11 Eylül 2018 Salı

TÜRKİYE NASIL YÜKSELİR? "Mehmet Arif Demirer" T. İş Bankası Kültür Yayınlarının yayımladığı Mustafa Kemal’in Uçakları’ndanüç alıntı.Bodrum Tic. Odası Başkanı Mahmut KOCADON’a açık mektup

TÜRKİYE NASIL YÜKSELİR?
T. İş Bankası KÜLTÜR Yayınlarının yayımladığı Mustafa Kemal’in Uçakları’ndanüç alıntı:
“Ne var ki; Hilts, Barker, ThornburglarMarshall yardımı tehdidi ile ısrarla raporlarının uygulanmasını sağlamışlardır.”
“1947 – 1955 yılları arasında Amerika’dan alınan uçak sayısı 1905 adettir. Bunların içinde çok az sayıda yardım vardır. Sadece F – 84 uçaklarından 850 adet alınması çok ilginçtir. Bu rakamlar bize ‘Türkiye Nasıl Yükselir?’ raporlarının gerçek yüzünü ispatlamaktadır.”
“Türkiye’ninhiç ihtiyacı olmadığı halde 1947 yılında ABD ile Marshall yardımı adı altında antlaşma yapılarak Türkiye farkında olmadan bağımlı hale getirilmiştir…”
1947 yılında ilan edilen Truman Doktrini ile kapsamında 12 Temmuz 1947 tarihinde Türkiye ile ABD arasında imzalanan bir ikili antlaşma ile Türkiye’ye 100 milyon dolar değerinde askeri yardım malzemesi verilmesi kararlaştırılmıştı. Daha sonra Türkiye’nin yol (yolsuzluk) durumunu gören Amerikalılar 100 milyon doların 5 milyonu ile yol yapımında kullanılan iş makineleri vermeyi önerdiler. Türkiye bu öneriyi kabul etti ve iş makinelerinin kullanımı ile ilgili olarak ABD Yol Dairesi yetkilisi HiltsAralık ayında Türkiye’ye geldi. Yapılacak 23 bin km devlet ve il yollarının güzergahları daha önce Bayındırlık Bakanlığı mühendisleri tarafından belirlenmişti. Hilts’in raporu sadece yol yapımı teknikleri ile ilgilidir.
Barker Raporu, talebimiz üzere Dünya Bankası tarafından hazırlanmış, 1951 Mayıs ayında Türkiye’ye sunulmuştur. Gerçekten bir dayatma idi. Menderes bu raporu uygulamadığı gibi, Dünya Bankasının Türkiye bürosunu kapattırdı ve temsilcisini de kovdu, Mart 1954.
Marshall Planı ise 2. Dünya Savaşı’na katılmış, şehirleri-fabrikaları yakılmış yıkılmış Avrupa ülkelerine yönelik bir Amerikan kredi sistemi idi. Türkiye Savaş’a katılmadığı için Plan kapsamına alınmamıştı. Türkiye’nin, Savaş’a girmemiş olsa bile, ekonomisi çok zayıf düşmüştü, acil yatırımları için hiç kaynağı yoktu. 1948 yılında Plan kapsamına alınması için çok ricacı oldu ve nihayet 4 Temmuz 1948’de imzalanan bir Ekonomik İş Birliği Antlaşması ile ilk dilimi 10 milyon dolar kredi olmak üzere Plan kapsamına alındı.
Bir Amerikan Vakfı (Yirminci Asır Vakfı), ABD’de merak uyandıran ülke Türkiye’de yatırım yapmak isteyecek ABD’li iş adamları ve kuruluşlara Türkiye hakkında bilgi vermek amacı ile deneyimli mühendis ve işadamı Thornburg’a Türkiye hakkında bir rapor hazırlatmıştı.
Thornburg ve Kanadalı Yardımcısı GrahamSpry, 1947 yılında Türkiye’de çok kapsamlı tetkikler yapmışlar ve 315 sayfalık raporlarını (Türkiye – Ekonomik bir Değerlendirme, 255 sayfa ana metin ve 60 sayfa tablolar) Vakf’a 1949 yılında sunmuşlardı. Rapor, 1968 yılında New York’da kitap olarak yayımlanmıştır.
Thornburg ayrıca Rapor’da ileri süreceği önerilerinin özetini 1947 yılı Ekim ayında Fortune Dergisinde uzunca bir makale olarak, Vatan Gazetesi de bu makalenin çevirisini ‘Türkiye Nasıl Yükselir ?’ başlığı ile yayımlamıştır.
Üç rapor ile Marshall Planı hakkında bu temel bilgilerden sonra Thornburg Raporu’nun Türkçe çevirileri hakkında bilgi: 1950 yılında iki çevri yayımlanmıştır: ‘Türkiye’nin Bugünkü Ekonomik Durumunun Tenkidi’, yayımcı belirtilmemiş, 149 sayfa ve Nebioğlu Yayınevi’nin 256 sayfadan oluşan çok yetersiz ve yanlışlar içeren ‘Türkiye Nasıl Yükselir?’ kitabı.
ATATÜRK’ün kurduğu bankanın KÜLTÜR yayınından yaptığım alıntıların kaynağı ‘Prof. Dr.’ unvanlı bir akademisyen. Türkiye kirli bilgilerle beslendiği için yanlış düşünen bir ülke.
*** 
BODRUM TİCARET ODASI BAŞKANI MAHMUT KOCADON’A AÇIK MEKTUP
Mahmut Serdar KOCADON
Arife günü (20.8) Amasra Çınar Restoran’da 25 liraya balık yerken, 15 liraya yarım litre fıçı bira içerken 26 çeşit ot ve sebzeden yapıldığı söylenen (ben 17 saydım) Amasra salatamızın keyfini çıkarırken Hürriyet’te Bodrum ile ilgili manşet şöyle idi: 9 Gün Fırsatçıları.
Hürriyet, Bodrum Ticaret Odası Başkanının “ince belli bardakta 18 liraya çay satan fırsatçıları” anlatan açıklamaları ile bir yaraya parmak basmıştı: Aç Gözlü Turizmciler.
Ben bugün o yarayı biraz mercek altında incelemek istiyorum.
Bodrum’a Bayramda 2 milyon kişinin geldiği haberleri yayımlandı. Bunun yarısını alarak bir hesap yaptım. Bu insanlar 9 günde otel ve yiyecek-içecek gideri olarak en az 1000 harcamış olsalar (ki, ince belli bardakta çay 18 lira idi ise 1000 lira yetmez bile) 1 milyon x 1000 eşittir 1 milyar lira. Yetmez mi? Amasra’nın tok gözlü turizmcileri için yeter.Bodrumfarklı.
Ne kadar farklı olduğunu 5 Eylül akşamı bir Bodrum restoranında liseden birlikte mezun olduğumuz 30 arkadaşımla yediğimiz akşam yemeğinde gördük:
Menü ve fiyat: Bir ince dilim kavun ile küçük bir parça beyaz peynir + 1 adet küçük Paçanga Böreği + Levrek ızgara (salata yok, 1 dilim soğan ve yeşillik) + 2 küçük şişe Tuborg Birası. Son olarak 1 tabak içinde irmik helvası ile 2 küçük kaşık getirdiler ve helvanın 2 kişi tarafından paylaşılacağı bilgisini verdiler. Yan yana oturan liseden iki arkadaş 80 yaşında irmik helvasını paylaşacaklardı. Fiyat: adam başı 100 lira artı 5 lira bahşiş.
Bu yemeği Amasra’da, biralar yarım litre olmak ve adam başına bir helva olmak üzere 60 liraya, Ankara’da ise 50 liraya yemek mümkün.
Bu akşam yemeğinin fiyatı; Yarımada’ya Bayram’da en az 1 milyar lira gelirden sonra, 30 kişilik bir grup için hesaplanmış fiyat. Ala Cart yiyecek olsanız en az % 25 daha pahalı.     
AÇ GÖZLÜ İNSANLARIN SUNDUĞU TURİZM HİZMETİ İLE TURİZM GELİŞEMEZ
Sayın Kocadon, Bodrum’a ilk Kıbrıs Barış Harekatıyazında (1974) de gelmiş ve hemen Bodrumlu olmuştuk. 1982 – 1988 yılları arasında tüm birikimlerimi Bodrum’a yatırmıştım:  Yalıkavak’taMonakus konaklama tesisi, Gümüşlük’te eski Karakoldan balık lokantası, Bodrum’un içinde 2 ev. Biri, 1988 yılında İngiltere’nin Fahri Konsolosluğuna atanmam nedeniyle Konsolosluk binası olarak kullanılmıştı. Toplam yatırım: 2.4 milyon dolar.  
Monakus tesislerini işleten şirketin adı, YALIKAVAK Turizm A.Ş., merkezi Ankara olduğu için Bodrum Ticaret Odası ile bir ilişkim olmadı. Ancak başta Yalıkavak Belediyesi olmak üzere ‘Belediye’ ile hep sorun yaşadım. Bu sorunlar derinleşirken Bodrum’un Karya geleneğinden gelen tok gözlülük de yavaş yavaş kayboldu. Aç gözlülük bir lahmacunu bayramda 50 liraya, sizin deyiminizle “ince belli bardakta çayı” 18 liraya sattırır oldu.
Aç gözlülük başka mesleklere de sıçradı. Mimarlar ve mahkeme bilirkişileri bu konuda yarıştılar. Türkiye Mimarlar Odası Genel Merkezi’nin 2014 yılında yaptırdığı bir Bilirkişi İncelemesi, Bodrum meslek odaları üyesi 4 teknik adamın mahkemeye sundukları bir bilirkişi raporunda çok ciddi yolsuzluklar bulunduğunu ortaya çıkardı. ‘Zaman Aşımı’ ile cezadan kurtulan bu kişiler hala daha aç gözlülüklerini sürdürebiliyorlar Bodrum Yarımadasında.
20 Ağustos tarihli Hürriyet’te aşırı fiyat uygulayanların, cezalandırılacaklarını belirtmişsiniz, eğer Odanız üyesi iseler. Ancak siz de biliyorsunuz ki, bugün Bodrum’da mal veya hizmet satan işletmelerin büyük çoğunluğu Odanız üyesi değil. O zaman çarpık mantık ile “Oda üyesi olmayanlar diledikleri fiyatı uygulayabilirler” sonucu çıkıyor, 105 lira aldığı müşterisinden yarım irmik helvasını esirgeyenler için.
Sayın Kocadon, sizi bilmem ama ben Tok Gözlü İnsanların Bodrum’unu çok özlüyorum.

7 Eylül 2018 Cuma

Yunan, Türkiye’yi teslim aldı Emin Pazarcı (AKŞAM; 07 Eylül 2018 Cuma) -Mehmet Arif Demirer ve rahmetli Mahmut Dikerdem gibi birkaç isim dışında olayın perde arkasını araştıran kimse çıkmadı!..

Yunan, Türkiye’yi teslim aldı!..
Emin Pazarcı
AKŞAM GAZETESİ
Ankara: 07 Eylül 2018 Cuma
Evet, operasyondu o. Yunan Derin Devleti’nin son derece planlı bir şekilde hazırladığı bir operasyondu. Başarıyla da sonuçlandı, Türkiye hemen teslim oldu, hatta planlı bir şekilde teslim alındı. Bugün bile acılarını çekiyoruz o gönüllü ve aptalca teslimiyetin.
6-7 Eylül Olayları’ndan bahsediyorum…
Üstelik, teslimiyet halen devam ediyor. 6-7 Eylüldenildiğinde başımızı öne eğiyoruz. FETÖ’cü Zaman Gazetesi’nde Mümtazer Türköne ne yazmışsa, biz de onu söylüyoruz:
“İstanbul’da, Ermeni ve Yahudilerin dükkânları, evleri, okulları ve mabetleri tahrip edildi, yağmalandı. Savaş gibi bir yıkım yaşandı.”
Oysa, o olay Yunan Derin Devleti’nin arkasına batılı bazı güçleri de alarak, bize karşı çektiği bir operasyondu. İçeride de sağlam destekçileri vardı.
***
Aradan tam 63 yıl geçti…
Mehmet Arif Demirer ve rahmetli Mahmut Dikerdem gibi birkaç isim dışında olayın perde arkasını araştıran kimse çıkmadı. Üzerimize vurulan damgayı silmek için çaba göstermeden bugünlere geldik.
Bakın, o büyük operasyon neydi ve arkasında kimler vardı…
29 Ağustos-8 Eylül 1955’te, Londra’da Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin katıldığı Kıbrıs Konferansı toplanmıştı. Orada Lozan Barış Antlaşması’na dayanan Türk Tezi etkili olmuş, Yunan Heyeti panik halinde talimat almak için Atina’ya dönmüştü.
Lozan’da Türkiye, Kıbrıs Adası üzerindeki egemenliğini İngiltere’ye bırakmıştı. Belgenin altında Türkiye ve İngiltere’nin imzası vardı. Dolayısıyla, Yunanistan Kıbrıs konusunda taraf değildi. İngiltere, Kıbrıs üzerindeki haklarından kısmen veya tamamen vazgeçerse, Ada bize bırakılmalıydı.
Sıkışan Yunan Derin Devleti, hemen mesaiye başladı. 5 Eylül gecesi Selanik’teki Atatürk Müzesi’nde bir bomba patlattı. Doğal olarak Türkiye sert tepki gösterdi. Türk Heyet Başkanı Fatin Rüştü Zorlu, Londra’da Yunanistan’ı suçlayan bir açıklama yaptı. 6 Eylül’de de tepki olarak İstanbul’daki olaylar patladı. İlginçtir, 7 Eylül günü konferansta konuşan Yunan Dışişleri Bakanı, olayları duymamış gibi davrandı. Tek kelime bile etmedi. Çünkü, Türkiye operasyonun farkındaydı. Fatin Rüştü Zorlu, 7 Eylül akşamı Londra’da otelde bekleyen Yunan gazetecilere aynen şöyle dedi:
“Bütün bu işlerde failler ve suçlular sizsiniz.”
Yunanistan, o kargaşa arasında Türk Tezi’nin kabul görerek, Kıbrıs konusunda “taraf olmadığının” ilanını önledi ve Londra Konferansı, sonuç bildirisi bile yayımlamadan dağıldı.
İstanbul’daki 6 Eylül olayları ile baskı altına alınan Türkiye tezinde direnemedi ve operasyonun ilk ayağı başarıyla sonuçlandı.
***
Bu arada, eş zamanlı olarak “6 Eylül utancını Türkiye’nin üzerine yıkma operasyonu” yürütüldü…
Orada da Türk Basını ve Türk Yargısı kullanıldı.
Fatin Rüştü Zorlu’nun, İstanbul’daki 6 Eylül Olaylarında Yunanlıların parmağı olduğuna ilişkin sözleri görmezlikten gelindi. Sadece 9 Eylül tarihli Vatan Gazetesi’nde yer aldı.
Yayını; Yazı ve Belgeleri Görmek İçin
Sitenin DERGİLER Sayfasını Tık'layın.
Selanik’teki bomba olayı ise, özellikle Gökşin Sipahioğlu’nun Yazı İşleri Müdürü olduğu İstanbul Ekspres’in “ikinci baskısı” ile alabildiğine köpürtüldü ve kitleler tahrik edildi. İlginçtir, olaylar sırasında cüzi bir maaşla gazetecilik yapan Sipahioğlu, kısa süre sonra Fransa’da büyük bir haber ajansı olan Sıpa Press’in sahibi oldu!
6 Eylül’de sadece 4 saat süren olaylar, gazetelerde 2 gün sürmüş gibi verildi. Patrikhane ve Yunan Başkonsolosluğu çok sıkı korunmasına rağmen, oralara saldırıldığı haberleri yayımlandı.
Asıl ihanet, 1960 Darbecilerinin kurduğu Yassıada Mahkemesi’nden geldi. Menderes ve Zorlu’ya duyduğu kinle tutuşan Fuat Köprülü, Yunanistan ve Rumların iddialarını mahkemeye taşıdı. “Ata’nın Selanik’teki evini Menderes Bombalattı, 6-7 Eylül Olaylarını O düzenletti” ihbarında bulundu.
Yassıada Mahkemesi, bir hukuk skandalına imza atıp, 5 Ocak 1961’de, “6-7 Eylül Olaylarını T.C Dışişleri Bakanı ile T.C Başbakanının tertiplediğine” karar verdi. İhbarcı Fuat Köprülü de oğlu Orhan Köprülü, Devlet Başkanlığı kontenjanından Kurucu Meclis Üyeliğine atanarak ödüllendirildi. Hem de 27 Mayıs Darbesi sırasında DP İstanbul İl Başkanı olmasına rağmen!
"Kemalist-Demokrat TÜRKİYE Dergisi" (Bütün Gerçekler ve Bilinmeyenler Burada) 
6-7 Eylül ihanetinin hikâyesi budur işte.
Türkiye, kin ve düşmanlık, darbecilerin öç alma duyguları, menfaat, yabancılara yaranmak gibi sebeplerle Yunan Hançerini kendi bağrına sapladı. O ihanetin acılarını 63 yıldır millet olarak çekiyoruz biz.
Dikkat ettiniz mi, bugün de aynısı yapılmak isteniyor. Bu ülkedeki Erdoğan düşmanları, dışarıyla işbirliği içinde sürekli yeni oyunlar sahnelemeye çalışıyorlar. Aradaki tek fark başaramamaları!

3 Eylül 2018 Pazartesi

ANNAN KIBRIS’TA BARIŞ İÇİN YARARLI ŞEYLER Mİ YAPMIŞTI? "MEHMET ARİF DEMİRER" 2018 YILINDA STRATEJİK ORTAK OLAN RUSYA 27 MAYIS ÖNCESİ NEYDİ?

ANNAN KIBRIS’TA BARIŞ İÇİN YARARLI ŞEYLER Mİ YAPMIŞTI?
Kıbrıs uzmanı bir büyükelçi arkadaşımdan Kofi Annan hakkında aldığım bir e posta iletisini önemsediğim için aşağıda aynen veriyorum:
“Merhum Annan 5 versiyonu bulunan Planının ilk hazırlanış aşamasında Türk tarafından (Ankara ve Lefkoşa) saklı bir şekilde İngiltere'nin KIBRIS Özel Temsilcisi Sir David Hannay kanalı ile doğrudan Rum-Yunan kanadı ile çalışmış ve Türk tarafınıçeşitli emrivakilerle karşı karşıya bırakmıştır.
“3ncü, 4ncü ve nihai olarak 5nci versiyonlarda kerhen Türk tarafının bazı görüşlerini Hannay ve Amerikalıların izin verdiği ölçüde kale almıştır.
“En önemlisi, 24 Nisan 2004 de Referanduma sunulan Nihai Planı taraflaratakdim ederken yazmış olduğu Kapak Yazısındaki (CoveringLetter) kendi taahhütlerine sahip çıkmamıştır. Kapak Yazısında "taraflardan birince reddedildiği takdirde bu Plan yok hükmünde (NullandVoid) olacaktır dediği halde bu taahhüdünün arkasında durmamıştır.
“Ayrıca, Planın Rumlarca reddinden sonra BMGüvenlik Konseyine sunduğu kendi Raporu'nun Rus Vetosunu yemesinden sonra (BM de Genel Sekreterin bir Raporu'nun Güvenlik Konseyinde karara bağlanmadan rafa kaldırılması ve orada kalması fevkalade istisnai bir durumdur) Türk tarafına verilmiş olan sözlerin yerine getirilmesi konusunda hiç bir çaba harcamamıştır....
“Dolayısı ile Sayın CHP Genel Başkanı'nınMerhum Annan'a yöneltmiş olduğu "KIBRIS Sorununun çözümüne ilişkin gayretlerinin" takdiri ile ilgili sözlerinin geçerli hakkaniyet temelinden yoksun olduğu kanaatindeyim.”
Sayın Kılıçdaroğlu’nun, 2017 yılında Ankara – İstanbul Adalet yürüyüşünden kısa bir süre önce Can Dündar ile yaptığı bir söyleşide şöyle bir beyanı olmuştu: “Ulusal değerlerimizi körelten Marshall Yardımlarıdır.”
Başdanışmanı Sayın Recep Cengiz’e Marshall Planı hakkında elli sayfalık bir dosya göndermişve Sayın Kılıçdaroğlu’nun Marshall Planı hakkındaki, son derece yanlış, beyanını düzeltmesini talep etmiştim. Sayın Cengiz’den 21.6. 2017 tarihinde aldığım yanıt şöyle idi:
“Sayın Demirer teşekkür ederim.Dosyaları da aldım.Malum yoğunluğumuzu takdir edersiniz.En uygun zamanda inceleyip size döneceğim.”
Aradan 1 yıl, 2 ay ve 13 gün geçmiş. Dönen-mönen olmadı. Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı’nın Marshall Planı hakkındaki yanlış bilgisi düzeltilemedi.
Bu defa durum daha vahim. Kıbrıs konusu Türkiye’nin hem güvenlik hem de onur sorunu. Kofi Annan, yukarıda büyükelçi arkadaşımın diplomasi üslubu ile açıkladığı gibi Kofi Annan, Rumların ve İngilizlerin hazırladığı bir planı başta % 65 oranında “Yes Be Annem” diyen Kıbrıslı Türkler olmak üzere dünya kamuoyuna ‘Uygun bir Çözüm’ diye yutturmaya çalışmış, kötü niyetli, taahhütlerinin arkasında durmayan ikinci sınıf bir Birleşmiş Milletler bürokratı idi.
CHP Genel Başkanı’nın, eksik ve yanlış bildiklerini kontrol etmeden, bir bilene sormadan (partisinin bir Genel Başkanı emekli ve değerli bir diplomattır) Annan’ın gayretlerini takdir ettiğini açıklaması ve uyarıldıktan sonra bir düzeltme yapmaması yalnız CHP için değil, Türkiye için ciddi bir talihsizliktir.
24 Haziran seçiminden sonra bu partinin durumu bu talihsizliği yansıtmaktadır.
Hiçbir zaman CHP’li olmadım. Olsaydım bugün istifa ederdim ! 
***
2018 YILINDA STRATEJİK ORTAK OLAN RUSYA 27 MAYIS ÖNCESİ NEYDİ? 
27 Mayıs öncesi Türkiye’de önemli gelişmeler olmuştu:
1959 yılı Aralık ayında ABD Başkanı General Eisenhower’in Ankara’yı ziyaret ettiği tarihte T. C. Sağlık Bakanı Dr. Lütfi Kırdar, dört tıp profesörü arkadaşı ile Moskova’da, Sovyet tıp yetkilileri ile Türkiye – Sovyetler Birliği arasında normal komşuluk ilişkilerinin nasıl ve hangi konularda başlatılabileceğini görüşüyordu. Vardığı sonuç: “İlk aşamada,veteriner ilişkileri”
27 Mayıs öncesi Menderes’in katıldığı temel atma törenleri: 6 Ocak 1960’da, tek petrol rafinerimiz 330 bin ton/yıl kapasiteli Batman I iken, Mersin’de 3.2 milyon ton /yıl kapasiteli ATAŞ rafinerisi, 23 Nisan’da 1 milyon ton/yıl kapasiteli İPRAŞ (bugünkü TÜPRAŞ) rafinerisi ile SÜMERBANK’ın çelik boru fabrikası. ATAŞ, ABD ağırlıklı ve %100 yabancı sermayeli, İPRAŞ % 50 ABD ortaklığı, boru fabrikası ise Batı Almanya ile ortak bir yatırım idi. 11 Mayıs’ta Menderes Ankara 1. Noterlikte ERDEMİR yatırımını gerçekleştirecek şirketin kuruluşunu takip etmişti. ERDEMİR, 300 milyon dolarlık bir yatırım idi. Yabancı sermaye,lisansör ve dış kredi ABD’den idi.
1962 yılında Küba füze krizinde kritik işlevi olacak nükleer başlıklı ABD Jüpiter füzeleri Sovyetler Birliği’ne ciddi bir tehdit oluşturacak şekilde İzmir’de konuşlanmışlardı.
İşte bu konumda olan Türkiye, 15 Temmuz tarihinde Başbakan Menderes’in Moskova’ya gideceğini açıklamıştı. Sovyetlerle ziyaret esasları ve tarihi konusunda mutabık kaldıktan sonra Dışişleri Bakanı Zorlu, ABD Büyükelçisini makamına davet ederek kendisine Menderes’in Moskova’ya yapacağı ziyaret konusunda bilgi vermişti.
1960 yılında dünya üçe bölünmüştü:
Batı Bloku: NATO ülkeleri, ABD’ye yakın konumdakiAsya ve Güney Amerika ülkeleri.
Sovyetler Birliği önderliğindeki Komünist blok.
Bağlantısız ülkeler topluluğu. Bu ülkelerin lideri pozisyonundaki kişi Hindistan’ın saygın Başbakanı, Gandi’nin dava arkadaşı,Nehru idi.
DP’nin gazetesi ZAFER’in 19 – 23 Mayıs 1960 manşetleri:
19.5 – “Menderes Demirköprü tesislerini (Barajını) hizmete açtı” Bu barajı kredilendirmediği için 12 Şubat 1954 tarihli bir mektupla Menderes Dünya Bankası’nı Türkiye’den kovmuştu.
20.5 – “Ekselans PanditNehru bugün Ankara’ya geliyor” (Bir NATO ülkesine ilk ziyareti)
21.5 – “Hindistan Başvekili Nehru dün şehrimize geldi, ‘Bu ziyaretten çok memnunum’ dedi”
22.5 – “Türkiye ve Hindistan Sulh Yolunda aynı Azme Sahiptir”
23.5 -“Dünya Durumu, Türkiye ve Hindistan. Türk – Hind Müşterek Tebliği Neşredildi”
24.5 günü Ankara’dan İstanbul’a geçen Nehru aynı gün İstanbul’dan ayrıldı. 27 Mayıs öncesi dört gün Türkiye’de kalmış ve “Bir an önce seçime gidin” demişti.
Gelelim 2018 yılına. 25 Ağustos 2018, Hürriyet’in manşeti: “Rusya Stratejik bir Ortak” Türkiye’nin; bu ortağı yanı sıra, ABD’nin başındaki, Eisenhower’dan çok farklı, daha çok Hitler’e benzeyen, Başkanı ile bir Papaz sorunu ve 466 milyar dolar dış borcu var. Dolar devamlı değer kazanıyor. AB ile ilişkilerinde ise anlamsız ve gereksiz Tam Üyelikte ısrar ederken itibar yitiren 2018 Türkiye’si 1960’dan çok farklı.