29 Kasım 2018 Perşembe

6-7 EYLÜL 1955 İSTANBUL OLAYLARI VE DÜŞÜNÜR MEHMET ARİF DEMİRER’İN “BİR KANAAT ÖNDERİ OLARAK” DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ ("Hüsnü MERDANOĞLU Atatürkçü Düşünür Kemalist Yazar"

6-7 EYLÜL 1955 İSTANBUL OLAYLARI VE DÜŞÜNÜR MEHMET ARİF DEMİRER’İN BİR KANAAT ÖNDERİ OLARAK DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ...
Hüsnü MERDANOĞLU
Atatürkçü Düşünür Kemalist Yazar
Sayın Mehmet Arif Demirer, 28 Kasım 2018 Çarşamba günü, Ankara’da bir gurup yurttaşlarla bir araya gelerek, “6-7 Eylül 1955 İstanbul Olayları” konulu bir konferans verdi. İlerlemiş yaşına, sağlığı nedeniyle yürüme zorluğu çekmesine rağmen, konuşması çok akıcı, heyecan verici ve öğretici idi. O konuştukça katılımcılar, “tamamı belgelerle açıklanan ve ömürlerinde ilk defa duydukları tarihi gerçekler karşısında” şaşkınlıklarını gizleyemediler.
GENEL OLARAK OLAYLA İLE İLGİLİ YORUMLARI ŞÖYLE ÖZETLEMEK MÜMKÜN:
5 Eylül 1955 gecesi Selanik’teki Atatürk Müzesi yakınında bomba patlatılmış; Ertesi gün, Yazı İşleri Müdürü Gülşin Sipahioğlu olan İstanbul Ekspres gazetesinin 16.00'da ikinci baskısı yayınlatılarak ve iri puntolarla "ATAMIZIN EVİ BOMBA İLE HASARA UĞRADI" haberini yaymıştır. Bu haber halk üzerinde şok etkisi yapmış ve vahim olayların körüklenmesine neden olmuştur. Kısa sürede patlak veren olaylar esnasında, başta Rum kökenli yurttaşlarımızın olmak üzere azınlıkların ev ve işyerlerine saldırılar düzenlenmiş, üstelik bu saldırılar, ayni günlerde İstanbul pek çok uluslararası kongreye ev sahipliği yaptığı bir için İstanbul’da bulunan çok sayıda yerli ve yabancı gazetecilerin gözleri önünde olmuştur.
Sayın Mehmet Arif Demirer’in belgelere dayalı olarak açıkladığı gibi; “kalkışmayı düzenleyen menfur çevrelerce” ülkemizde azınlıklara kıyım yapıldığı imajı verilmek istenmiştir. Dahası bu, insanlık, hukuk ve ahlâk dışı çirkin olayların gerisinde hükümetin ve hükümetin yönlendirdiği (o dönemde adı MAH olan) istihbarat kuruluşunun olduğu söylemi, çok art niyetli ve kasıtlı bir provakasyon biçimde yaygınlaştırılmıştır.
Her daim dikkatle araştıran, araştırmalarının sonucunu gazete, dergi ve kitaplara aktarıp kamuoyu ile özenle ve önemle paylaşan, böylece “aydın” olma yükümlüğünü tam bir onur, bilimsel, disiplin, dürüstlük ve sorumlulukla yerine getirerek, çevresini aydınlatan, Araştırmacı-Yazar Mehmet Arif Demirer’in tespitleri ve açıklamaları kısaca şöyle olmuştur:
-6 Eylül gecesi, bir hafta önce (o tarihte İstanbul’da toplanan uluslararası kongreler, yoğun görüşme trafiği ve saygınlık ağırlıklı etkinlikler nedeniyle) Valiliğin yazılı emri ile alarma geçirilen, Birinci Ordu Komutanlığından saat 20.00’de İstanbul’un belirlenmiş adreslerinde konuşlandırılmış olmaları istenen on dokuz tabur asker dört saat gecikme ile 24.00’de gelmiş ve hükümetin ilan ettiği sıkıyönetimle durumu kontrol altına alamamıştır.
- Öncelikle olayı doğru olarak ortaya koyabilmek için 6-7 Eylül olayları tarzında “iki gün sürmüş gibi” ifade edilmesi abartıdır, yalan ve iftiradır. Çünkü olay sadece 6 Eylül 1955 günü gerçekleşmiştir. 7 Eylül günü kayda değer hiç bir olay yaşanmamıştır.
- Sonrasında da olaylar, art niyetli oldukları zaman içinde kanıtlanan bir takım kasıtlı çevrelerce sürekli abartılmıştır. Örneğini, bir gazeteci Mümtaz Türköne, (Zaman gazetesinde) bu olayların “iki gün, iki gece” sürdüğünü yazabilmiştir.
Ayrıca; Olayların yaşandığı tarihte, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olan ve aynı dönemde oğlu (Dr. Orhan Köprülü) Demokrat Parti İstanbul İl Başkanı olarak görev yapan, üstelik Demokrat Parti’nin dört kurucusundan biri olan Ord. Prof. Fuat Köprülü’nün açıklamaları ile olaya Yassı Ada davaları arasına taşınmıştır.
Adı geçen Fuat Köprülü 27 Mayıs 1960 darbesinden 9 gün sonra: “Hadiseler, Fatin Rüştü ilhamı ile Menderes ve Gedik tarafından tertiplenmiştir” biçimi yalan, yanlış ve iftira niteliği taşıyan talihsizya da art niyetli ve kasıtlı açıklamasını yapabilmiştir.
-Özellikle bu yalan-yanlış ve maksatlı beyanlar esas alınarak, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile Başvekil Adnan Menderesaltışar yıl Ağır Hapis cezasına çarptırılmışlardır.
Gerçek durum bu iken, 6 Eylül 1955 olayının geresindeki amaç nedir sorusunun yanıtlanması gerekir.
Sovyet (SSC) öncesi Rusya’da hükümetin emriyle güvenlik güçlerinin Yahudi azınlıklara karşı giriştikleri acımasız kitlesel katliamların açıklanması/tanımlanması için kullanılan ve uluslararasısöylemlere geçen “Progrom” olarak isimlendirilen girişimlerin benzerinin Türkiye’de Rumlara karşı yapıldığı yönünde dünya kamuoyunda Türkiye’yi suçlamaya yönelik bir eylem olduğu anlaşılmaktadır.
Hiçbir hükümet kendi ülkesini, dünya kamuoyu önünde suçlu duruma düşürmeyeceği için, bu olayın Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin yönetimve kontrolü altında faaliyet gösteren birkurum tarafından gerçekleştirmiş olması mümkün değildir. Tamimiyle dış kaynaklı bir provokasyondur.
Atina radyosunun 10 Eylül 1955 günü; “İstanbul ve İzmir'deki olaylar; İngiliz diplomasi plânlarının ani biçimde patlak vermesinin ürünü değildir; bizzat İngiliz diplomasisinin planladığı ve başarmaya çalıştığı bir provokasyondur” içeriğinde yorum yapmış olması, minareyi çalanın kılıf arama arayışında olduğunu anımsatmaktadır.
Konferans sonunda; Anlattıklarının tamamını içeren kitapları kendisini dinlemeye gelenlere ücretsiz olarak dağıttı Sayın Mehmet Arif DEMİRER.. Bugüne kadar yazdığı onlarca kitaptan mevcutları bile dağıtmayı arzuluyordu aslında..
Sonunda; “Atatürk’ü sevmeyenlerden siyah leke ve biz.”, “Amerikalı arkadaşı Atatürk’ün Devrimlerini Anlatıyor.”, “Atatürk’ü vatan Toprağına Kavuşturmuştuk“ adlı 3 kitabı ile Kemalist Demokrat Türkiye dergisini, salonda hazır olan izleyici ve dinleyicilerine, günün anısına “hediye olarak” verdi.
Bunların içinde biri vardı ki; Bizzat kendisinin de genç bir İzci olarak katıldığı ve görevli sıfatıyla hazır bulunduğu “10 Kasım 1953 günü Atatürk’ü Vatan Toprağına Kavuşturmuştuk” adlı kitabını tanıtırken heyecandan elleri titriyor, “o tarihi günde yaşadığı anılar canlanıyor ve unutulmaz hatıralarını adeta yeniden yaşıyor gibi” heyecanlanıyor ve bu anıları tekrar yaşamanın sevinci, gurur ve mutluluğu ile kitabı bir o yana bir bu yana çeviriyordu.
Gördüğüm kadarıyla, Programın yöneticisi bile bu heyecandan etkilendi.
Zira konuşmaya başladığında yaşadığı sağlık sorununu anlatmıştı. Sonra konuyu aydınlattı. Meğer Mehmet Arif Demirer, 10 Kasım 1953 günü Atatürk’ün, Anıtkabir’de vatan toprağına defin töreni sırasında şahsen ve görevli olarak orada imiş. Beli ki bunca yıla rağmen etkileri hâlâ devam ediyor olmalı.

26 Kasım 2018 Pazartesi

Falih Rıfkı Atay'ın “DİN ve DEVRİMLER” Yazısından Çarpıcı Alıntılar "Mehmet Arif Demirer" ANAYURT Gazetesi, Ankara: 26 Kasım 2018 - Pazartesi,

FALİH RIFKI ATAY’IN “DİN ve DEVRİMLER” YAZISINDAN ÇARPICI ALINTILAR!..
Mehmet Arif DEMİRER
ANAYURT Gazetesi
Ankara, 26 Kasım 2018
***
Tanzimat Dönemi hakkında: “…‘din ve dünya,’ ‘din ve akıl’ işlerini birbirinden ayırmamaklığımızın cezasını çekiyorduk… Sivil okulla medrese ve cami birbirine düşmandı. Halk yığınları ise camiye bağlı idiler. Batı medeniyetçiliği, daima pek küçük bir azınlığın malı kalmıştı. Kemalizm, aslında büyük ve esaslı bir din reformudur.”

Nesih Hakkı'nın tanımı: 
“Tanrı, bir peygambere verdiği şeriatı, ikinci bir peygamberde değiştirmekle, hatta Kuran’ın bir ayetindeki emrini başka bir ayette kaldırmakla hükümlerin toplum evrimini izlemesi gerektiğini göstermiştir. Fıkıh’da buna nesih (hükümsüz bırakma) diyoruz. Muhammed son peygamber olduğuna göre, O’ndan sonra nesih hakkı insan aklına kalmıştır. Onun için İslam bilginleri, ‘zamanla hükümlerin değişeceği’ içtihadında bulunmuşlardır. Mustafa Kemal’in yaptığı işte bu nesih hakkını kullanmaktı.”
Dünyayı ilgilendiren ayetler hakkında: “İslam’da bütün şer’i (İslam hukukuna uygun)meseleler iki büyük bölüme ayrılmıştır: Birinci bölüm ahireti ilgilendirir ki, ibadetlerdir; Oruç, namaz, Hac, zekat ! İkinci bölüm, dünyayı ilgilendirir ki, bunlar da nikah ve aileye ait hükümlerle muamelat denen mal, borç, dava ilişkileri ve ukubat denen ceza hükümleridir. Kemalizm, ibadetler dışındaki bütün ayet hükümlerini kaldırmıştır.”

Ezan ve Namazın Türkçeleşmesi: 
“ATATÜRK, ibadet devrimine Ezan ve Namazı Türkçeleştirmekle başlamıştı. Gerçekte verdiği ilk emir, Ezan ve Namazın Türkçeleşmesi idi. Muhafazakarların sözcülüğünü yapan İnönü, ATATÜRK’e yalvarmış, “Önce Ezanı Türkçeleştirelim, sonra Namaza sıra gelir” demişti. Arkadan dil ve Kuran metni meseleleri çıkıp Namazın Türkçeleşmesi gecikti idi.ATATÜRK sağ kalsaydı ibadet reformu olacağından şüphe yoktu.”
Hindistanlı Müslüman bilim adam Profesör SattarKheiri’nin 1923 yılında Londra’da yayımlanan Islamic Architecture başlıklı kitabında Türkiye hakkında sadece üç cümle vardır. Falih Rıfkı Atay’ın yukarıda alıntıladığım yazısı ile ilgisi bulunduğunu düşündüğüm için aşağıda veriyorum:
“Türklere gelince; İslam’ı hiçbir zaman anlamadılar ve bugün de İslam’dan, hep olduğu gibi, çok uzaklar. Aydın Türklerin çoğunluğunun İslam ile hiçbir ilişkisi yoktur. Türkiye’yi yönetenler(Padişah ve yakın çevresi) kadar İslam’ı istismar eden başka bir ülke yoktur.”
Bir asır sonra, 2017 yılı Mart ayında, Milli Gazetede yayımlanan “Kuran’ı Anlayarak Okumuyoruz” başlıklı bir yazıda, “Kuran’ı anlayarak okuyanların oranının sadece % 5 olduğu ortaya çıktığı…” bilgisi var. Bu durumda Hindistanlı SattarKheiri’nin 1923 baskısı kitabında yazdıklarına sinirlenmemek gerekiyor ???1923’de anlayarak okuyanlar sıfıra yakınmış !
YORUM: Çankayakitabının ilk baskısının (Dünya Yayınları) tarihi 1961’dir. 1952 yılında başlayarak uzun bir süre Dünya gazetesinde tefrika edilmişti. Aradan 60 yıl geçmiş.
Falih Rıfkı Atay, ATATÜRK’ün çok yakınında bulunmuş bir kişidir. Eğer yukarıdaki gibi yazmışsa, hem de taa 60 yıl önce, mutlaka ATATÜRK’ün görüşlerini yazmıştır, diye düşünüyor ve Gazi Mustafa Kemal’in, arkadaşı Asaf İlbay’a söylediklerini hatırlatıyorum:
“Sağlam temeller üzerine kurulacak Yeni Bina”
Asker ve devrimci (inkılâpçı) devlet kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ü iyi tanımak ve doğru okumak gerekiyor. Mustafa Kemal ATATÜRK, ‘Arkadaşım’dediği Sherrill’in yazdığı gibi vatandaşlarının Kur-an’ı Kerim'i anlayarak okumalarını isteyen bir din reformcusu idi.
9 Kasım günü yapılan insani ziyareti bu çerçevede değerlendirilmeliyiz…

19 Kasım 2018 Pazartesi

TÜRKÇE EZAN YASAĞI ve ANDIMIZ "Mehmet Arif Demirer" Anayurt Gazetesi-3 Kasım 2018, Ankara-Ne zaman muhalefet bir konu yakalasa, iktidar hemen gündemi değiştirecek bir başka konu buluveriyor!.

TÜRKÇE EZAN YASAĞI VE ANDIMIZ
Mehmet Arif DEMİRER
ANAYURT Gazetesi, 
13 Kasım 2018
Ne zaman muhalefet bir konu yakalasa, iktidar hemen gündemi değiştirecek bir başka konu buluveriyor.
En son Danıştay’ın Andımızın kaldırılmasını iptal eden kararı ile iktidarın bu kararı eleştiren tepkisini ele almak isteyen muhalefet sözcüleri derhal Türkçe Ezan duvarına tosladılar. 
TÜRKÇE EZAN
Türkçe Ezan 1932 yılında doğmuştu. Diyanet İşleri Başkanlığı bir genelge ile ülke çapında yaygınlaşmasını istemişti
Yasak ve kanunen ceza tehdidi yoktu.
Yasak ile ilgili kanun değişikliği 2. Dünya Savaşı yıllarında geldi. Hükümet, Savaş’ın çok kritik ortamında herhangi bir gerginlik yaşanmasını istemiyordu. Ezanın zorunlu olarak Türkçe okunmasını istiyor, uymayanların cezalandırılacağını bildiriyordu.
Demokrat Parti, 1950 seçimleri için ilan ettiği seçim beyannamesinde Ezan ile ilgili ceza maddesini kaldıracağını vadetmişti. Seçimi kazanıp iktidara gelir gelmez üç önemli girişimde bulundu. 
Bunları kronolojik sıra ile veriyorum:
6 Haziran 1950 – Bayar ve Menderes, çalışmaların durmuş bulunduğu Anıtkabir inşaatının şantiyesine giderek mozolenin kolonlarının altı yılda ancak Ara Kat seviyesine geldiğini görmüş (ilgili fotoğraf ,7 Haziran tarihli ZAFER’de yayımlanmıştı) ve Bayar, Bayındırlık Bakanına kesin talimat vermişti: 10 Kasım 1953 günü açılış yapılacak Ona göre çalışılsın.
13 Haziran 1950 – Bakanlar Kurulu Kararı ile resmi dairlerde ATATÜRK fotoğrafları asılacak.
16 Haziran 1960 – DP, bir kanun değişikliği önergesi vermiş, TBMM'de ittifakla Ezan ile ilgili ceza maddesini kaldırmıştı. Konu bir daha gündeme gelmemişti. 
ANDIMIZ
10 Mayıs 1933 – Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip Beyin teklifini Gazi Mustafa Kemal onaylamış ve Andımızın her gün okullarda okuması Talim Terbiye Kurulunun kararı ile kesinleşmişti.
Andımız'da ki Türküm sözü ne kadar ırkçı ise İstiklal Marşı da o kadar ırkçıdır.
T. C., bir enkaz üzerinde ulus devlet kuruyordu. Andımız da bu devletin kimliğini belirliyordu: Türküm, doğruyum, çalışkanım… 
Bundan ancak Öcalan ve şürekası gocunur.
Şimdi Türkiye, Ortadoğu bataklığında her gün büyük bir savaş başlaması ihtimalini de göz önünde bulundurarak, bölünmüşlüğü ortadan kaldıracak adımlar atacağı yerde her fırsatta (adını telaffuz etmeden) ATATÜRK ekseninde bölünmüşlüğü körükleyecek adımlar atıyor. 
Yanlıştır.
ENFLASYON DÜŞMÜYOR. 
FAİZLER DE DÜŞMEZ. 
DOLAR DENGELENDİ: 5.5 TL 
Her ne kadar Hazine ve Maliye Bakanı, “En kötüsü arkada kaldı” diyorsa da ihracat artışı ve muhtemelen bir miktar sıcak para girişi, doları 5.5 lirada dengelenmiş gibi gözüküyorsa da ÜFE’nin hala daha çok yüksek olması nedeni ile yakın vadede enflasyon dolayısı ile faizlerin yüzde10 – 15 seviyelerine düşmesi beklenemez. Bu durumda yapılacak ücret artışları yine yetersiz kalır.
Enflasyon, “Sayın bakan adına arıyorum. Sizden % 10 fiyat indirimi beliyoruz” mesajları ile düşmez. Zaten indirim ilan edenler önce fiyatlara % 10’un üstünde bindiriyorlar. Bu politikalarla ancak yerel seçimlerde oy kaybı bir ölçüde önlenmiş olur.

15 Kasım 2018 Perşembe

O (Mehmet Arif Demirer) Atatürk'ün naaşının Anıtkabir'e taşınmasına şahit oldu Mustafa Kemal Atatürk'ün naaşının Etnografya Müzesi'nden Anıtkabir'e taşındığı törene, liseli bir izci olarak katılan 78 yaşındaki Mehmet Arif Demirer, yaşadıklarını anlattı.

O (Mehmet Arif Demirer) Atatürk'ün nâaşının Anıtkabir'e taşınmasına şahit oldu
Mustafa Kemal Atatürk'ün naaşının Etnografya Müzesi'nden Anıtkabir'e taşındığı törene, liseli bir izci olarak katılan 78 yaşındaki Mehmet Arif Demirer, yaşadıklarını anlattı. 
09 Kasım 2018 Cuma 13:04
Mehmet Akif Demirer, Ankara Koleji'nde öğrenim gördüğü yıllarda okulun izci grubunda olduğunu ve arkadaşlarıyla birlikte 10 Kasım 1953'te Anıtkabir'de yapılacak tören için seçildiğini söyledi.
Demirer, Atatürk'ün naaşının Anıtkabir'e getirilmesi töreninin provasını önceden yaptıklarını belirtti. "7 Kasım'da Anıtkabir'e geldik ve o gün herkesin nerede duracağı santim santim hesaplandı. 10 Kasım'ın provası yaklaşık 3 saat sürdü ve bizden başka kimse yoktu."
Defin töreninin yapılacağı gün ise çok erken saatlerde Anıtkabir'e geldiklerini anlatan Demirer, Atatürk'ün naaşının öğle saatlerinde askerlerin omzunda Aslanlı Yol'dan geçirilerek alana getirildiğini vurguladı.

Ankara ve Selanik'te aynı gün tören yapıldı
Demirer, dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, 2'nci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Başbakan Adnan Menderes ve Meclis Başkanı Refik Koraltan'ın Etnografya Müzesi'nden yürüyerek Anıtkabir'e geldiğini belirterek, şunları söyledi:


"Cumhurbaşkanı Celal Bayar benden yaklaşık 8 metre uzaktaydı. Çok iyi hatırlıyorum ki Bayar ağlayarak çok güzel bir konuşma yaptı. 70 yaşındaydı, Etnografya Müzesi'nden Anıtkabir'e kadar 3,5 saat yürümüştü ve burada yarım saat ayakta kalmıştı."
Demirer, törene babası Arif Demirer'in PTT Genel Müdürü, amcası Galip Demirer'in ise Afyon Halkevi Reisi olarak katıldığını belirterek, babasının Menderes hükümetinde ulaştırma bakanlığı görevini üstlendiğini anlattı. "O gün yaşadıklarımızı babamla çok kez konuştuk. Babam o gün PTT Genel Müdürü olarak Anıtkabir pulları çıkardı. 1956'da ise Ulaştırma Bakanı olarak Zübeyde Hanım'ın pullarını çıkardı. Onun için Demirer'lerin Atatürk ile pul üzerinden bağı olmuştu."
"O gün Ankara'da Atatürk vardı"
Atatürk'ün naaşının Anıtkabir'e defnedilmesine şahit olmak isteyen binlerce kişinin başkente geldiğini söyleyen Demirer, yaklaşık 70 bin kişinin törene katıldığını ve o günün şartlarına göre bunun ciddi bir rakam olduğunu belirtti. Demirer, soğuk olmayan güneşli bir kasım gününde törenin yapıldığını anlatarak, "O gün Ankara'da Atatürk vardı. 7'den 70'e kadar herkes Atatürk'ü teneffüs ediyordu. İnsanlar o gün Ankara'da olabilmek için uzak yollardan, çok geri ulaşım imkanlarıyla gelmişti. Ankara'nın otelleri yeterli olmadığı için kaldırımlarda yattılar. Sadece o anı yaşayabilmek için buraya gelmişlerdi" dedi.
65 yıl sonra aynı yerde
Demirer, ilerleyen yaşına rağmen Atatürk'ün naaşının bulunduğu mozalenin merdivenlerini çıkarak, 1953'teki törende durduğu yere geldi. Anıtkabir'de yaşadığı anlardan sonra Atatürk'ü daha çok okuduğunu ve anlamaya çalıştığını anlattı.
"Atatürk hakkında 13 tane kitabım var ve her kitapta yeni bir yönü ortaya çıktı. Atatürk'ün yönlerini anlatmaya bugün vakit yetmez. Yalnız asker olarak biliriz ancak askerin çok ötesinde bir insan." Yıllar sonra aynı yerde olmanın gurur ve heyecanını yaşadığından bahseden Demirer, şöyle konuştu: "O günü tekrar yaşamak başka bir şey. O günün, 65 yıldır hayatımda benimle beraber olan atmosferini bugün tekrar yaşıyorum ve bundan çok mutlu oldum. O gün 300 binlik Ankara, dışarıdan gelen 70 binle birlikte Atatürk'ü yeniden yaşamıştık."
Yaşadıklarını kitabında anlattı
Demirer, 14 yaşında bir lise öğrencisi olarak Anıtkabir'deki törende görev almanın gururunu her zaman yaşadığını vurgulayarak, bu törene seçilmesini bir ayrıcalık olarak nitelendirdi.
O güne ait anılarını anlattığı "10 Kasım 1953'te Atatürk'ü vatan toprağına kavuşturduk" kitabının yazımını da tamamladığını söyleyen Demirer, kitabın 10 Kasım haftasında yayımlanacağını vurguladı.
Kaynak: AA., TRT., HABER TÜRK., ULUSAL HABER & ULUSAL AJANS

12 Kasım 2018 Pazartesi

8 KASIM GÜNÜ ANADOLU AJANSI İLE ANITKABİR’de İDİM "Mehmet Arif DEMİRER" O gün Ankara’nın havasında, ATATÜRK vardı. Herkes ATATÜRK’te birleşmiş, kenetlenmişti. Herkes o havayı teneffüs etmek istemişti. O heyecanı yaşamak istemişti.

8 KASIM 1953 GÜNÜ ANADOLU AJANSI İLE ANITKABİR’DE İDİM 
Mehmet Arif DEMİRER

Saat 11:00 – 13:00 arasında muhabir Süleyman Tunç, fotoğraf muhabiri Mehmet Ali Özcan ve kameraman Mutlu Soyuçok’ın yardımları ile 65 yıl önce (günü gününe aynı tarihlerde) Anıtkabir Töreni’nin provası ve 10 kasım günü de açılışta izci olarak hazırolda durduğumuz merdivenleri (33 basamak) çıkabildim. Süleyman Tunç’un sorularını yanıtlarken o muhteşem günü tekrar yaşadım.
O tarihte nüfusu 300 bin olan ATATÜRK’ün başkentine 70 bin kişi gelmişti. Geceyi kaldırımlarda geçirmek ve Etnoğrafya müzesinden Anıtkabir’e bir top arabası üstünde gitmekte olan ATATÜRK’ün na’şını birkaç dakika için bile olsa uzaktan görebilmek için.
O gün Ankara’nın havasında, ATATÜRK vardı. Herkes ATATÜRK’te birleşmiş, kenetlenmişti. Herkes o havayı teneffüs etmek istemişti. O heyecanı yaşamak istemişti.
Süleyman Tunç Beyin sorularına verdiğim cevaplar:
"Cumhurbaşkanı Celal Bayar benden yaklaşık 8 metre uzaktaydı. Çok iyi hatırlıyorum, Bayar çok güzel bir konuşma yaptı. 70 yaşındaydı, Etnoğrafya Müzesi'nden Anıtkabir'e kadar 3,5 saat yürümüştü ve burada yarım saat daha ayakta kalmış ve konuşmasını yapmıştı, sonunda ağlayarak."
"Celal Bayar, Selanik'te ATATÜRK'ün doğduğu evin boş ve bakımsız olduğunu görmüştü. Oranın da 10 Kasım 1953 gününe müze olarak yetiştirilmesi talimatını vermişti. O gün iki açılış birden yapıldı. AnTATÜRK'ü vatan toprağına kavuşturduk, Selanik'te de bir törenle ATATÜRK Müzesi açıldı. Bunlar Türk siyasi tarihindeki çok önemli olaylardır ve Celal Bayar'ın her ikisinde de çok büyük hizmetleri olmuştur."
"O gün yaşadıklarımızı babamla çok kez konuştuk. Babam o gün PTT Genel Müdürü olarak Anıtkabir pulları çıkarmıştı. 1956'da ise Ulaştırma Bakanı olarak Zübeyde Hanım'ın pullarını çıkarmıştı. Onun için Demirerlerin ATATÜRK ile pul üzerinden bağı olmuştu."
"ATATÜRK hakkında 13 tane kitabım var ve her kitapta yeni bir yönü ortaya çıktı. Atatürk'ün yönlerini anlatmaya bugün vakit yetmez. Yalnız asker olarak biliriz O’nu oysa askerin çok ötesinde bir insan."
Yakında 10 Kasım 1953’ü anlatan 10 Kasım 1953 Günü ATATÜRK’ü Vatan Toprağına Kavuşturmuştuk başlıklı kitabım çıkacak. Kitapta Anıtkabir inşaatı ile ilgili 4677 sayılı kanunun 22 Kasım 1944 Meclis görüşmeleri var. Kanun tasarısında ödenekler hakkında “Yılda 2.5 milyon lirayı aşmamak şartı ile” diye bir kayıt var. O’nun kurduğu Meclis, O’nu bir an önce vatan topağına kavuşturmak için yılda 2.5 milyon liradan fazla harcamayı yasaklamış. Hayretler içinde kaldım. Yadırgadım.
6 Haziran 1950 günü mozole ara kat seviyesinde imiş. Bayar’ın müdahalesi ve kesin talimatı (“10 Kasım 1953 tarihine eksiksiz olarak yetişecek.”) ile Bayındırlık Bakanlığı inşaatı hızlandırmış. İki ay sonra mozolenin çatısının betonu tamamlanmış.
Amerika’dan Türk kökenli Makedonyalı bir soydaşımızın gönderdiği 33 metre uzunluğundaki çelik direk metal yorgunluğu nedeniyle emekli olmuş artık bahçede yatay bir konumda istirahat ediyor.
Bana yardımcı olan, Anıtkabir’i ve o günü tekrar yaşattıkları için Anadolu Ajansı ve çalışanlarınaçok teşekkür ediyorum.
8 Kasım günü, 65 yıl öncesine gidince bugünü tanıyamadım. 10 Kasım 1953’de Türk Milleti ATATÜRK ile kucaklaşarak birlik ve beraberlik içinde mutlu idi. Bugün Türk Milleti ATATÜRK ile bölünmüş ve mutsuz. Tekrar ATATÜRK’ü bulacağımızı ve O’nun milliyetçilik anlayışı çerçevesinde yeniden birleşeceğimizi umuyor ve istiyorum.