ve ülkeyi uluslararası alanda son derece saygın bir konuma getirmiş olan Celal Bayar’ın kurduğu Demokrat Parti, o sağlam Merkez Sağ’ı oluşturmuştu. 27 Mayıs’ta devriliverdi. Yine de 1965 seçimleri imdada yetişti ve Demirel fırtınalı sularda hırçın bir muhalefet ile boğuşurken çok yararlı işler yaptı. Köy yolları, birinci köprü, GAP, O’nun eserleridir. 12 Mart ile ev hapsine (!) gönderildi.
12 Marttan sonra Merkez Sağ’ın çoğunlukta olduğu parlamentoya Nihat Erim gömleği giydirilmeye çalışıldı, Türkiye 50inci yıla 1973 seçimleri ile girdi ve bölündü. Ortaya Erbakan çıktı ve Ecevit ile Hükümet oldu. Devlette Aşırı Sağ kadrolaşması başladı.
Erbakan’ın MSP’siile kendi içinden kopan küskünlerin kurdukları Demokratik Parti sayesinde artık tek başına iktidar olamayan Adalet Partisi, 1975 yılında Ecevit’in bir yıl önce yaptığı hatayı tekrarladı, Erbakan’ı bir defa daha hükümet ortağı yaptı. Bu dönemde devletin kadrolarını Arapça logoları bulunan dergi kapaklarında, “29 Ekim’de Bayram Olmaz” diyen kişiler doldurmaya başladılar. Erbakan’ın izlerini Şeker Şirketi’nde degörüyorsunuz. Erbakan 1976 yılında birkaç ay içinde 7-8 şeker fabrikasının temelini atarak şirketin sağlam yapısının yıpranması sonucu doğuran adımları atmış. MC Hükümetinde hem Sanayi hem de Tarım Bakanlıkları MSP’ye bırakılmıştı.
Merkez Sağ’ın yıpranması ile Şeker Şirketi’nin yıpranması aynı tarihlerde aynı kişiye (Erbakan) dayalı olarak sürmüş.
Ardından gelen 12 Eylül ise Merkez Sağıtam ortasından ikiye bölmüş. Türkiye 12 Eylül’den bir süre sonra Cargillerle tanışmış (1986 – 1993), şeker pancarı tarımı gibi hayati önemi olan bir sektörün temel-taşları yerinden oynamış, dengeler alt üst olmuş.
Vatandaş yine de 1987 seçiminde Özal’ın ANAP’ına % 27ve Demirel’in DYP’sine % 24 (toplam Merkez Sağ % 51) oy ile“Aklınızı başınıza toplayın, birleşin” mesajları vermeye çalışmış. Bu mesajları duymak yerine 1989’da Özal, 1993’de Demirel, Cumhurbaşkanı olmak uğruna partilerini (sorumluluklarını) terk ederek koşmuşlar bugün demode olan Çankaya’ya. Merkez Sağ, Bn. Çiller ile Mesut Yılmaz’a teslim edilmiş.
İşte ondan sonra çöküş hızlanmış; ülke57inci hükümet gibi bir koalisyon ile 2001 krizine, şeker sektörü de 4 Nisan 2001 günü kabul edilen Şeker Kanununa sürüklenmiş. Aynı aylarda Cargill de Osmangazi Köprüsünün güney ayağına 31 km uzaklıkta bir tarım arazisinin 220 bin m2’lik bölümüne kocaman bir mısır şurubu fabrikasını, gecekondu gibi konduruvermiş. Bir avuç Bursalı çevreci-hukukçular konuyu takip etmiş ve AİHM’den yeni bir karar çıkarmışlar.
57inci hükümet ekonomiyi batırdıktan sonra AKP gelmiş ve Bn. Çiller ile Mesut Yılmaz sayesinde tek başına iktidar oluvermiş, nerdeyse on altı yıl önce. Birimci bölümün sonu !
TÜRKİYE, AYHAN OĞAN’ın YENİ TÜRKİYE’SİNE NASIL GELDİ (2)
Mehmet Arif DEMİRER
AKP, 2002 Yılı Kasım ayından beri tek başına iktidar. Bu durumu kendisi dışında şu kişiler hazırladılar: Bn. Çiller- Mesut Yılmaz ikilisi, CHP Genel Başkanları (Baykal – Kılıçdaroğlu) ve Baş Destekçi Bahçeli. Yaklaşık 16 yıl. Tek bir defa, 7 Haziran 2015, Meclis’teki çoğunluğu kaybetti ise de hemen allem kellam ve Bahçeli’ye selam, o Meclis çalıştırılmadı ve 1 Kasım 2015’de yitirilen çoğunluk geri geldi.
2017 yılında tartışmalı bir referandum sonucu Anayasa değiştirildi. HAYIR diyenler % 49’da kaldık ama 30 büyük şehrin 18’inde % 50’nin üstündeydik. 2019 son baharında yapılacak cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinden önceki yerel seçimlerde AKP’nin İstanbul ve Ankara’yı da kaybedeceği hesaplanıyordu. Cumhurbaşkanı seçiminde Bn. Akşener heyecanlı bir aday olacak gibi idi. CHP de herhalde doğru dürüst bir aday çıkarırdı.
Derken yeni Bahçeli desteği ile cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimleri öne alındı, Bahçeli ve partisini kurtarmak için de Cumhur İttifakı icat edildi. % 10 baraj olduğu yerde kaldı.
Bunlar o kadar ince hesaplar ve tuzaklarla dolup taşan formüllerdi ki, CHP bir büyük hata daha yaptı, 1974 yılını anımsatırcasına, Saadet Partisi ile ittifak yaptı: Millet İttifakı.
Ecevit de 1974 yılında başbakan olabilmek için Erbakan ve partisini hükümet ortağı yapmış, başka anlatımla aşırı sağ kadroları devletin içine sokmuştu.
ATATÜRK ise Menemen Olayı’ndan sonra “Nakşibendi Tarikatını ezin, yok edin” demişti.
Millet İttifakı’na giren İyi Parti ne kendine ne de İttifak’a yaradı. Cumhurbaşkanı olacağını ilan eden Bn. Akşener % 7.3’de kaldı. Erbakan’ın partisi klasik % 2 – 3 oyu bile tutturamadı.
Sonuçta ilk roundu Ayhan Oğan kazandı, Erdoğan tek adam yönetiminde Cumhurbaşkanı seçildi (% 52.6)
AKP, destekçisi MHP ile Meclis’te çoğunluğu korudu.
İyi Parti, parti olamamanın Bn. Akşener ise % 7.3’ün sancıları ile boğuşacak gibi.
CHP’ye gelince… Bu parti geçmişteki yanlışlarını değerlendiremiyor. Ecevit kadar aceleci (MAN Adası Belgelerinin zamanlaması), fırsatları birer birer kaçırmaya devam ediyor. Muharrem İnce, % 30 ile yetinip, 25 Haziran günü yerel seçimlerde İstanbul adayı olmak istediğini açıklasa idi, 9 ay sonra İstanbul Belediye Başkanı olur, bir sonraki cumhurbaşkanı seçimine 20 milyonluk şehrin patronu olarak hazırlanabilirdi. Bu fırsat da gitti.
Böyle olunca 2018’de her an krize dönüşebilecek kırılgan bir ekonomiye, altüst olmuş bir eğitim sistemine, iflas etmiş tarım sektörüne ve burnumuzun ucunda devasa sorunlar yaşayan komşularımıza (İran da her an patlayabilecek barut fıçısı gibi) rağmen Ayhan Oğan’ın Yeni Türkiye’sinin Erdoğan’a desteği sürüyor. O kadar sürüyor ki, AKP; Türkiye’nin Hazinesinin damada, tarımınınhobbyleri uçak pilotluğu ve yamaç paraşütçülüğü olan bir kişiye teslim edilmesinden tedirgin olmuşa benzemiyor, ya da böyle bir şey duyulmuyor.
Olaylar bu çizgide sürer ise neler olabilir. İlk hedeften başlayayım AKP yerel seçimlerde büyük başarı sağlar (eğer bu arada ekonomide 2001 Krizine benzer bir durum yaşanmaz ise, ki, bunu hiç kimse istemez). İstanbul, Ankara, Adana, Bursa’yı kesin kazanır, İzmir’i zorlar. Sıcak para gelmeye devam eder. Cari açık daha da büyür. Ama 3. Havalimanı görkemli bir törenle açılır. Adı ‘ATATÜRK’ olmaz. Kanal İstanbul’da hafriyat başlar !
AKP, 2002 Yılı Kasım ayından beri tek başına iktidar. Bu durumu kendisi dışında şu kişiler hazırladılar: Bn. Çiller- Mesut Yılmaz ikilisi, CHP Genel Başkanları (Baykal – Kılıçdaroğlu) ve Baş Destekçi Bahçeli. Yaklaşık 16 yıl. Tek bir defa, 7 Haziran 2015, Meclis’teki çoğunluğu kaybetti ise de hemen allem kellam ve Bahçeli’ye selam, o Meclis çalıştırılmadı ve 1 Kasım 2015’de yitirilen çoğunluk geri geldi.
2017 yılında tartışmalı bir referandum sonucu Anayasa değiştirildi. HAYIR diyenler % 49’da kaldık ama 30 büyük şehrin 18’inde % 50’nin üstündeydik. 2019 son baharında yapılacak cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinden önceki yerel seçimlerde AKP’nin İstanbul ve Ankara’yı da kaybedeceği hesaplanıyordu. Cumhurbaşkanı seçiminde Bn. Akşener heyecanlı bir aday olacak gibi idi. CHP de herhalde doğru dürüst bir aday çıkarırdı.
Derken yeni Bahçeli desteği ile cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimleri öne alındı, Bahçeli ve partisini kurtarmak için de Cumhur İttifakı icat edildi. % 10 baraj olduğu yerde kaldı.
Bunlar o kadar ince hesaplar ve tuzaklarla dolup taşan formüllerdi ki, CHP bir büyük hata daha yaptı, 1974 yılını anımsatırcasına, Saadet Partisi ile ittifak yaptı: Millet İttifakı.
Ecevit de 1974 yılında başbakan olabilmek için Erbakan ve partisini hükümet ortağı yapmış, başka anlatımla aşırı sağ kadroları devletin içine sokmuştu.
ATATÜRK ise Menemen Olayı’ndan sonra “Nakşibendi Tarikatını ezin, yok edin” demişti.
Millet İttifakı’na giren İyi Parti ne kendine ne de İttifak’a yaradı. Cumhurbaşkanı olacağını ilan eden Bn. Akşener % 7.3’de kaldı. Erbakan’ın partisi klasik % 2 – 3 oyu bile tutturamadı.
Sonuçta ilk roundu Ayhan Oğan kazandı, Erdoğan tek adam yönetiminde Cumhurbaşkanı seçildi (% 52.6)
AKP, destekçisi MHP ile Meclis’te çoğunluğu korudu.
İyi Parti, parti olamamanın Bn. Akşener ise % 7.3’ün sancıları ile boğuşacak gibi.
CHP’ye gelince… Bu parti geçmişteki yanlışlarını değerlendiremiyor. Ecevit kadar aceleci (MAN Adası Belgelerinin zamanlaması), fırsatları birer birer kaçırmaya devam ediyor. Muharrem İnce, % 30 ile yetinip, 25 Haziran günü yerel seçimlerde İstanbul adayı olmak istediğini açıklasa idi, 9 ay sonra İstanbul Belediye Başkanı olur, bir sonraki cumhurbaşkanı seçimine 20 milyonluk şehrin patronu olarak hazırlanabilirdi. Bu fırsat da gitti.
Böyle olunca 2018’de her an krize dönüşebilecek kırılgan bir ekonomiye, altüst olmuş bir eğitim sistemine, iflas etmiş tarım sektörüne ve burnumuzun ucunda devasa sorunlar yaşayan komşularımıza (İran da her an patlayabilecek barut fıçısı gibi) rağmen Ayhan Oğan’ın Yeni Türkiye’sinin Erdoğan’a desteği sürüyor. O kadar sürüyor ki, AKP; Türkiye’nin Hazinesinin damada, tarımınınhobbyleri uçak pilotluğu ve yamaç paraşütçülüğü olan bir kişiye teslim edilmesinden tedirgin olmuşa benzemiyor, ya da böyle bir şey duyulmuyor.
Olaylar bu çizgide sürer ise neler olabilir. İlk hedeften başlayayım AKP yerel seçimlerde büyük başarı sağlar (eğer bu arada ekonomide 2001 Krizine benzer bir durum yaşanmaz ise, ki, bunu hiç kimse istemez). İstanbul, Ankara, Adana, Bursa’yı kesin kazanır, İzmir’i zorlar. Sıcak para gelmeye devam eder. Cari açık daha da büyür. Ama 3. Havalimanı görkemli bir törenle açılır. Adı ‘ATATÜRK’ olmaz. Kanal İstanbul’da hafriyat başlar !
İŞTE O "MENFUR" BELGE. BAKIN NE DEMİŞTİ?..
Sayın Demirer' in tahlilini okudum.Bakış açımızın genişliği analizlerimize ve dolayısı ile sonuca etki eder.
Var olan bakış açısında değerlendirme doğru olabilir.Ama 1946 dan beri siyaseten var olan bu bakış açısının sorunlarımızı çözmede yetersiz kaldığını anlamalıyız.
M.Kemal' in bakış açısını hala toplum olarak idrak edemediğimizi düşünüyorum.
Önderimizin yaptıklarını ve kişilik özellikleri bilmek yeterli olsaydı bugünleri yaşamazdık.
Demekki hala eksiğimiz var.
Bu eksikliği sorguladığımda ;
1- Bütünü görememe alışkanlığı-bu alışkanlık 1950 den sonra dünya literatürüne sistem yaklaşımı disiplini olarak girmesine rağmen önderimiz tarafından 1920 lerde "T.C. Devleti kendine has bir sistemdir" şeklinde ifade edilmiştir.Sistem yaklaşımı disiplini bize öğretilmediğinden Devlet sistemimizi de tam ve doğru anlayabilmemiz mümkün olamamıştır.
Sistem bilincinin temeli dünyayı farklı kavrayış biçimi olup,bireyin sistemin diğer bileşenlerinden biri olduğu ve diğer bileşenleri değiştirme düzenleme hak ve yeteneğinin de olduğunu(ilkeler zemininde) anlamasını sağlar.Bu durumda her birey, konu ile ilgili kendini donatıp tutarlı davranabildiğinde istediği sonuçları ala bileceğini kavrar. Böylece azim ve kararlılığı oluşur.Başkasından önce kendine güvenmeyi öğrenir.
Bu bağlamda düşündüğümüzde parlamenter sistem ile hak talebi yetki ve sorumluluk özgür ve bağımsız düşünebilen yetkin vatandaş hedefinden alınarak partilere giderek parti yetkililerine ve daha sonrada parti başkanına terkedilmiştir. Ve bugün RTE örneği ile partilerden de alınarak tek adama teslim edilmiştir.
2 - Geleneksel toplum ile bilim toplumu arasındaki fark-YY.lar boyu oluşmuş Osmanlı geleneğinin bireylerde oluşturduğu düşünme ve davranış alışkanlıklarını değiştirecek uygar topluma evriltecek çabalar -uretim ve uygulamalar tüm topluma maledilememiştir.
Geleneksel toplumlarda bireyler doğrudan düşünme- özne odaklı düşünme alışkanlığını edinir.Özneler sıfat kelimelerdir ve görecedir. Göreceliklerin bizi birleştiremeyeceğini anlamalıyız.
Bilim toplumlarında ise birey,döngüsel düşünme-süreç-etkileşim odaklı düşünme alışkanlığı edinir. Süreçte herkes vardir,birlikte düşünme,paylaşma,üretim vardır.Bizi birleştirecek olan BU TUTUMDUR.
Süreçte özneler zaten vardır.Ama Özne odaklı düşünmede süreç ıskalanır, ötelenir,dikkate alınmaz.
10 kasım 1938 den bu yana alışkanlıklarımız bizi bilim toplumuna evriltmede engel oluşturmuştur.
Her insanı kendi aklı yönetir ama en çokda alışkanlıklarımız ile hareket ederiz.Edindiğimiz bilgiler bize yaşamda eşlik edip uygulamada var olamıyorsa o bilgilerin yaşamımızı ileri taşımada ezberde kaldığını anlamak hiçde zor değildir.
Yani Cumhuriyet görgüsü oluşamamıştır. Bunun da en önemli nedeni CHP den başlayan sekter tutumların bugüne kadar kemikleşerek gelmesidir.
Bu sekterlikten kurtaracak olan tutum ise önce demokrat olabilmektir.Herkese karşı her durumda ve her zaman adil ve tutarlı olabilmek hep beraber uygarlığa yürüyebilmemizin anahtar tutumudur.
Sonuç;Özneleri eleştirmekle bir yere varamayız Görecelikler bizi ayrıştırmaya hizmet eder.
İlkeler yönderliğinde yanlışları kişiselleştirmeden rasyonel aklımızı inşa ederek her vatanseverin aklını katabileceği bir çalışma zemininde yürümemiz gerekir.
Bakış açımızı bu bağlamda değiştirdiğimizde çözümün avucumuzda olduğunu farkedeceğiz.
Esenlik dileğimle,
müge gülses
21 Temmuz 2018 Cumartesi
Kıbrıs barış harekâtı'nın 44. Yılı ve özgür kıbrıs türkleri anısına: günün haberi "mehmet arif demirer" devlet bahçeli ile denktaş adına görülecek bir hesabım vardı!... Sayın devlet bahçeli'ye açık mektup
DEVLET BAHÇELİ İLE RAUF DENKTAŞ ADINA GÖRÜLECEK BİR HESABIM VARDI!..
Denktaş Bey’e söz vermiştim, “Günün birinde bu hesabı görecek ve kapatacağım” diye. Bugün, o sözü yerine getiriyor ve borcumu ödüyorum.Aşağıdaki 7 maddelik metin Denktaş Bey’in 16 Nisan 2004 sabahı bana ve rahmetli Kamil Raif Bey’e, “KKTC seçmenlerinin, 24 Nisan Referandumunda bir yanlışlık yaparak EVET demelerini önlemek için bir HAYIR kampanyası başlatacağım. Şu metni AKP dışındaki siyasi parti genel başkanlarına imzalatıp en geç Salı gününe kadar gönderin.” 16 Nisan Cuma idi.
Devlet Bahçeli Beyin İMZALAMADIĞI, Denktaş Bey’in HAYIR Kampanyası Metni:
1 – Annan Planı’nın bilinen yönleriyle, KKTC’yi temelden yok edeceği, Kıbrıs Türk Toplumunu ekonomik ve sosyal baskılar altında bırakacağı açıkça görülmektedir.
2 – Plan’ın pek çok yönü olduğu ve 24 Nisan tarihine kadar bütün bunların halka anlatılmasına olanak bulunmadığı da bir gerçektir.
3 – Plan bu hali ile uygulamaya konduğunda, masa başında anlaşamayan ve yıllardır ihtilaf halinde bulunan iki toplum, bir arada yaşamaya zorlanmış olacaktır. Bu ise gerek Ada gerek Bölge barışını büyük ölçüde tehlikeye sokacak bir durumdur.
4 – İçeriğini tam olarak bilmedikleri bir Plan’a ‘EVET’ demek için zorlanan, adeta dönüşü olmayan bir yola sokulan Kıbrıs Türk toplumuna büyük bir haksızlık yapıldığı kanaatindeyiz.
5 – Kıbrıs Türk halkının bu Plan’a ‘HAYIR’ demek hakkına da sahip olduğunu bu vesile ile beyan etmek isteriz.
6 – 24 Nisan Referandumundan ‘HAYIR’ çıkması halinde, bunca baskıya boyun eğmeyen bu değerli topluma bütün Dünya ister istemez saygı duyacaktır.
7 – Keza, Referandumdan ‘HAYIR’ çıkması halinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kadar, Türk Milleti, KKTC’nin yücelmesi ve güvenliği için, her türlü maddi ve manevi desteği, artan bir şevkle vermeye devam edecektir.
Aşağıdaki paragraflar da Devlet Bey’in, 15 Temmuz 1999 günü Denktaş Bey’in TBMM’deki tarihi konuşmasından sonra söz alarak yaptığı uzunca konuşmadan alınmıştır: “Türkiye, her şeye rağmen, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin arkasında durmak zorundadır; çünkü, Türkiye’nin vereceği her taviz, Kıbrıs Türklerini 1974 öncesine götürecek yolun açılmasına zemin hazırlayacaktır.
“Diğer taraftan, Kıbrıs’ta atılacak her geri adım, Türkiye’ningüvenliğini tehlikeye düşüreceği gibi, bütün uluslararası ilişkilerinde zemin ve itibar kaybetmesine yol açacak, başta komşuları olmak üzere, Türkiye’den, diğer konularda tavizler beklenmesini beraberinde getirecektir…
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bir gerçek olduğunun ve ebediyen var olacağının, bir çözümde esas teşkil etmesi gercekliğinin altını çizmek gerekir. Kıbrıs Rum yönetimi ve Yunanistan’ın değişmeyen politikası ortada dururken, çözüm adına bazı tavizlere yol açabilecek, özellikle de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin varlığını esas almayan görüşmelere devam etmenin anlamı yoktur."
Hangi Bahçeli'ye inanalım? 15 Temmuz 1999'da hamasi nutuk atana mı, 24 Nisan Referandumundan EVET çıkmasını isteyen AKP Hükümeti'ne, bugün olduğu gibiher konuda kayıtsız şartsız teslim olarak KKTC'yi bile gözden çıkaran 2004 model Bahçeli'ye mi?
Denktaş Bey'in hazırladığı HAYIR kampanyası metnini tereddütsüz imzalayanlar (ıslak imzalı metin bende): Ecevit, Yazıcıoğlu, Kutan ve Perinçek. İmzalamayanlar: Baykal, Ağar, Bahçeli.
Mehmet Arif Demirer, Hedefi ‘Kemalist – demokrat TÜRKİYE’ olan Dergi - Güncel Yazılar No 2 – 14 Temmuz 2015, Çökertme Caddesi No 67/191–Yalıkavak–Bodrum, demirer@kemalizm1938.org 0252 385 4423 - faks 0252 385 5443 demirer@dp1946.org
SAYIN (MHP BAŞKANI) DEVLET BAHÇELİ’ye AÇIK MEKTUP
Size; 7/8 Haziran gecesi alelacele neden Ana Muhalefet görevini benimsediniz, diye sormayacağım.
CHP’ni adayını HDP desteklerse bizim oylarımız geçersiz olur, demişken kendi adayınızın HDP’nin desteği olmadan seçilebileceğini, seçilmesini talep ettiğinizi nasıl düşündünüz, diye de sormayacağım.
Sık sık değişen Kırmızı Çizgilerinizin son şeklinde ilk sırada yer alan ‘PKK’nın silah bırakması’ konusunu koalisyon şartı olarak kime yönlendirdiğinizi hiç sormayacağım, çünkü bu şart, olsa olsa, idam cezasını ömür boyuna dönüştürdüğünüz Öcalan’a dayatılabilir.
Sormam gereken şu soruyu da sormayacağım, ilk seçimde kendi seçmeniniz soracak ve gereğini yapacaktır: “Allah aşkına; 7 Haziran öncesi meydanlarda bağıra bağıra ülkeyi AKP’den kurtaracağınızı vaat ettiniz, toplu olarak % 59 oy verdik, neden iktidar olup AKP’nin tahribatını düzeltmeye başlamıyorsunuz?”
Size ne soracağım Sayın Devlet Bahçeli, merak ediyor musunuz?
Önce, 2004 yılına dönelim. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ortadan kalkmasına yönelik 24 Nisan 2004 Referandumunda AKP Hükümeti tarafından dayatılan ‘EVET’ kampanyasına karşı Denktaş’ın ricası doğrultusunda hazırlatılan Bildirideki şu cümleleri dikkatle okuyalım.
“Annan Planı’nın bilinen yönleriyle, KKTC’yi temelden yok edeceği, Kıbrıs Türk toplumunu ekonomik ve sosyal baskılar altında bırakacağı açıkça görülmektedir.
“İçeriğini tam olarak bilmedikleri Annan Planına ‘Evet’ demek için zorlanan, adeta dönüşü olmayan bir yola sokulan Kıbrıs Türk toplumuna büyük bir haksızlık yapıldığı kanaatindeyiz.
“24 Nisan Referandumundan ‘HAYIR’ çıkması halinde bunca baskıya boyun eğmeyen bu değerli topluma bütün Dünya ister istemez saygı duyacaktır.
“Keza Referandumdan ‘HAYIR’ çıkması halinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kadar, Türk Milleti, KKTC’nin yücelmesi ve güvenliği için, her türlü maddi ve manevi desteği, artan bir şevkle vermeye devam edecektir.” Şimdi imza durumuna bakalım. Hiç tereddüt etmeden imzalayanlar: M. Yazıcıoğlu, B. Ecevit, R. Kutan ve D. Perinçek. Adının karşısında imza yeri boş duran: Devlet Bahçeli.
Sorumu soruyorum: Bu mudur MHP’nin Türk Milliyetçiliği anlayışı? Eğer bu ise, 23 Kasım 1961 günü 3 gün için gittiğim ancak, tanıyınca 30 gün kaldığım Hindistan’da ve daha sonra İngiltere’de, Almanya’da ve ikimiz de yurda döndükten sonra Türkiye’de sık sık görüştüğüm, mektuplaştığım (O’nun bana mektuplarını yayımladım) TÜRKEŞ ile ortak noktamız olan ‘Tüm Dünya Türkleri Bizimdir’ anlayışı (eskiden Turancılık, derlerdi) ile bu bildiriyi imzalamayan düşünceyle ve tutumla taban tabana zıt değil midir??? Sn. Mehmet Şandır’ın size getirdiği Bildiriyi neden imzalamadığınızı öğrenememiştik. On bir yıl sonra lütfeder açıklarsanız çok memnun olurum. Türkeş’in ve Denktaş’ın ruhları rahatlar
CHP’ni adayını HDP desteklerse bizim oylarımız geçersiz olur, demişken kendi adayınızın HDP’nin desteği olmadan seçilebileceğini, seçilmesini talep ettiğinizi nasıl düşündünüz, diye de sormayacağım.
Sık sık değişen Kırmızı Çizgilerinizin son şeklinde ilk sırada yer alan ‘PKK’nın silah bırakması’ konusunu koalisyon şartı olarak kime yönlendirdiğinizi hiç sormayacağım, çünkü bu şart, olsa olsa, idam cezasını ömür boyuna dönüştürdüğünüz Öcalan’a dayatılabilir.
Sormam gereken şu soruyu da sormayacağım, ilk seçimde kendi seçmeniniz soracak ve gereğini yapacaktır: “Allah aşkına; 7 Haziran öncesi meydanlarda bağıra bağıra ülkeyi AKP’den kurtaracağınızı vaat ettiniz, toplu olarak % 59 oy verdik, neden iktidar olup AKP’nin tahribatını düzeltmeye başlamıyorsunuz?”
Size ne soracağım Sayın Devlet Bahçeli, merak ediyor musunuz?
Önce, 2004 yılına dönelim. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ortadan kalkmasına yönelik 24 Nisan 2004 Referandumunda AKP Hükümeti tarafından dayatılan ‘EVET’ kampanyasına karşı Denktaş’ın ricası doğrultusunda hazırlatılan Bildirideki şu cümleleri dikkatle okuyalım.
“Annan Planı’nın bilinen yönleriyle, KKTC’yi temelden yok edeceği, Kıbrıs Türk toplumunu ekonomik ve sosyal baskılar altında bırakacağı açıkça görülmektedir.
“İçeriğini tam olarak bilmedikleri Annan Planına ‘Evet’ demek için zorlanan, adeta dönüşü olmayan bir yola sokulan Kıbrıs Türk toplumuna büyük bir haksızlık yapıldığı kanaatindeyiz.
“24 Nisan Referandumundan ‘HAYIR’ çıkması halinde bunca baskıya boyun eğmeyen bu değerli topluma bütün Dünya ister istemez saygı duyacaktır.
“Keza Referandumdan ‘HAYIR’ çıkması halinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kadar, Türk Milleti, KKTC’nin yücelmesi ve güvenliği için, her türlü maddi ve manevi desteği, artan bir şevkle vermeye devam edecektir.” Şimdi imza durumuna bakalım. Hiç tereddüt etmeden imzalayanlar: M. Yazıcıoğlu, B. Ecevit, R. Kutan ve D. Perinçek. Adının karşısında imza yeri boş duran: Devlet Bahçeli.
Sorumu soruyorum: Bu mudur MHP’nin Türk Milliyetçiliği anlayışı? Eğer bu ise, 23 Kasım 1961 günü 3 gün için gittiğim ancak, tanıyınca 30 gün kaldığım Hindistan’da ve daha sonra İngiltere’de, Almanya’da ve ikimiz de yurda döndükten sonra Türkiye’de sık sık görüştüğüm, mektuplaştığım (O’nun bana mektuplarını yayımladım) TÜRKEŞ ile ortak noktamız olan ‘Tüm Dünya Türkleri Bizimdir’ anlayışı (eskiden Turancılık, derlerdi) ile bu bildiriyi imzalamayan düşünceyle ve tutumla taban tabana zıt değil midir??? Sn. Mehmet Şandır’ın size getirdiği Bildiriyi neden imzalamadığınızı öğrenememiştik. On bir yıl sonra lütfeder açıklarsanız çok memnun olurum. Türkeş’in ve Denktaş’ın ruhları rahatlar
10 Temmuz 2018 Salı
"TÜRK ÇİFTÇİSİ BORÇLU DOĞAR, BORÇLU YAŞAR VE BORÇLU ÖLÜR" Mehmet Arif Demirer (ANAYURT Gazetesi, ANKARA: 10 Temmuz 2018 - Salı)
TÜRK ÇİFTÇİSİ BORÇLU DOĞAR, BORÇLU YAŞAR VE BORÇLU ÖLÜR
Mehmet Arif Demirer
[ANAYURT Gazetesi,
10 Temmuz 2018]
1988 Yılında bir son bahar günü Türkiye Ziraat Odaları Genel Başkanı rahmetli Osman Özbek ile Türkiye’de temsil ettiğim, Türkiye Zirai Donatım Kurumu ile 1975 yılında imzalanan 20 yıl süreli Lisans Antlaşması kapsamında traktör üretmekte bulunan Steyr Daimler Puch şirketinin davetlisi olarak, Raiffeisen Kooperatif ve Banka sistemini incelemek üzere Avusturya’ya gitmiştik.
Steyr traktör fabrikasına yakın bir Raiffeisenkooperatifi yerleşkesinde (yaklaşık 2 futbol sahası büyüklüğünde) gördüklerimiz ve öğrendiklerimiz:
Çiftçi ürettiği tarımsal ürünü kooperatif yerleşkesine getiriyor, kontrolü kantarda yapıldıktan sonra siloya boşaltıldığı an bedeli Raiffeisenbank’taki hesabına alacak kaydediliyor.
Yerleşkede şu değişik mal ve hizmetleri, hesabına borç yazılmak kaydıyla, beş kuruş ödemeyapmadan satın alabiliyor:
Her türlü yiyecek – içecek;
İş giysileri ve ayakkabıları;
Yeni veya 2. El Traktör, yedek parçaları ve periyodik bakımlar vd.;
Akaryakıt ve madeni yağlar;
Tohum, gübre, tarım ilaçları, beslediği hayvanları için çeşitli yemler;
KISACA, TÜM İHTİYAÇLARINI
BEŞ KURUŞ ÖDEMEDEN!
Banka ile yılda en az bir kez hesaplaşan çiftçi, borçlu kaldı ise kendisine uygun faiz ve taksitli kredi öneriliyor.
Osman Beyin bu tablo karşısında, ağlamaklı, “Bütün bunlar benim çiftçime neden sunulmuyor?” dediğini çok iyi hatırlıyorum.
Oysa 1951 yılında yeni bir programla 11 şeker fabrikası yatırımına başlayan Şeker Şirketi (Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.);
1951 yılında Pancar Ekicileri Kooperatiflerinin kurulmasını sağlamış (daha sonra yerel Kooperatifler, Birliklerini – PANKOBİRLİK – kurmuşlar),
1953 yılında Eskişehir’de Pancar Kooperatifleri Bankası A. Ş.’yi kurmuş ve sermayesine katılmıştır.
Daha sonra Ankara’ya nakledilen ve ŞEKERBANK adını alan bu banka, Raiffeisen Sisteminin banka unsurunu oluşturmak hedefini taşıyormuş; PANKOBİRLİK de sistemin kooperatif unsuru olarak planlanmış. PANKOBİRLİK o yıllarda ŞEKERBANK’ın hissedarı.
Daha sonra, tipik Türk işi, bütün unsurlar hazır iken helva bir türlü yapılamamış çünkü ŞEKERBANK sistemden kopmuş, İstanbul’a taşınmış ve tarımı unutmuş. Böylelikle Raiffeisen sisteminin temel unsuru olan finans desteği ortadan kalkmış.
Bugünlerde, 3 ve 4 Nisan 2001 günleri TBMM’deki Şeker Kanunu görüşmelerini okuyorum. Milletvekillerinin Bakan’a en çok yönelttikleri ve Bakan ve diğer yetkililer tarafından somut bir şekilde cevaplanamayan soru, pancar ekicilerinin aylar önce teslim ettikleri pancarların bedellerini ne zaman tahsil edecekleri hakkında.
Sonuçta yazının başlığına ve Osman Beyin söylediklerine geliyoruz. Kendi ücretini/maaşını hiç aksattırmadan alan politikacı – bürokrat ikilisi nedense çiftçi alacakları konusunda son derece gevşek olabiliyor. Kendilerine şu soruyu sormak gerek:
Hangi hakla böyle davranıyorsunuz?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni sistemde ülke tarımını kime teslim edeceğini çok merak ediyorum. Tarımdan sorumlu yeni bakanı yakinen takip edeceğim. Umarım her şeyden önce Menderes gibi tarımı seven birisi olur, Özal gibi tarıma uzak duran ya da Ecevit gibi tarımı anlamayan birisi olmaz.
NOT: Bu yazı gazeteye gönderildikten sonra açıklanan yeni Tarım ve Orman Bakanı sizce kime daha çok benziyor?
Menderes ?
Özal ?
Ecevit ?
Mehmet Arif Demirer
[ANAYURT Gazetesi,
10 Temmuz 2018]
1988 Yılında bir son bahar günü Türkiye Ziraat Odaları Genel Başkanı rahmetli Osman Özbek ile Türkiye’de temsil ettiğim, Türkiye Zirai Donatım Kurumu ile 1975 yılında imzalanan 20 yıl süreli Lisans Antlaşması kapsamında traktör üretmekte bulunan Steyr Daimler Puch şirketinin davetlisi olarak, Raiffeisen Kooperatif ve Banka sistemini incelemek üzere Avusturya’ya gitmiştik.
Steyr traktör fabrikasına yakın bir Raiffeisenkooperatifi yerleşkesinde (yaklaşık 2 futbol sahası büyüklüğünde) gördüklerimiz ve öğrendiklerimiz:
Çiftçi ürettiği tarımsal ürünü kooperatif yerleşkesine getiriyor, kontrolü kantarda yapıldıktan sonra siloya boşaltıldığı an bedeli Raiffeisenbank’taki hesabına alacak kaydediliyor.
Yerleşkede şu değişik mal ve hizmetleri, hesabına borç yazılmak kaydıyla, beş kuruş ödemeyapmadan satın alabiliyor:
Her türlü yiyecek – içecek;
İş giysileri ve ayakkabıları;
Yeni veya 2. El Traktör, yedek parçaları ve periyodik bakımlar vd.;
Akaryakıt ve madeni yağlar;
Tohum, gübre, tarım ilaçları, beslediği hayvanları için çeşitli yemler;
KISACA, TÜM İHTİYAÇLARINI
BEŞ KURUŞ ÖDEMEDEN!
Banka ile yılda en az bir kez hesaplaşan çiftçi, borçlu kaldı ise kendisine uygun faiz ve taksitli kredi öneriliyor.
Osman Beyin bu tablo karşısında, ağlamaklı, “Bütün bunlar benim çiftçime neden sunulmuyor?” dediğini çok iyi hatırlıyorum.
Oysa 1951 yılında yeni bir programla 11 şeker fabrikası yatırımına başlayan Şeker Şirketi (Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.);
1951 yılında Pancar Ekicileri Kooperatiflerinin kurulmasını sağlamış (daha sonra yerel Kooperatifler, Birliklerini – PANKOBİRLİK – kurmuşlar),
1953 yılında Eskişehir’de Pancar Kooperatifleri Bankası A. Ş.’yi kurmuş ve sermayesine katılmıştır.
Daha sonra Ankara’ya nakledilen ve ŞEKERBANK adını alan bu banka, Raiffeisen Sisteminin banka unsurunu oluşturmak hedefini taşıyormuş; PANKOBİRLİK de sistemin kooperatif unsuru olarak planlanmış. PANKOBİRLİK o yıllarda ŞEKERBANK’ın hissedarı.
Daha sonra, tipik Türk işi, bütün unsurlar hazır iken helva bir türlü yapılamamış çünkü ŞEKERBANK sistemden kopmuş, İstanbul’a taşınmış ve tarımı unutmuş. Böylelikle Raiffeisen sisteminin temel unsuru olan finans desteği ortadan kalkmış.
Bugünlerde, 3 ve 4 Nisan 2001 günleri TBMM’deki Şeker Kanunu görüşmelerini okuyorum. Milletvekillerinin Bakan’a en çok yönelttikleri ve Bakan ve diğer yetkililer tarafından somut bir şekilde cevaplanamayan soru, pancar ekicilerinin aylar önce teslim ettikleri pancarların bedellerini ne zaman tahsil edecekleri hakkında.
Sonuçta yazının başlığına ve Osman Beyin söylediklerine geliyoruz. Kendi ücretini/maaşını hiç aksattırmadan alan politikacı – bürokrat ikilisi nedense çiftçi alacakları konusunda son derece gevşek olabiliyor. Kendilerine şu soruyu sormak gerek:
Hangi hakla böyle davranıyorsunuz?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni sistemde ülke tarımını kime teslim edeceğini çok merak ediyorum. Tarımdan sorumlu yeni bakanı yakinen takip edeceğim. Umarım her şeyden önce Menderes gibi tarımı seven birisi olur, Özal gibi tarıma uzak duran ya da Ecevit gibi tarımı anlamayan birisi olmaz.
NOT: Bu yazı gazeteye gönderildikten sonra açıklanan yeni Tarım ve Orman Bakanı sizce kime daha çok benziyor?
Menderes ?
Özal ?
Ecevit ?
9 Temmuz 2018 Pazartesi
Mehmet Arif DEMİRER: "1987 – 2015 MİLLETVEKİLİ SEÇİM SONUÇLARINA BAKARAK 24 HAZİRAN SEÇİM SONUÇLARININ FARKLI BİR ANALİZİ"
1987 – 2015
MİLLETVEKİLİ SEÇİM SONUÇLARINA BAKARAK
24 HAZİRAN SEÇİM
SONUÇLARININ FARKLI BİR ANALİZİ
Refah Partisi,
Fazilet Partisi, AKP ve MHP oyları, 1987 – 2015 yıllarında yapılan seçimlerinde
iki farklı dönemin altını çiziyorlar: AKP öncesi dönem ile AKP’li dönem: Refah veya
Fazilet Partilerin oyları ile MHP oyları üst üste toplandığında ortalama
sonuç: % 21.5. AKP oyları ile MHP oyları ise
ortalama % % 56.8.
Aynı yıllarda
2002 öncesi Merkez Sağ ortalaması: % 42.3. İki binli yıllarda bu oy süratle
erimiş. Son üç seçimde (2011, 2015/I ve 2015/II) Merkez Sağ (DP) oylarıortalama
% 0.3.
Buradan çıkan net
iki sonuç:MHP iyi kötü oylarını korurken,
Bayar’ın kurduğu partinin mirasçılarının (ANAP-DYP) oyları ise olduğu gibi AKP’ye gitmiş ve bu
parti içinde erimiştir.
1987 yılında % 55 olan Özal artı Demirel oyları bu
kadar kısa bir süre içinde nasıl YOK oldu; Merkez Sağ ilkelerine inanan, Cumhuriyetçi
ve Demokrat olan insanlar (ve onların çocukları) kendilerini AKP gibi tüm
kadroları ATATÜRK’ün kurduğu Cumhuriyet’i beğenmeyen bir siyasi parti içinde
mutlu hissedebilirler, ben anlayamıyor ve yorumlayamıyorum.
Aşırı Sağ oyları
toplumun % 56.8’ini temsil ederken ve HDP, % 10 barajına takılmadan % 10 – 11
seviyesini korurken, Merkez Sol’da neler olmuş?
Merkez Sol
oyları 2002 öncesi ortalama % 29 iken, 2002 – 20015 seçimlerinde ortalama % 23’tekalmış.
Bu ortalama, son 2018 seçim sonuçları ile tamamen uyumlu.
Bu bilgileri göz
önünde bulundurarak 24 Haziran seçim sonuçlarına bakınca gördüklerim:
Önce İYİ
Parti’nin % 10 oyunu nasıl değerlendirelim, sorusu. Bu oy, MHP’nin altında
kalmıştır, AKP’nin % 7, CHP’nin % 2 ve MHP’nin % 1 oy kayıplarından oluşmuş
gibi. MHP’den de en az AKP’den gelmiş gibi gözüken % 7 oy gibi bir oy alarak, %
16 olsa idi ki, o takdirde MHP % 5’e düşecekti, “İYİ Parti başarılı olmuştur”
denebilirdi. MHP’den daha az oy alabilmiş ve ısrarla Cumhurbaşkanı olacağını
söyleyerek bir kampanya sürdüren Genel Başkanları da % 7.3’de kalınca ben “İYİ
Parti başarılı oldu” diyemiyor ve bu partinin önümüzdeki aylarda ciddi
sarsıntılar geçireceğini düşünüyorum. Ayrıca Bayan Akşener’in Genel Başkanlığı
da tartışılacaktır.
24 Haziran
seçiminin daha önemli bölümü T. C. Devlet yapısını değiştirecek Cumhurbaşkanı
seçimi idi. Seçimin ikinci tura kalması bekleniyordu. Tahminler ilk tur
sonucunda % 51’in çıkmayacağı yönünde idi.
Öyle olmadı ve
16 Nisan 2017 Referandumunda yeni sistem % 51.6 ile kabul edilmiş iken 24
Haziran’da 26.3 milyon oy alan (% 52.6) Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi.
Diğer
adaylararasında Muharrem İnce, 15.3 milyon oy (% 30.6) alarak CHP’nin oyunun
çok üstünde bir sonuca ulaştı.
Kampanyanın
başından beri Cumhurbaşkanı olacağını açıklayan Bn. Akşener % 7.3’de kalarak
hem Bahçeli’ye karşı ağır bir kişisel yenilgi aldı hem de kendi hedefinin çok
altında kaldı.
Demirtaş’ın %
8.4 oyu sürpriz olmadı.
Karamollaoğlu, partisinin
bugüne kadar aldığı % 2-3 oyun dahi altında kaldı.
100 bin imza ile
aday olan Perinçek’in oyu 99 bin !
Bu seçimin sonunda CHP, fırtınalı açık denizde
dümeni bozulmuş bir gemiye benziyor.
***
YORUM, ELEŞTİRİ VE KATKILAR:
Merhaba,
İletinizi inceledim. Yeterli olmuş cevabı nı beklediğinizi biliyorum. Metin çerçevesinde ele aldığımızda yeterli diyebiliriz. Ama sorunlarımıza çözüm için yeterlimi sorusunun cevabı hayır dır.
Çünkü bakış açısı içinde ve dışında olayın değerlendirmesi farklıdır ve farklı sonuçlara götürür.
Sn. Demirer dışında sanırım hepimiz 1946 dan sonra doğduk dolayısı ile liberal-kapitalist sistem içinde yaşadık bilgi ve yargılarımızın zemini bu sistem.
Sn.Demirer'in T.C. Devlet Sistemi ile ilgili bilgi ve tutumlarını bilmiyorum.Ben ancak kendimden ve yaşdaşlarımdan yola çıkarak öngörüde bulunabilirim
M.Kemal' i anlamadan kurduğu sistemi anlamamız mümkün değil ,ayrıca bize sistem bilinci verilmedi TC Devlet sistemininde nasıl çalıştığı öğretilmedi.Bu durumda iki sistem(1923 ve 1946 sistemleri) arasındaki farkları nasıl bilebilir ve karar verebiliriz.?
Dilimize pelesenk olmuş ezberlediğimiz cümle ve fikirleri sorgulamadan ve onları aşacak niyet ve çaba olmadan öğrenebileceğimizi de düşünmüyorum.
Konu matruşka gibi çok katmanlı olduğundan burada yazışmanın yararlı olmayacağını düşünüyorum.
saygılarımla esenlikler dilerim.
müge gülses
535 861 43 47
***
1987
YILINDA % 55[1]
OLAN MERKEZ SAĞ 0YLAR YOK OLURKEN MERKEZ SOL OYLAR SABİT VE ÖNEMSİZLEŞTİ
(OYLAR
YÜZDE OLARAK)
MERKEZ SAĞ AŞIRI SAĞ MERKEZ SOL
Yıllar
|
ANAP
|
G. BŞK.
|
DYP
|
G.BŞK.
|
TOPLAM
|
REFAH/Fazilet
AKP
|
G. BŞK .
|
MHP
|
G. BŞK.
|
TOPLAM
|
SHP, CHP, DSP
|
1987
|
36
|
Özal
|
19
|
Demirel
|
55
|
7
|
Erbakan
|
2[2]
|
9
|
32[3]
|
|
1991
|
24
|
Yılmaz
|
27
|
Demirel
|
51
|
16
|
Erbakan
|
YOK[4]
|
Türkeş
|
16
|
30[5]
|
1995
|
19
|
Yılmaz
|
19
|
Çiller
|
38
|
21
|
Erbakan
|
8
|
Türkeş
|
29
|
24[6]
|
1999
|
13
|
Yılmaz
|
12
|
Çiller
|
25
|
15
|
Kutan[7]
|
17
|
Bahçeli
|
32
|
30[8]
|
2002
|
5
|
Yılmaz
|
9
|
Çiller
|
14
|
34
|
Gül[9]
|
8
|
Bahçeli
|
42
|
20[10]
|
2007
|
Yok
|
Yok
|
5
|
Ağar
|
5
|
46
|
Erdoğan
|
14
|
Bahçeli
|
60
|
CHP, 20
|
2011
|
Yok
|
Yok
|
0.65
|
Zeybek
|
0.65
|
50
|
Erdoğan
|
13
|
Bahçeli
|
63
|
CHP, 26
|
2015/I
|
Yok
|
Yok
|
0.16
|
Ünsal
|
0.16
|
41
|
Davutoğlu
|
16
|
Bahçeli
|
57
|
CHP, 25
|
2015/II
|
Yok
|
Yok
|
0.14
|
Ünsal
|
0.14
|
50
|
Davutoğlu
|
12
|
Bahçeli
|
62
|
CHP, 25
|
2018
|
Yok
|
Yok
|
10
|
Akşener[11]
|
10
|
43
|
Erdoğan
|
11
|
Bahçeli
|
54
|
CHP, 23
|
Merkez Sağ
1 – Mesut Yılmaz
1991 yılında ANAP Genel Başkanı oldu. ANAP’ın oyları 1991 seçimleriyle erimeye
başladı. ANAP, 2007 seçimlerine katılmadı. Oyu SIFIRLANMIŞ oldu.
2 – ANAP, 2009
yılında Kongre kararı ile Demokrat Parti’ye katıldı ve YOK oldu.
3 – Bn. Çiller,
1993 yılında DYP Genel Başkanı ve Başbakan oldu. DYP oyları erimeye başladı.
4 – Merkez Sağ
oylarının çöküş süreci:
·
Bn. Çiller, Demirel’in % 27 oyunu, Mesut Yılmaz
ise Özal’ın % 36 oyunu 2002 yılında birlikte toplam % 14’e,
·
Namık
Kemal Zeybek, DP’nin % 5 oyunu 2011 yılında % 0.65’e,
·
Gültekin
Ünsal ise DP’nin % 0.65 oyunu 2015 yılında % 0.14’e indirmişler.
·
Uysal
2018’de DP’yi seçime taşımamış, oyu SIFIRLAMIŞTIR.
YORUM: 1987 –
2011 yılları arasındaki 24 yılda Merkez Sağ’ın % 55 oranında oyu erimiştir.
Yılda ortalama % 2.3 oy kaybı.
Merkez Sol
1 – 1987 yılında
% 32, 24 yıllık dönem aritmetik ortalaması: % 25.5; 2018 % 23!
Aşırı Sağ
1 – AKP öncesi 4
seçim ortalaması % 21.5
2 – AKP ile
birlikte ortalama: % 56.8
[1] Menderes’in 3 seçim – 1950,
1954, 1957 – ortalaması
[2] 1987 seçimlerine katılan
partinin adı MÇP.
[3] Ecevit, DSP (%8) ve Erdal İnönü
SHP (% 24) Genel Başkanı
[4] MHP seçmeni bu seçimde Refah
Partisine oy kullandı. MHP veya MÇP seçime katılmadı.
[5] SHP % 20, DSP % 10
[6] SHP yerine CHP (% 10), Deniz
Baykal CHP Genel Başkanı. DSP % 14
[7] Refah Partisi kapandı. Yerine
Fazilet Partisi kuruldu. Genel Başkan, Recai Kutan
[8] DSP % 22, CHP % 8
[9] AKP kuruldu. İlk Genel Başkan
Abdullah Gül, 2003’deRecep T. Erdoğan.
[10] CHP % 19, DSP % 1
[11] Merkez Sağ Parti DP seçime
katılmadı. Genel Başkanlık mevkiindeki kişi İYİ Parti’den milletvekili oldu.
YORUM, ELEŞTİRİ VE KATKILAR:
Merhaba,
İletinizi inceledim. Yeterli olmuş cevabı nı beklediğinizi biliyorum. Metin çerçevesinde ele aldığımızda yeterli diyebiliriz. Ama sorunlarımıza çözüm için yeterlimi sorusunun cevabı hayır dır.
Çünkü bakış açısı içinde ve dışında olayın değerlendirmesi farklıdır ve farklı sonuçlara götürür.
Sn. Demirer dışında sanırım hepimiz 1946 dan sonra doğduk dolayısı ile liberal-kapitalist sistem içinde yaşadık bilgi ve yargılarımızın zemini bu sistem.
Sn.Demirer'in T.C. Devlet Sistemi ile ilgili bilgi ve tutumlarını bilmiyorum.Ben ancak kendimden ve yaşdaşlarımdan yola çıkarak öngörüde bulunabilirim
M.Kemal' i anlamadan kurduğu sistemi anlamamız mümkün değil ,ayrıca bize sistem bilinci verilmedi TC Devlet sistemininde nasıl çalıştığı öğretilmedi.Bu durumda iki sistem(1923 ve 1946 sistemleri) arasındaki farkları nasıl bilebilir ve karar verebiliriz.?
Dilimize pelesenk olmuş ezberlediğimiz cümle ve fikirleri sorgulamadan ve onları aşacak niyet ve çaba olmadan öğrenebileceğimizi de düşünmüyorum.
Konu matruşka gibi çok katmanlı olduğundan burada yazışmanın yararlı olmayacağını düşünüyorum.
saygılarımla esenlikler dilerim.
müge gülses
535 861 43 47
***
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)