ALEYHİMİZE PARLAMENTO KARARLARINI KINAMIŞIZ
ANAYURT Gazetesi Mehmet Arif Demirer 11 Mart 2019
TBMM Başkanı Bülent ARINÇ, 2007 (Kınama Mektubu)
“Tarihin hiçbir döneminde Türk milleti, kendi içinde yaşayan Ermeni vatandaşlarına soykırım yaşatmamıştır.
“16 ülkenin parlamentosu, Türkiye’yi soykırım yapmakla itham eden bir kararı kabul etmişlerdir. Bu karar, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri tarafından büyük bir tepki ve infialle karşılanmıştır. TBMM Başkanı olarak, bu 16 ülkenin Parlamento Başkanlarına ayrı ayrı kınama mektubu gönderdim.
“Bu ülkeler; İsviçre, Polonya, Slovakya, Lübnan, Kanada, Arjantin, Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya, Yunanistan, Uruguay, İsveç, Rusya Federasyonu ve Venezuela’dır”
TBMM Başkanı, Köksal TOPTAN, 2008 (Kibarca ayıplıyor)
“Bilinen tarihi gerçeklere rağmen, bazı devletlerin çarpıtılmış Ermeni iddialarını iç ve dış politika malzemesi olarak kullanmaları ve parlamentolarında ülkemiz aleyhine kararlar almaları düşündürücüdür.
“Türkiye, geçmişin tartışmalı dönemleri hakkında yasama organlarınca kararverilmesinin yanlış olduğu, tarihin tarihçilere bırakılması gerektiği görüşündedir.
“Asılsız Ermeni iddialarına destek çıkan ülkelerin parlamentoları, tarihin siyasi istismar vasıtası olarak kullanılmasında çok ciddi bir sorumluluk yüklendiklerini bilmelidirler…”
TBMM Başkanı, Cemil ÇİÇEK, 2011 (Milletin şiddetli tepkisi. Mazur görmüyor)
“TBMM Başkanı olarak vurgulamak iterim ki, geleneksel dostluk ve ittifak ilişkileri içinde olduğumuz ülkelerin parlamentoları, Türkiye’ye karşı kin ve husumetin yandaşı olmamalıdırlar. Aziz milletimiz,bazı ülkelerin parlamentolarında 1915 olayları üzerine alınan sözde soykırım kararları karşısında çok şiddetli tepki göstermektedir. Türkler bazı mihraklarca, işlemedikleri bir cürümle suçlanmaktadır, bunun mazur görülmesi mümkün değildir…”
YORUMLAR:
BİR -Dostumuz Maduro, Sayın Arınç (“Tarihin hiçbir döneminde Türk milleti, kendi içinde yaşayan Ermeni vatandaşlarına soykırım yaşatmamıştır.”) ile aynı görüşte değil. Altında imzası bulunan 2005 tarihli Venezuela kararının birinci maddesi şöyle:
2007 Yılında kınama mektubu göndermiştik Bay Maduro’ya.
2011 Yılında da işlemediğimiz bir cürümle suçlandığımızı, bunu mazur görmeyeceğimizi ilan etmiştik.
İKİ – 2007 Yılında 16 ülke bizi suçlamıştı. 2019’da ise 28 artı Vatikan.
ÜÇ – 2018/2019 kınamadığımız ve mazur görmeyeceğimiz Maduro’yuhem mazur gördük hem de dost olduk. Bize “tarihte ilk soykırımcı” dediğini de unuttuk.
DÖRT – Ben, bu tür parlamento kararları “çok şiddetli tepki gösteren” milletin bir ferdi olarak, tek başıma, 14 Temmuz 2005 tarihli Venezuela’nınAsambleaNacionalKararının iptali için elimden geleni yapacağım. Her türlü destek için peşin teşekkürler.
GİRİŞ
Bu Dergi 2016
yılında, Türkiye’ye “Biz geçmişimizle yüzleştik, siz de (bizim Papazımız Lepsius’un
yalanlarını kabul ederek) 1915 yılında tarihte ilk soykırım uygulayan ülke
olarak 1.5 milyon Ermeni vatandaşınızı öldürdüğünüzü itiraf edin, olsun bitsin”
diyen I. Dünya Savaşı
müttefikimiz Almanya’ya tepki olarak düşünülmüş ancak yayımlanamamıştı.
Kısa bir süre
önce, 2016 yılında derlediğim, “Türkiye Aleyhinde Parlamento Kararları”
dosyasını gözden geçirirken yeni dostumuz Maduro’nun 2005 yılında Parlamento Başkanı
iken imzaladığı kararı görünce, ‘bir taşla iki kuş’ diyerek Dergiyi, 24’üncü sayfada anonsu yapılan
kitabın bilgilendirme notu olarak, yayımlamaya karar verdim.
Dergi,
basılmadan önce fotokopi ile çoğaltılarak yaklaşık 60 arkadaşıma gönderildi ve
görüş ve önerileri de alındıktan ve gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra basıldı.
Bu Dergi, Türkiye’de hiç kimse ile bir kavga konusu
değildir. Kavga,Türkleri; Hitler’in kullarının Polonya’da yaptıkları insanlık
dışı eylemleri ile aynı statüde (Soykırımcı) gören ve gösterenlerle. Bu kavga
Yerli ve Milli, ama Yerel değil.
Polonya’daki Yahudi İmha Kampları (Genosit Merkezleri,
1941 - 1944)
Auschwitz,
Treblinka,
Belzec,
Sobibor,
Majdanek,
Chelmno.
SONSÖZ:
Kaynakçada bir film var: Im Labyrinthdes Schweigens Filmin
konusu,1959 Almanya’sının başta Auschwitz olmak üzere Polonya’daki soykırım tesisleri
ile ilgili suskunluğu, olayın gerçeklerini gizlemesi. O kadar ki, 1959 yılında
Frankfurt Merkez kütüphanesinde Auschwitz hakkında tek bir kitap yok ve
kütüphane yetkilisi Auschwitz’in adını bile duymamış. O Almanya, Dr. Mengele’yibile
yakalayamamıştı. (Bkz. sayfa 15)
Mehmet Arif
Demirer, 5 Mart 201
MADURO’nun
İMZALADIĞI KARAR 14 Temmuz 2005
Bolivarcı
Venezuela Cumhuriyeti Milli Meclisi
Başkan: Nicolas MaduroMoros
Karar: Bu Meclis, Ermeni halkına, hükümetine ve güçlü ve
gelişmekte olan Ermeni – Venezuela topluluğuna haklı ve gecikmiş intikam
duygularını onaylayan bir karar almıştır.
Resmi Gazete (GACETA OFICIAL) No. 38.230 – 18 Temmuz 2005
İnsanlık tarihinin ilk planlı
ve organize genositinin, 90 yıl önce Pantürkizm ideolojileri kapsamında Genç
Türkler rejimi tarafından Ermenilere karşı uygulandığı ve yaklaşık iki milyon
kişinin öldürülmesi ile sonuçlandığı dikkate alınarak;
Bu tür suçların; bir daha
tekrarlanmaması için, mağdurların insani ve milli haklarının iadesi için, kınanması
ve işleyenlerin de mahkum edilmeleri gerektiği dikkate alınarak;
Bu soykırımın Türk insanlarından ve
dünyanın bütün insanlarından soyutlanması gerektiği dikkate alınarak;
Venezulea Devleti ve halkının, devamlı
olarak terörü, ırkçılığı ve etnik, dini ve siyasi ayrımcılığa karşı olduğu dikkate
alınarak;
Venezulea Devleti ve halkının, devlet
terörü dahil her türlü terör ile devamlı olarak mücadele etmiş olduğu dikkate
alınarak;
Siyasi nedenler ve çıkarlar uğruna bu
genositin inkar edilerek tarihin saptırılmaya çalışıldığı dikkate alınarak;
Milli
Meclisin Kararları
Birinci: Ermeni Halkına, Hükümetine ve
güçlü Ermeni-Venezuela topluluğuna, gecikmiş adalet için insani taleplerine
destek beyanımız;
İkinci: Avrupa Birliği’nden; Türkiye,
Ermeni soykırımını kabul edene kadar Türkiye’nin üyelik görüşmeleri ertelenmesinin
talep edilmesine;
Üçüncü:Bu Karar’ı Ermeni Parlamentosuna
ve Ermeni Dini Yetkililere iletmek üzere bir Komite oluşturulmasına,
Dördüncü: Ermeni Halkı
ile bir Parlamenter Dostluk Grubu oluşturulmasına,
Milli Meclis Başkanlığı, Federal Hukuk Sarayında karar verilmiş,
imzalanmış ve mühürlenmiştir. 14 Temmuz 2005
Nicolas MaduroMoros, Başkan, RicardoGutierrez, Başkan Yardımcısı
NOT: 2004 yılında Venezuela başkenti Karakas’ta T. C.
Büyükelçisi Doğan Akdur
KARAR İNGİLİZCE
July 14, 2005
TheNational Assembly of theBolivarianRepublic
of Venezuela
President: Nicolas MaduroMoros
Resolution: Agreementbymeans of whichthis Assembly
expressestotheArmenianpeople, toitsgovernment,
andtothestrongandgrowingArmenian-Venezuelancommunitytheendorsement in
itsjustanddelayedhumanitarianvindications
OfficialGazette: No. 38.230 of 7/18/2005
Whereas
Thefirstscientificallyplanned, organizedandexecutedgenocide in thehistory of
humanitytookplace 90 yearsago, perpetratedbytheregime of the
"YoungTurks" andtheirideology of "Panturkism",
againsttheArmenian People, involvingtheextermination of almosttwomillionpeople.
Whereas
Crimes of thisnaturemust be denounced in ordertopreventthemfromhappeningagain,
in orderto restore
tothevictimstheirhumanandnationalrightsandtocondemntheperpetrators.
Whereas
ThisgenocidedeservesrepudiationfromtheTurkish People andallthepeoples of
theworld.
Whereas
The People andtheState of Venezuela
havecontinuouslycondemnedterrorismandracial, ethnical,
religiousandpoliticaldiscrimination.
Whereas
The People andtheState of Venezuela fightpermanentlyagainstalltypes of
terrorism, includingStateTerrorism.
Whereas
Duetopoliticalcausesandinterests, there is an
ongoingattempttochangehistorythroughthenegation of thisgenocide.
TheNational Assembly
Resolves
First: ToexpresstotheArmenian People,
totheirgovernmentandtothestrongArmenian-VenezuelanCommunity, support on
theirvalidanddelayedhumanitarianaspirations of justice.
Second: TorequesttheEuropeanUniontopostponeTurkey'smembershipbid,
untiltherecognitionbyTurkey of theArmenianGenocide.
Third: Todesignate a Committee in charge of
deliveringthisresolutiontotheArmenianParliamentandtotheArmenianReligiousAuthorities.
Fourth: To form theParliamentaryGroup of FriendshiptotheArmenian
People.
Given, signed, andsealed, in the
Federal LegislativePalace, headquarters of theNational Assembly, in Caracas, on
the 14th day of themonth of July of 2005.
Nicolas MaduroMoros President, RicardoGutierrez First VicePresident
PedroCarreno Second VicePresidentIvanZerpaGuerrero Secretary, JoseGregorioViana Undersecretary
NOT: Aşağıdaki liste ve yazılar yukarıda
belirlenen adresten alınmıştır. Bazı ülkelerin kararlarının tarihi verilmemiştir.
1915
Olaylarını Almanya ile Birlikte 'Soykırım' Olarak Tanıyan 29 Ülke
'Ermeni Katliamı, Mukatele,
Ermeni Soykırımı, Ermeni Tehciri' gibi birçok isimle adlandırılan 1915
Olaylarını bugüne kadar 29 ülke soykırım olarak tanıdı.
22 Nisan 1965'te kabul edilen yasa ile 1915'te
yaşananları kınayıp ''soykırım' olarak tanıyan ilk ülke Uruguay oldu
ve bir emsal oluşturdu.
Kıbrıs, 1915 yılında yaşananları soykırım olarak
niteleyen ilk ülkelerden biri olmuştu. Geçtiğimiz Nisan (2015) ayında Kıbrıs Cumhuriyeti
meclisi tarafından geçirilen yasayla ‘Ermeni Soykırımı’nı kabul etmemek de suç
oldu.
Arjantin Senatosu'nun
22 Nisan 1998 tarihinde kabul ettiği açıklamada "Senatonun soykırımın her
şeklini kınadığı" ifade edildi. Arjantin Parlamentosu 15 Ocak 2007'de
yürürlüğe giren ve 24 Nisan'ı "Tolerans ve Halklar Arasında Saygı
Günü" ilan eden bir yasayı da kabul etti.
‘Ermeni Soykırımı’nı resmi olarak tanıyan
ülkelerden biri olan Rusya’da parlamentonun
alt kanadı Duma, 1995 yılında aldığı kararla hem‘Ermeni Soykırımı’nı tanıdığını
açıklamış, hem de 24 Nisan’ı soykırım kurbanlarını anma günü ilan etmişti.
Kanada, 1915 olaylarını Parlamentosunda 21 Nisan
2004’de onayladığı bir karar ile resmen 'soykırım' olarak tanımıştı.
Yunanistan Parlamentosu
25 Nisan 1996 tarihinde çıkardığı bir kanunla 24 Nisan'ı "Ermeni
soykırımını anma günü" ilan etti. Yunanistan’da Parlamento’nun kabul
ettiği 'Nefret Suçu Yasası'na göre de Ermeni Soykırımı, Holokost ve Anadolu’da
Hristiyanlara karşı işlenmiş kitlesel suçları inkar edenler veya aşağılayanlar
da üç yıla kadar hapis ve 20 bin Euro’ya kadar para cezasıyla
cezalandırılabiliyor.
Lübnan 1915
olaylarını 'soykırım' kabul eden ilk Müslüman Arap ülkesidir. Lübnan Temsilciler
Meclisi'nin 3 Nisan 1997 tarihli kararında Ermeni çevrelerinin ifadelerine yer
verilip 24 Nisan "Anma günü" ilan edilmiştir.
Belçika'da
parlamentonun üst kanadı 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarını ilk olarak
1998 yılında aldığı bir kararla tanımıştı. 2015 yılında ise sembolik nitelikteki kararla 1915 olayları soykırım
olarak nitelendirilirken, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihsel ve manevi
açıdan bu trajediden sorumlu tutulamayacağı belirtildi.
İsveç Parlamentosu,
1915'te Anadolu'da Ermenilerin yaşadıklarının yanı sıra Asurilere, Süryanilere,
Keldanilere, Pontus Rumlarına ve diğer Hıristiyan azınlıklara karşı soykırım
yapıldığı tespitine yer veren bir tasarıyı kabul etti.
10. İtalya
İtalya Temsilciler
Meclisi'nin 16 Kasım 2000'de kabul ettiği kararla Avrupa Parlamentosu'nun 15
Kasım 2000 tarihli kararına atıfta bulunularak, İtalyan Hükümetine sorunun
çözümüne ilişkin girişimde bulunma çağrısı yapılmıştı. Bununla
birlikte İtalya'da, 'Ermeni Soykırımını' tanıyan ve kınayan eyalet ve
kentler düzeyinde yerel yönetimlerin sayısı 107.
Vatikan 1915 olaylarını ilk kez 2000 yılında
'soykırım' olarak tanımladı. Papa Françis de 2015 yılında Vatikan'da düzenlenen
ayinde, 1915 olaylarını soykırım olarak tanımladı ve açıklamaya tepki gösteren Türkiye, Vatikan büyükelçisini geri çağırdı.
Fransa parlamentosu,
29 Ocak 2001 tarihinde, ''Fransa, 1915 yılındaki Ermeni
soykırımını tanır'' ifadesiyle kaleme alınan bir yasayı
onaylamıştı. Fransa meclisi de 1915 olaylarıyla
ilgili Ermeni iddialarının inkarının suç sayılmasını öngören bir yasa
teklifini 2006 yılında onaylamıştı.
İsviçre Federal
Parlamentosu Ulusal Meclisi 16 Aralık 2003 tarihinde Ermeni çevrelerinin
iddialarını tanıyan önergeyi kabul etmiştir.
Slovakya, “Ermeni Soykırımı'nı'' 2004’te
tanımıştı. Slovakya’nın eski Adalet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Stefan Harabin de “Hangi düzeyde Türk yetkilisi olursa olsun, eğer Slovakya’da Ermeni
soykırımını inkâr ederse, derhal beş yıl hapis cezasına çarptırılacağını”
söylemişti.
2004'te Hollanda parlamentosunda yapılan oturumda
'soykırım' oy çoğunluğu ile tanındı. "Hollanda Hükümetini
Türkiye ile yürütülecek kültürel ve siyasi diyalog çerçevesinde "Türkiye'nin Ermeni Soykırımını
tanıması konusunu sürekli gündeme getirmesini" talep eden bir önerge
de kabul edildi.
Venezuela Ulusal Meclisi 14
Temmuz 2005 tarihinde kabul ettiği kararda Ermeni iddiaları paralelinde
görüşlere yer verildi. Kararda, bu iddialar kabul edilinceye kadar
Türkiye'nin AB üyelik sürecinin
askıya alınması da istendi. İmza: MADURO
Ermeni olaylarını 'soykırım' olarak tanımlayan
Litvanya Parlamentosu, Türkiye’yi de "bu tarihi gerçeği" kabul
etmeye çağırdı.
Polonya Parlamentosu, 19 Nisan 2005 tarihinde, iddiaları
kabul etti. Kararda 1915 olayları mağdurlarının saygıyla anıldığı kaydedildi.
5 Haziran 2007 yılında Şili Senatosu oy birliğiyle
soykırımı tanıyan bir tasarı kabul edip hükümetine BM alt
komisyonunun 1985 tarihli raporunu destekleme çağrısında bulunmuştu. BM'nin söz
konusu raporu "insanlığa karşı yapılan cinayeti gereken bir şekilde
soykırım olarak tanımaya" çağırıyor.
Karar tasarısı Bolivya Dışişleri Bakanlığı
tarafından da kabul edildi. ‘‘Anayasamız ayrımcılığa, insan hakları
ihlallerine, soykırımlara karşı olduğu için biz
Ermeniler ile Kürtleri destekliyoruz, dayanışma ve dostluk elimizi
uzatıyoruz.’’ denildi.
Çek Parlamentosu Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler
Komisyonu, 1915 olaylarının 100. yıldönümünde Ermeni iddialarını
"soykırım" olarak kabul eden bir önergeyi kabul etti.
Avusturya Parlamentosu’nda
bulunan altı grup, 100 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu’nun Süryani, Ermeni,
Pontus Rumlara soykırım yaptığını resmi olarak kabul etti.
Yasama organının üst kanadı Federal Senato’da karar
oybirliğiyle alındı. Karar metninde ‘soykırım kurbanlarının anısının
onurlandığına’ vurgu yapıldı. Ayrıca ‘soykırımdan kurtulup Brezilya’ya
sığınanların ve mirasçılarının ekonomiye ve kültüre yaptıkları katkıya
saygılar’ sunuldu. Dünyada Ermeni iddialarını tanıyan 23’üncü ülke olan
Brezilya’da yaklaşık 40 bin Ermeni kökenli vatandaş yaşıyor.
Suriye Meclisi, Türkiye ile siyasi ilişkilerinin
kötüye gitmesinin ardından Ermeni soykırımı iddialarını tanıdı. Meclis'in
aldığı kararda "Bu tür felaketlerin tekrar etmemesi için bütün ülkelerin
aynı adımı atması "çağrısı yapıldı.(Not: Tarih ???)
Bulgaristan Parlamentosu, 1915 olaylarını
"toplu katliam" olarak nitelendiren kararı kabul etti. Yasa
niteliğini taşıyan kararla 24 Nisan "kurbanları anma günü" ilan edildi.
Lüksemburg Parlamentosu'nun yayınladığı
deklarasyonda Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilere 1915 yılından sonra
yapılan "trajik olayların" bir "soykırım" oluşturduğu
vurgulanmıştı.
“Paraguay Cumhuriyeti Senatosu, Türk-Osmanlı
İmparatorluğu’nun 1915 – 1923 yılları arasında Ermeni halkına uyguladığı
soykırımı tanıyor, insanlığa karşı işlenen bu suçu 100. yılında anıyor”
ifadeleri ile tanımış oldu.
29. Almanya, 2 Haziran 2016
Bunların dışında:Ermeni Soykırımı’nı tanıyan
iç meclisler de bulunuyor. 52 eyaleti bulunan Amerika Birleşik Devleti’nde
44 eyalet; Britanya’da da Galler, İskoçya veKuzey İrlanda; İspanya’da ise Bask ve
Katalan özerk yönetimleri.
TALAT PAŞA, 1 KASIM 1918 TARİHİNDE
TEHCİR OLAYINI ANLATMIŞ
“Ermenilerin tehcir meselesi dahilde ve bilhassa
hariçte harp kabinelerine en çok söz getirmiş olan meselelerden biridir.
“En evvel
söylemek lazım gelir ki, bu tehcir ve taktil
rivayetleri son derece mübalağa edilmiştir.
“Türkleri hiç tanımayan, daha doğrusu pek fena
tanıyan, Avrupa ve Amerika efkar-ı umumiyesinde mezalim sözlerinin ne kadar
ağır tesirler bırakacağını takdir eden Ermeni ve Rum neşriyatı, biri on yaparak
dünyayı gürültüye boğmuştur.
“Bununla vukuatı
inkar etmek istemiyorum. Yalnız hakikati
söylemek, fazla mübalağaları ortadan kaldırmak arzusundayım.
“Şu mübalağalardan sarf-ı nazar olunursa, her halde böyle
bir hayli tehcir vukuatı olmuştur. Fakat Babıali bunların hiçbirinde evvelden
verilmiş bir karar üzerine hareket etmiş değildir. Vukua gelen hadisatın
mesuliyeti her şeyden evvel onlara sebep olan gayr-ı kabil-i tahammül
hareketleri ika eden
unsurlara aittir. Şüphesiz bundan bütün Ermeniler mesul değildir. Fakat
devletin hayat ve mematı
kararını verecek büyük bir harp esnasında ordularının serbest-i hareketini
ihlal eden, arkada isyanlar çıkararak memleketin selametini, ordunun emniyetini
tehlikeye düşüren hareketlere müsamaha edilmemek tabii zaruri idi.
“Erzurum havalisinde ordularımızın harekatını işkal
eden
Ermeni çeteleri, bütün Ermeni köylerinde muavenat
ve himaye buluyorlardı. Başları sıkıştığı zaman gönderdikleri bir haber üzerine
köylüler kiliselerde mahfuz silahları yakalayarak imdatlarına koşuyorlardı.
Ordunun arkasında böyle mütemadiyen hattı ricatımızı kesecek ve cephe gerisi
hidematını
ihlal edecek tehlikelerin bekasına göz yumamazdık. Ordulardan malumat,
vilayetlerden mütemadiyen vuku bulan işarat,
nihayet bu mesele hakkında kati bir tedbir ittihazı mecburiyetini tevlit
eyledi.
“İşte tehcir
meseleleri her şeyden evvel böyle bir zaruret-i Harbiye
neticesinde ittihaz edilmiş tedabirden
tevellüt etmiştir.
“Demek istiyorum ki, her yerde tehcir muntazam bir
şekilde ve yalnız zaruretin icbar ettiği derecede yapılmıştır. Birçok yerlerde
çoktan beri teraküm etmiş adevetler
bu vesile ile infilak ederek katiyen arzu etmediğimiz suiistimallere sebep
olmuştur. Birçok memurlar haddinden ziyade zulüm ve şiddet gösterdiler. Birçok
yerde bigayrıhakkın
birtakım masumlar da kurban oldular. Bunu
itiraf ederim.”
Kaynak: Gürün,
Kamuran, Ermeni Dosyası, TTK, 1983, sayfa 222-223.
OSMANLI
ORDUSUNUN SAVAŞTIĞI CEPHELER VE MÜTTEFİKİ ALMANYA’NIN ÇIKARLARI İÇİN “BAĞLADIĞI”
DÜŞMAN ASKERLERİNİN (EN AZ) SAYILARI
Bu harita 1.
Dünya Savaşı ile ilgili bazı gerçekleri göstermektedir:
1 – Mevcudu
yaklaşık 750 bin olan Osmanlı Ordusu Savaş’ın ilk aylarında önce iki cephede
harekata başlatmıştır: (Aralık 1914 – Şubat 1915)
a.
Kafkasya
Cephesinde Sarıkamış Harekatı (Bu cephede 300 bin Rus askeri bağlanmıştır)
b.
Mısır
Cephesinde Kanal Harekatı (Bu cephede 450 bin İngiliz askeri bağlanmıştır)
Bu durumda
Rusya’ya yardım hedefi de dahil Boğazları ele geçirmek isteyen İngiliz ve
Fransızlar Çanakkale’ye önce savaş gemilerini göndermişler, başarılı olamayınca
Gelibolu yarımadasına yaklaşık 400 bin asker çıkarmışlardır.
Böylelikle
Osmanlı Ordusu, eksik donanımlı yaklaşık 750 bin askerden oluşan birliklerini
Sarıkamış’ta kara, Sinai’da kuma gömdükten ve çok kayıp verdikten sonra son
askerine kadar Çanakkale’de ve diğer cephelerde savaşmıştır.
Haritada
görüldüğü gibi Anadolu 1915 yılı Mart ayından itibaren boştur (askersiz –
erkeksiz).
Müttefikimiz
Almanya’nın önemli bir subayı, Türklerle Beraber Süveyş Kanalı’na başlıklı
kitabın (Leipzig 1938) yazarı Yarbay KressvonKressenstein, kitabın sonunda
haritadaki durumu şöyle teyit etmiştir:
Alman
Genelkurmayı’nın, müttefiki Osmanlı Ordusuna “verdiği görev” Anadolu’yu
boşaltmak pahasına, bir milyon yüz elli bin düşman (Rus, İngiliz ve Fransız) askerini
Avrupa cephelerinden uzak cephelerde bağlamaktı.
Türk askeri bu görevi canını vererek ifa ederken
Nisan ayında Van’da Ermenilerin isyanı başlamış, Mayıs (1915) ayında Ruslar onların
yardımı ile Van’ı işgal etmişlerdi.
Bu şartlar altında düşmanla iş birliği içinde vatana
ihanet ederek savaş esiri durumuna düşen Ermenilerin bölgeden uzaklaştırılmaları
(Osmanlı Devleti sınırları içinde başka yörelere gönderilmeleri, Tehcir) konusu
gündeme gelmişti.
Bu durumu, 3. Ordu Kurmay Başkanı YarbayGuse,
1925 yılında Alman askeri dergisiWissenundWehr’de,
gerçekleri öğrenmek isteyen herkesin kolaylıkla anlayacağı bir şekilde,uzun ve
ayrıntılı bir makale yazarak anlatmıştır: (Önemli bölümleri)
Ermeni
Ayaklanması ve Sonuçları
“Dünya Savaşı
sırasında Ermeni sorunu üzerinde epeyi gürültü yapılmış vekamuoyu çok kez
yanlış bilgilendirilmiştir. Şimdi okuyacağınız araştırmanın temeli herşeyden
önce kendi yaşadığım olaylara dayanmaktadır. Ben dünya savaşının başlamasından Brest kentinde başlayan barış
müzakerelerine kadar 3,5 yıl Doğu’da bulunan Osmanlı ordusunun(3.Ordu, Kafkasya
ordusu) Kurmay Başkanı idim. Görevimin gereği olarak bulunduğum Doğu cephesini,
yöreyi ve yörede yaşayan halkı çok iyi tanıdım. Kaldığım bu uzun süre, bana
olaylar arasındaki ilişkilere derin bir bakış atma olanağı sağladı. Bunun ötesinde, geçtiğimiz yıllarda konuyla
ilgili kayda değer birçok kitabı da okuma fırsatı buldum.
“Tamamı Ermenilerin yaşadığı Ermenistan diye bir
ülke hayatta yoktur. Ermeniler bütün Anadolu'da özellikle Doğu illerinde
dağınık olarak ve diğer etnik guruplarla birlikte özellikle Türkler ve
Kürtlerle birlikte yaşıyorlardı. Bu yörelere giden bir gezgin, şurada burada
mutlaka Ermenileri görürdü fakat hiçbir zaman için kendini Ermenistan'da
hissetmezdi.
“Ermeniler çok iyi çiftçidirler, zanaatçıdırlar(küçük
esnaf) ama bunun ötesinde çok kurnaz tüccardırlar. Türklerden daha uyanık,
girişken ve atılgandırlar…
KÜRTLER VE
ERMENİLER CAN DÜŞMANLARI
“Kürtler, Ermenilerin can düşmanlarıdır
ve genellikle hayvancılık yaparlar. Bunun dışında soygun yapan
haydutlardır. Kısaca köylülerin malını
ucuza kapatan, aracı tefeci tüccar kimliğinin tam tersi bir kimlikleri
vardır. Dışarıya karşı Kürt kahraman
rolü oynarken, Ermeni dindarmış gibi rol oynar. Ermeniler kendilerini
etrafındakilerden güçlü hissettikleri anda canavar kesilirler…
“Çok önceki
yüzyıllarda Ermeniler ve Türkler arasındaki ilişkiler, şimdikinin tam tersine,
dost ve kardeşçeydi. I. Napolyon
zamanında İran'a giden Fransız askeri danışmanlarının anlattıklarına göre,
Ermeniler Türklerin birçok işte kendilerini kayırmalarına seviniyorlardı. Eğer
bu iki millet arasındaki şimdiki düşmanlığı din farklılığına bağlarsanız çok
yanlış bir yargıya varmış olursunuz. Düşmanlık
tamamen milliyet farklılığına dayanmakta ve her fırsatta Türkiye'nin iç
işlerine karışmaya alışmış, İngiliz ve Rusların kışkırtmaları ile ortaya
çıkmıştır…
“1914
yılının Ağustos ayında Erzurum'da Taşnak Partisinin bir kongresi toplandı. Bu
toplantıya giden Türk hükümetinin delegeleri, bir savaş sırasında Ermenilerin
Türkleri tamamen desteklemeleri durumunda kendilerine daha fazla hak ve
özgürlüklerin verileceği sözünü verdi. Ermeniler bunu reddettiler. Bu ret
cevabı bizi Ermenilerin daha o zaman Türklere karşı ayaklanma planlarını
hazırladıkları sonucuna götürmektedir…
“Öte yandan daha seferberlik sırasında askere
alma işlemleri sürerken Ermeni adaylarda Rus silahları bulundu. Ayrıca kurmay
başkanı olduğum doğu cephesi komutanlığına aktarılan bilgiler arasında, Rusya
silahlı kuvvetleri ile Türkiye Ermenileri arasında yazılı bir anlaşmaya
varıldığı biliniyor. Bu anlaşmaya göre
savaş başlar başlamaz Ermeniler, telgraf direklerini ve hatlarını imha etmeyi
ve Rusların cephede ilerlemeleri durumunda Türk silahlı kuvvetlerini arkadan
vuracakları sözünü vermişlerdi. Savaş başlayınca da bu eylemler aynen yapıldı.
“Daha
savaşın hemen başlangıcında1914 yılının Kasım ayında Ruslar Doğu Bayazıt'ın
çevresini işgal ettiler. Bunu fırsat
bilen Ermeniler çevredeki köy ve kasabalardaki Türkleri vahşicekatletti.
SAVAŞTA İLK
VAHŞİ KATLİAM
“Bu durum savaştaki her türlü insanlık kıstaslarını
yerden yere vuran ilk vahşice katliamdır. Bu kıyım kısmen veya tamamen,Ruslar
yanında çarpışan Pastırmacıyan'ın adamlarından oluşan Ermeni çetecilerinin
işidir.
“Yalnız
yine de bu olay karşısında alınan bilgilerdeki çelişkileri de görmek gerekir.
Türkler bu durumu Türkiye'de yaşayan Ermeni çetecilerin Rusların yanına giderek
yaptıkları bir vatan hainliği olarak değerlendirdiler. Öte yandan Rus
birlikleri içinde Rus Ermeni’si askerler de olabilir diye düşünmek, sonuçta
onlar da vatani hizmetlerini yapıyor diye görmek gerekir. Her ne olursa
olsun Türklere çok vahşice bir katliam
yapılmıştır. Bunu Türkiye Ermenileri mi yapmıştır, yoksa Rusya Ermenileri mi
sorusuna şu an için bir yanıt vermek mümkün değil. Fakat bütün bu katliamları,
bu konularda kendine resmi belgeleri toparlama görevi verilen Lepsius'un
istediği gibi Rus Ermenilerine yüklemek çok büyük bir haksızlıktır.Bence insanlığın yüz karası bu katliamın
sorumluluğunu her iki tarafın Ermenileri taşıyor.
“1915 yılının bahar ayları Türkler için
pek şanslı olmadı. Rusların yavaş yavaş ilerlemeye başlamaları ile Ermeni
olayları arttı ve 20 Nisan 1915'te apaçık bir isyana dönüştü. Bu ayaklanma ağır bir Rus saldırısı ile
birlikte başladı. Rus kuvvetleri Erzurum'un kuzey doğusundan çok büyük güçlerle
sınıra yığıldılar, Aynı anda diğer Rus Birlikleri Van yönünde harekete geçti,
18 Mayıs'ta Van'a ulaştı ve daha batıya doğru saldırılarını sürdürdüler.
“Savaş
harekat sahasının tamamının değerlendirilmesi durumunda, Van ayaklanmasını,
öyle Ermenilerin iddia ettikleri gibi, Türk hükümetince olayların elebaşları
diye bir takım kişilerin tutuklanmalarına reaksiyon olarak insanların galeyana
gelmesi, şeklinde açıklamak mümkün değildir.
“Bu ayaklanma önceden hazırlanmış bir
eylemdir.
Zaten
Pastırmacıyan da kendi yazdıklarında bunu itiraf etmektedir. “Bütün uygar ülkelerin silah altına
girdikleri bu günlerde, yalnızca Sırplar, Belçikalılar, Ermeniler gibi bu üç
küçük halk gurubu daha ilk günden itibaren İtilaf devletlerinin yanında savaşa
katıldı.” (İngiliz, Fransız ve Rusların yanında, Almanlar Avusturyalılar ve
Türklere karşı).
Pastırmacıyan
yazısına şöyle devam eder:“Türk
hükümetinin, Ermenilerin düşmanca amaç ve eylemlerini gerçekleştirmelerine
fırsat tanımamak için başlattığı ve bu amaçla önce Ermenileri silahsızlandırmak
için gösterdiği dikkat vealdığı bütün önlemlere rağmen, Ermeniler Anadolu'da yine bir yolunu bulup
düşmanlarına karşı (yörede yaşayan Türklere, Kürtlere ve Çerkezlere) genellikle
başarısız fakat çok ciddi ayaklanma girişimlerinde bulundular. Öyle ki bu
hareketleri bastırmak için 1915 yazında 5 Türk tümeni ve 10.000 Kürt gönüllü
çetecisi görevlendirilmişti. Bu ise Kafkas cephesinde Ruslara karşı savaşması
gereken Türk ordusunun büyük bir bölümünün daha arka hatlarda bağlanması
demekti." Ermenilerin kendileri
Van'daki silahlı güçlerinin sayısını 10.000 olarak vermektedirler.
“Van'daki
Ermeni ayaklanmasının büyüklüğü ve ciddiyeti anlaşılamamış ve önemi de
yeterince vurgulanmamıştır. Bunun belki bir nedeni de Van ve çevresinde çarpışan
hiçbir Alman askeri olmamasıydı. Zaten Kafkas cephesinde sınırlı sayıda görev
yapan Alman subayları(20 civarında), Ermeni ayaklanmasının yukarıda açıkladığım
biçimde Türkleri ne derece zora soktuğunu, gözden kaçırmış olabilirler. Bunda
yörenin coğrafi genişliği, ulaşım ve haberleşme olanaklarının kısıtlılığını da
hesaba katmak gerekir.
“Balkanlar'da
ve Doğu'da yapılan savaşlarda Ordu geri çekilmeye başlamışsa, yöre halkı da
orduyla birlikte yerini yurdunu bırakarak düşmandan kaçmaktadırlar. Bu bir kuraldır.
Bunun nedeni, bu yörelerde kazanan tarafın, hıncını savunmasız yöre halkından
aldığının herkesçe bilinmesidir. Doğu Beyazıt'ta
Türklere yapılan vahşi katliamları dikkate alan Türk halkı, Rusların ilerlemesi
nedeniyle çok kısa sürede yüzbinleri bulan sayıda bölgeyi terk ederek cephe
gerisine kaçmaya başladılar. Geride kalan sivil halk ise ya Ruslar ya da
Ermeniler tarafından ya işkence edildiler ya da vahşice katledildiler.
“Ermeni ayaklanması yukarıda sözünü
ettiğim Rus-Ermeni anlaşma metnine sadık bir biçimde yapıldı. Önce telgraf
hatları tahrip edildi, Rusların harekete geçmesiyle de cephe gerisinde
ayaklanmalar başladı.
“1915
yılının Mayıs ve Haziran aylarında Türk Kafkas(Doğu) cephesinde bir kriz doğdu.
Bu cephenin batıdan gelecek taze birliklerce yenilenerek güçlendirilmesine
imkan kalmamıştı. Çünkü İmparatorluğun
elinde ne var ne yok neredeyse tamamı, çok önemli olan Batı'daki Çanakkale
cephesine kaydırılmıştı. İşte tam bu sıralar Doğu'da başlayan Ermeni
ayaklanmaları ülke için çok korkunç ve tehlikeli boyuta ulaştı. Kafkas cephesindeki vahim durum nedeniyle
Jandarma birlikleri bile cepheye sürülmüştü. Bu ise cephe gerisindeki
güvenliğin tamamen ortadan kaldırılması demekti. Cephe gerisinde acemi asker hazırlık
kışlalarından başka güvenlik gücü kalmamıştı. Bu acemi askerlerin ise bu kadar
geniş anlamda başlayan bir isyana karşı çıkacak güçleri yoktu. İşte bu büyük
tehlike anında insanın kendini Türklerin yerine koymasıgerekmekte. Türk ordu
birliklerinin güçlü oldukları bölgelerde ErmenilerTürklerin gözlerinin içine
baka baka, kendilerinin sadık bir halk olduklarını söylüyorlar, buna karşılık
Rusların saldırısının beklendiği cephenin hemen gerisindeki bölgelerde
Ermeniler canavar kesiliyorlar ve hemen silahları patlatıyorlardı.
“İşte bu duruma karşı ne yapmak
gerekiyordu?
ZARURET-İ
HARBİYE (SAVAŞ) SONUCU ALINAN TEHCİR KARARI
“Duruma
göre tek tek, bölge bölge bekleyelim ve yöredeki Ermenilerin Türk ordusuna
sadık, sözüne güvenilir vatandaşlar olduğunu, bizlere olan düşmanlıklarını
artık bıraktıklarını ispat etmelerini mi bekleyelim? Doğrusunu isterseniz bu istek düşmanla
çarpışmakta olan bir ordudan en son istenecek şeydir. Bu soruya Türk hükümetinin bulduğu yanıt şöyle
oldu: “Ülkedeki Ermeniler tahliye edilecekler.”
“Bu karara karşı olumlu veya olumsuz ne
derseniz deyin, bence bu karar dışında Türklerin kendi yaşamlarını sürdürmeye
yetecek başka bir çözüm yolu bulunabilmesi imkansızdı.
“Öte
yandan Ermeniler bütün Anadolu'da dağınık olarak yaşıyorlardı. Yer değiştirme
eylemi hangi bölgelerde yapılmalı ve Anadolu'nun nerelerine kadar
genişletilmeliydi? Yerlerinden uzaklaştırılan Ermeniler nerelere
gönderilmeliydi? Ermeni ayaklanmaları Anadolu'nun her yerinde çıkmıştı.
Bitlis'te karışıklıklar vardı, Kayseri'de bombalar ele geçirildi, Zeytun'da ve
Halep'te çatışmalar çıkmıştı. Ilımlılığı ile tanınan Cemal Paşa bile artık bu
olayların gerçekten birer ayaklanma olduğu düşüncesindeydi. Zeytun'daki olaylar hakkında Alman
Büyükelçisi de benzerdüşünceleri dile getirerek, olayları kışkırtan ve
çıkaranların Ermeniler olduğunu vurgulamıştır. Halep'teki Alman Konsolosuda
Urfa'daki olaylar hakkında yine aynı görüşleri paylaşmıştır. İstanbul'da
bir komplo ortayaçıkarıldı. (Hükümet darbesi girişimi, Olayların
elebaşları tutuklanır). Düşman donanmasının her an için hemÇanakkale'ye hem de
İskenderun'a aynı anda çıkartma yapması beklenmektedir. (Ruslarda Doğu'da
ilerlemeye başlamışlardır.) Görüldüğü gibi tehlike her yerdeydi. Bu müşkül durum Türk hükümetini mümkün olan
en radikal önlemleri almaya itti ve Ermenileri Anadolu'nun bütününde oturdukları
yerlerden çıkararak Mezopotamya'ya nakletmek istedi.
“Ağustos ayında Ruslar Van'dan
çıkarılarak sınırın gerisine püskürtüldü. Türk ordusunun ilerlemesi Van ve
çevresindeki ve Rus işgali altında bölgelerdeki Ermenilerikorkuttu. Rus ordusu
geri çekilirken, onlarla işbirliği yapmış olan Ermeniler de Rus ordusunun
yanında kitleler halinde göç etmeye başladı. Rusya'ya göç eden Ermenilerin
sayısı 400.000 olarak veriliyor.
“İşte Bunlar
1915 yılının olaylarıdır.
“Yer
değiştirme sırasında, aslında olmaması gereken birçok hadisenin vuku bulduğunu
Türklerin kendileri de itiraf etmektedirler. Bu yüzden birçok kişi ağır
cezalarla cezalandırılmışlardır.Bu esnada birçok devlet görevlisinin kötü
niyetli davrandığı söylenmiştir. Öte yandan yöredeki çeşitli Alman
konsoloslarının verdikleri haberlerde de belirttikleri gibi, birçok Vali
örneğin Erzurum valisi, olanaklar elverdiği oranda bu kişilere yakın ilgi ve
bakım göstermişlerdir. Yine bilindiği
gibi birçok makam Ermenilerin yer değiştirme işlemine de karşı tavır almıştır.
Örneğin von der Goltz, Liman vonSanders, Cemal Paşa, İzmir Valisi gibi kişiler
bölgelerindeki Ermenilerin yer değiştirilmesine izin vermemiş, buna karşılık
tabii ki bu bölgelerde Ermenilerin hiçbir huzursuzluk çıkarmayacağı garantisini
üzerlerine almışlardır. Siz de takdir edersiniz ki, böyle bir sorumluluğu ancak
yukarıda adları verilen çok yüksek derecede makam sahibi kişiler
üstlenebilirler.
“Türk devletinin Ermenilerin kökünün
kazınmasını emrettiği iddia edilmekte fakat bunu kanıtlayacak hiçbir şey ortaya
konmamaktadır. Talat Paşanın katilinin yargılanması sırasında böyle birtakım
belgeler ve çeviriler ortaya konmuşsa da bunları Ermenilerin sonradan hazırladıkları
anlaşılmıştır. Dolayısı ile kanıt niteliği taşımamaktadır.
“Enver Paşa'nın
bir görüşmede yer değişimi sırasında 300.000 Ermeni’nin öldüğünü ifade ettiği
söylenmektedir.
“… düzenli Rus birliklerinin bulunduğu
bölgelerde ipler Rusların elinde olduğu için saldırılar bir vahşet boyutuna
ulaşmamıştır. Rusya'da devrim ile
Kerenski hükümeti devrilince, ordu birlikleri ya çözüldü ya da terhis
edildiler. İşte bu andan itibaren meydan düzensiz Ermeni çetecilerine kaldı ve
Ermeni çetelerinin yaptığı katliam ve vahşetin dizginleri boşandı. Bundan sonra
Ermeniler yalnızca Türkiye sınırları içindeki Türk ve Kürtleri katletmekle
kalmayıp, Rus sınırları içinde yaşayan Türkleri de kesmeye başladılar. Sonunda
1918 yılında Türkler ileri harekata girişerek doğu bölgelerini işgal altından
kurtarıp Kafkasya'ya bile girdiler. Bu
seferde Ermenilere karşı katliamların olduğu haberleri gelmeye başladı.
Ermenilerin Türklere yaptıkları vahşetin, Türklerin Ermenilere yaptıkları
vahşete göre birbirinden geri kalır yanı yoktu. Şimdi de size Türklerin
kayıpları ile ilgili sayılar vereceğim. Karaşemsi'nin belirttiğine göre Rus
işgali ile yerlerinden göç ettirilen Türklerin sayısı 1 Milyon. Bunlardan
ölenlerin sayısı 0.5 Milyon. Ahmet Rüstem'in yazdığına göre Bütün bu olaylar
sırasında Türkler ve Kürtler'den toplam olarak 1,5 Milyon kişi öldüler. Aslında
bana göre bu son sayılar da biraz abartmalı.
“İtilaf
devletleri dünya savaşı boyunca sürekli olarak ve hiçbir yalandan da çekinmeden
bir katliam propagandası yaptı. Bu devletler bir taraftan Ermeni sorununu kendi
amaçları doğrultusunda epeyi sömürdüler, öte taraftan da Ermenilere yapılan
katliamların fikir babası (manevi sorumlusu) olarak Almanya'yı göstermeye
çalıştılar. Bu aptalca bir iddiadır ve
hemen reddedilmesi gerekir. İddia edildiğine göre: Ermenilerin Mezopotamya'ya
yerleştirilmesini Almanlar istemişler. Böylece insanlardan boşaltılmış
topraklara Almanları yerleştirerek Anadolu'yu kolayca kendilerinin kolonisi
haline getirmeyi planlamışlar! - Bu
iddialara, aslında düşman propagandası olduğu için pek şaşmamak gerekir. Fakat işin garip yanı, Alman kamuoyunun bir
bölümünün, müttefik ve silah arkadaşlarımız Türklerin yerine, onların düşmanı
olan Ermenilerin tarafını tutan bir tutum almalarıdır. Bunun nedeni merkezi devletlerin(Almanya,
Avusturya, Türkiye vs) propaganda işine, düşmanlarımız kadar pek vakıf
olamamasıdır.
LEPSIUS YANLIŞ
BİLGİLENDİRMİŞTİR
“Savaş sonrasında Alman kamuoyunun bu konuda aldığı
tavrın oluşmasında, Dışişleri bakanlığının Ermeni sorunu ile ilgili belgeleri
toparlayıp yayınlamakla görevlendirdiği Dr.Lepsius'un büyük payı vardır.
“Şimdi konuyu özetlersek tarafsız bir
kişi konu hakkında şu yargıya varır:
“Ermeniler ayaklanarak savaşa başladılar
hem de başından beri en vahşi bir biçimde ve bizim Avrupa'daki tanımlamamıza
göre uluslararası hukuka aykırı bir biçimde. Türkler de aynen karşılıkta
bulundular. Fakat Türklerin Haag anlaşmasını imzalamadıklarını da hatırlatmakta
yarar var.
“Savaş
sırasında aynen barış sırasında da olduğu gibi, Doğu deyince Avrupalının aklına
önceden pek bir bilgisi olmadığı soyut bir fakirlik ve sefillik gelir. Katliamların nasıl gerçekleştiğini
derinlemesine öğrenmek isteyen bir okuyucu, konu üzerine her iki tarafça da
acınma duygusu yaratma amacıyla yazılmış yeterince kitap ve makale bulabilir.
Yazılanlardan bir yargıya varmak istiyorsak, tek tek olayları değil sorunun
bütününü göz önüne almak gerekir. Ermenilerin çektikleri acılar tabii ki
ağırdı, fakat bunlar başlarına suçsuz yere gelmedi. Ayrıca Türkler de en az
onlar kadar acı çekmek zorunda kaldılar.
“Ermeni
sorunu bizde iç politika malzemesi olarak da kullanıldı. Bu bazı şeyleri
açıklamaya yetiyor. Konuya ön yargılı olarak yaklaşan bir kişi, doğru bir
yargıya varamayacaktır. Konu hakkında gerçekten ciddi bir yargıya varmak isteyen
biri için bu yaptığım çalışma şimdiye kadar birçok kişi tarafından pek
bilinmeyen veya yeterince dikkat çekmemiş pek çok bilgi ve belgeyi işaret
etmektedir. Olayları incelerken müttefikimiz Türklere karşı, düşmanlarımıza
gösterdiğimizden daha katı bir ölçek kullanmamız doğru olmaz. Bir savaş sırasında iki taraf ta aynı
şekilde davranıyor, aynı yönteme başvuruyorsa ve bu konu hakkında bizim görüş
bildirmemiz gerekiyorsa, yerimiz tabii ki kendi görüşümüzü de bildirerek
müttefiklerimizin yanındadır. Kim ki bu görüşü paylaşmaz, o zaman kendine
ben de şunu derim: “Böyle düşünen
insanlarla (halklarla) ittifaklar yapılamaz.”
***
‘SOYKIRIM’IN TANIMI
Birleşmiş Milletler
soykırımın tanımını 1948 yılında kabul edilen ‘Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ ile çizdi.
Örgüte göre soykırım ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir topluluğun tümünü ya da bir bölümünü yok etme niyetiyle:
Topluluk üyelerinin öldürülmesi, Topluluk üyelerine fiziki ya da ruhsal açıdan zarar verilmesi, Topluluğun fiziki varlığını tümüyle ya da kısmen sona erdirecek yaşam koşullarıyla yüz yüze bırakılması, Topluluk içi çoğalmanın engellenmesi;Topluluk bünyesindeki çocukların başka bir topluluğa aktarılması eylemlerinden herhangi birinin işlenmesi durumunda gerçekleştirilmiş oluyor.
ALMANYA SOYKIRIM İÇİN YATIRIMLAR YAPMIŞ, ÖZEL GAZ ÜRETTİRMİŞTİR
Almanya’da, 1933 yılından itibarenYahudiler adım adım önce sivil hayatın dışına itildiler,vatandaşlık haklarından mahrum edildiler ve Savaş’ın başlaması ile özellikle Polonya’da kurulan İmha Kamplarında (‘Vernichtungslager’) katledildiler. Bu öldürme sürecini Naziler, ‘The Final Solution’ (‘dieEndlösung’) olarak tanımlamışlardı. Bu kampların gaz odalarında özel ürettirilmiş siyanit bazlı Ziklon B zehirli gaz kullanıldı.
POLONYA’DAKİ
YAHUDİ ÖLDÜRME KAMPLARI
Auschwitz – Birkenau
Komutan:
RudolfHöss, Faaliyet Süresi: Mayıs
1940 – Ocak 1945
Gaz
Odaları ve Yakma Hücreleri: 1942 başından itibaren 1944 yılı sonuna kadar
Öldürülen
toplam kişi adedi: 450 bin Macar ve300 bin Polonya Yahudi’si + 350 bin diğer
Avrupa ülkelerinden getirilmiş Yahudiler ve Sovyet savaş esirleri
1942
– 1944 döneminde 36 ayda 1 100 000 kişi, ayda 31 bin kişi öldürülebilmiş
Treblinka
En
geniş tesis. 400 x 600 mt
En
yüksek performans: 13 ayda (Temmuz 1942 - Eylül 1943 arası) 900 bin Yahudi.
Kadro:
35 – 40 SS subayı, Ukrayna’dan getirilmiş 120 güvenilir işçi ve ölüleri taşıyan
bin kadar Yahudi.
4
x 8 x 2 mt boyutlarında gaz odasında IG Farben şirketinin ürettiği zehirli gaz
uygulaması.
Belzec
Komutan:
ChristianWirth, Faaliyet Süresi: 17 Mart 1943 – 30 Haziran 1944, 15 ay
Öldürülen
kişi: 600 bin Yahudi (Ayda 40 bin kişi)
Öldürme kampında
ilk üç ay deneme döneminde öldürülen Yahudi sayısı: 80 bin (27 bin/ay)
Sobibor
Komutan:
FranzStangl – Franz ReichleitnerFaaliyet Süresi: 16 Mayıs 1942 – 17 Ekim 1943,
17 ay, Öldürülen kişi: 200 bin Yahudi
Majdanek
Kızılordu’nun ilk ve çalışır durumda 23 Temmuz 1944
tarihinde teslim aldığı kamp. Martyrology Müzesi olarak muhafaza ediliyor.Öldürülen kişi:
130 bin Yahudi.
Chelmno
Faaliyet Süresi:
8 Aralık 1941 – 18 Ocak 1945 Öldürülen kişi: 200 bin Yahudi.Kızılordu, 20 Ocak
1945 günü teslim aldı.
KAMPLAR ÖLDÜRÜLEN YAHUDİ SAYISI
Auschwitz 1 100
000 kişi
Treblinka 900
000 kişi
Belzec 600
000 kişi
Sobibor 200
000 kişi
Majdanek 130
000 kişi
Chelmno 200
000 kişi
Polonya
toplam 3
130 000 Yahudi
Olayın Aktörlerinin en önemlileri:
Hitler, Himmler, Heydrich, Eichmann, Höss ve Auschwitz’de insanlar üzerinde
ölümcül deneyler yapan Dr. Mengele (Bkz. Kaynakça/Film)
ERMENİ
VATANDAŞLARIMIZ BU FOTOĞRAFLAYÜZLEŞMEYE ÇAĞIRIYORLAR
Fotoğraf, yürüyenlerden çok daha az sayıda ellerinde
basit piyade tüfeği ile refakatçi-muhafız rolündeki güvenlik güçlerini
gösteriyor.
Eğer, soykırım bu ise, gelin hemen şimdi, yüzleşelim.
Zaten 1 Kasım 1918 günü Talat Paşa daha ileri giderek, “itiraf ederim”
sözcüğünü kullanmıştı.
Hangi Ermeni (kişi veya kuruluş), “Biz(ler)
yanlış yaptık. Türk’ün en zayıf anında düşmanı Ruslarla iş birliği içinde 20
Nisan 1915’de Van’da isyanı başlattık, ardından Bitlis, Zeytun ve diğer
yerleşim merkezlerine yaydık…” şeklinde bir açıklama yaptı da benim
haberim yok?
Yüzleşecek isek, yalanla değil, yalanı üreten
Lepsius gibi sefil ve rezil yaratıkların yalan beyanlarıile değil, gel gözümün
içine bakarak gerçeklerle yüzleş, eğer yüreğin varsa…
Ben bu kırık dökük piyade tüfeği taşıyan sınırlı ve
az sayıda muhafızlarla 1915-1916’da iki milyon Ermeni’yi öldürebilmiş isem,
müttefikim Almanya’nın subay ve generallerinin gözlerinin önünde; Hitler’in SS
subayları 4 yılda 3 milyon masum Yahudi’yi öldürmek için (bkz. sayfa 15) özetlenen imha kamplarını
boşuna yapmışlar.
1915 Olayları JustinMcCarthy’nin dediği gibi “Genosit
değil Savaş’tı”. ‘Polonya 1941 – 1944’de ise insanlık dışına çıkmış
NAZİ’lerin planlayarak, öldürmek için gerek bina gerekse zehirli gaz yatırımı gerçekleştirerek
yaptıkları katliam, sözcüğün tam anlamı ile, genosit idi.
Bunu dünya kamuoyuna doğru dürüst anlatamamış
olmamızın başlıca iki nedeni var:
Yayınlarımızın hemen hemen tamamı Türkçe.
Venezuela Kararı örneğinde olduğu gibi, aleyhimize
alınan kararları “Yok hükmündedir” gibi klişelerle geçiştiriyor ve Ermeni
propagandasınıhafife alıyoruz. Hep aldık.
Endres’in
yazdıkları ile FelixGuse’nin makalesi incelendiğinde 1919 yılından itibaren
müttefikimiz Almanların Ermeni tesiri altında kaldıkları ve müttefiklikten
adeta düşman statüsüne terfi ettikleri görülmektedir. İlk örnek de Talat
Paşa’nın katilinin yargılanmasıdır.
EK – 1
FRANZ
CARL ENDRES ADINDA BİR ALMAN OSMANLI SUBAYI1912 – 1915 yıllarında Osmanlı
ordusunda görev yapmış bir Alman kurmay subay. Son görevi: Genelkurmay’da
yarbay. 1915 – 1918 Yıllarında üç kitap yayımlamış:
1915
– Türkiye
(dieTürkei), Ülke ve İnsanlarından Görseller ve Notlar(300 sf)
1916
– Türkiye
(dieTürkei) , 215 Fotoğraf ile(30 sayfa + fotoğraflar)
1918 – Doğu’nun
Enkazı (dieRuinedesOrients) Türk Şehir Görselleri
Birinci
kitap 4 baskı yapmış: 1. Baskı, 1915; 2. Baskı 1916; 3. Baskı, 1917 ve 4. Baskı
1918.300 sayfa kitap Türkiye ve insanları hakkında çok ve ayrıntılı bilgiler
içeriyor.
İlk üç baskıdaAvrupa Türkiye’sinde (İstanbul) 150 bin,
Asya Türkiye’sinde ise 1 100 000 Ermeni’nin yaşadığı bilgisi var. AyrıcaErmenilerin
Asya Türkiye’sinde dahi hiçbir yerleşim merkezinde çoğunluk olmadıkları
belirtilmiş, örnek olarak nüfusu 50 bin olan Erzurum verilmiş. Erzurum’da ancak
12 bin Ermeni varmış.
Dördüncü baskıda ise Asya’daki Ermenilerin sayısı 1
100 binden 1 700 bine yükselmiş. İlişkili dipnotta da 1.2 milyon Ermeni’nin
öldürüldüğü bilgisi eklenmiş.
1918 yılının sonunda yayımlanan Doğu’nun Enkazı’nda ise Lepsius’tan aldığı bilgilerlesayı yine
artmış: 1 745 000 ve Tehcir uygulaması sonunda 1 396 000 Ermeni’ninöldürüldüğü iddiası
eklenmiş.Savaş sonrasında sansür
kalktığı için artık gerçekler yayımlanabilirmiş.
Kaynakça:
Alkan
Necmettin ve diğerleri, Türk Alman İttifakı, 914 – 1918, Kronik,
İstanbul, 2018
Chernichenkina,
Natalie. Rus İmparatorluk Kayıtlarında Ermeni Sorunu, 1912 – 1917, Cilt 1 ve 2, Erzincan
Üniversitesi Yayını 2015 ve 2017
Çiçek,
Kemal. The Great War and the Forced
Migration of Armenians, Athol
Books, Belfast, 2012
Endres, Franz Carl. Die Türkei, Münih 1915, 1916, 1917
ve 4. Baskı 1918
Gürün, Kamuran. The Armenian File, Bilgi Yayınevi, Ankara,
2012
McMeekin, Sean.The Russian Origins of the First World War, Harvard
University Press, London, 2011
Schreiner, George Abel. From Berlin to Baghdad, Behind
the Scenes in the Near East Harper, New York
Auschwitz Concentration Camp,Wikipedia
The Mass Extermination of Jews in German Occupied
Poland Hutchinson,
New York
Treblinka Death Camp History,
Wikipedia
Belzec Extermination Camp, Wikipedia
Sobibor Extermination Camp, Wikipedia
KonzentrationslagerMajdanek, Wikipedia
Chelmno Extermination Camp, Wikipedia
German Camps in Occupied Poland during WW2, Wikipedia
History of Jews during WW2, Wikipedia
War Crimes in Occupied Poland during WW2, Wikipedia
The Holocaust in Poland, Wikipedia
History of Jews and Judaism in Poland, Wikipedia
NAZI Concentration Camps, Wikipedia
Extermination Camp, Wikipedia
EK -2
ALMANYA
1921, TALAT PAŞA SUİKASTI ve KATİL TEHLİRİYANDAVASI
Suikast:
15 Mart 1921 -Yer: Berlin
Duruşma. 2 ve 3
Haziran 1921 -Tanık: Papaz Lepsiıus - Karar: Beraat
Dava, Talat
Paşa’yı öldüren Ermeni Tehliriya’nın yargılanması yerine Ermeni Soykırım
iddialarının sorumlusu olarak gösterilen Talat Paşa’nın ve Tehcir Kararı’nın
yargılanmasına dönüştürülmüştür.
Hatırlayalım:
vomKressenstein Savaş’ta ‘Müttefik’ Türkiye’ye verilen görevi açıklamıştı:
“İşte böylece
Türk müttefikimiz harbin sonuna kadar kendisine verilmiş olan vazifeyi – büyük
düşman kuvvetlerini bağlamak vazifesini – ifa etmişti.”
1921 yılında
Türkiye’nin bu görevi sona ermişti. Artık Almanya; Türk (Osmanlı) ordularını
yukarıda özetlenen görevi ifa etmek üzere uzak cephelerde savaşmak üzere
harekat planlarını yapmak suretiyle Rus askeri birlikleri ile iş birliği
yaparak ayaklanan Ermeni dostları için Anadolu’yu isyan faaliyetlerine uygun
bir konuma getirdiğini tamamen unutarak, başta BronsartvonSchellendorf ve
FelixGuse olmak üzere vicdan sahibi birkaç Alman .Subayının yazdıklarını da hiç
dikkate almadan, Türkleri tarihte ilk soykırımcı (Hitler’in ilham kaynağı),
Ermenileri de soykırım mağduru göstermek rolünü benimsemiştir. Tehliriyan davası, uzman tanık Lepsius
beyanları ve beraat kararı ile Alman yargı sisteminin yüzkarasıdır.
Savaş sonrası
Almanya’da bu kadar kısa bir süre içinde böyle dramatik bir değişiklik,
müttefiklikten düşmanlığa, yıllar sonra alacağı 2 Haziran 2016 tarihli
Bundestag Kararına da yansıyacaktır.
BronsartvonSchellendorf’unDeutscheAllgemeineZeitung’a(DAZ)
gönderdiği Yazı
“Tehliriyan Davasında, konu üzerinde bilgisi ve
yetkisi olmayanlar ile hikayeleri sadece duymuş olan tanıkların ifadeleri
alınmıştır. Olayı yaşayan görgü tanıkları davaya çağrılmamışlardır. Neden,
Ermeni olaylarının olduğunda, bu dava için son derece önemli bir rol oynayan,
olayların mekanlarında resmi olarak görev yapmış Alman subaylarının ifadeleri
alınmıyor?
“Bu kişilerin
adları mahkemeye sunulmuş ve bazılarının ise mahkeme tarafından görgü tanığı
olarak ifade vermeleri için hazırlanmaları talep edilmiştir. Ancak netice
itibarı ile hiçbiri mahkeme karşısına çıkartılmamışlardır. Böylece, elimde
olmayan nedenlerden dolayı kaçırdığım, bu tanklık görevimi yerine getirip,
hakikatlerin su yüzüne çıkarılmasında yardımcı oluyorum. Bunun bu kadar geç
gerçekleşmesinin nedeni malzemeyi ancak teker teker toparlayabilmemden
kaynaklanmaktadır.
“Bir suikasta
kurban gitmiş ve baş vezirin üstüne yıkılmış olan sözde Ermen soykırımını
anlamak için geçmişe dönmek lazım.
“Ermeni
vahşetlerinin kökleri çok eskiye dayanır. Ermeniler ve Kürtler Rusya, İran ve
Türkiye sınır bölgesinde yan yana ve iç içe bir şekilde yaşamaya
başladıklarından beri bölge halkı üzerinde sürekli bir Ermeni bakısı olmuştur.
“Kürt, göçebe ve
hayvan sahibi iken, Ermeni çiftçi, zanaatçı veya tüccardır. Kürt, okul eğitimi
almamıştır, paranın kullanımını tam olarak bilmemektedir ayrıca faizin yasak
olduğuna inanmaktadır. Ermeni, tüccar olarak Kürt’ün bu deneyimsizliğinden
vicdansız bir şekilde yararlanıp avantajlı bir konum elde etmektedir. Kürt,
aldatıldığını anlayarak Ermeni’ye karşı güveni sarsılır ve işte size Ermeni
vahşeti! Dini farklılığın bu olaylarda asla bir neden teşkil etmediğini
özellikle vurgulamak gerekir.
“Ermeniler,
Büyük Savaş sırasında Türkiye’nin doğu sınır bölgelerinde tehlikeli bir
ayaklanma başlattıklarında bu eski anlaşmazlık tekrar alevlenmiştir; bahsi
geçen ayaklanma için belli bir neden yoktur, zira (Batılı) ‘Güçlerin’
Türkiye’den yapmasını istedikleri reformlar işe yaramaya başlamışlardı.
Ermeniler, Parlamentoda koltuk, seçme hakkı ve hatta bir ara Dışişleri Bakanı
pozisyonuna sahiptiler. Devletin bütün diğer halkları gibi onlar da eşit sosyal
ve siyasi haklara sahiptiler. Yaşadıkları coğrafyadaki huzur Fransız generali
Baumann tarafından eğitilmiş Jandarma ile sağlanıyordu.
“Ermenilerin yaşadığı bütün bölgelerde, ele
geçirilen basılmış ilanlar, kışkırtıcı broşürler, silahlar, cephane,
patlayıcılar v. b. toplamı ayaklanmanın üçüncü bir taraftan hazırlandığını
kanıtlamaktaydı; Rusya’nın bu ayaklanmayı kışkırttığı, desteklediği ve finanse
ettiği apaçık ortada idi. İstanbul’da yüksek derecedeki subay ve devlet
memurlarına yönelik bir kumpas o dönemde ortaya çıkartılmıştı.
“Silah altına
alınabilecek Müslümanlar zaten Türk ordusunda oldukları için, Ermeniler
kendilerini savunamayan toplum arasında korkunç bir katliama girişmekte
zorlanmadılar. Çünkü sadece Rusya cephesi ile Doğu’daki Türk ordusunun
arkasından ve yanından saldırmakla kalmayıp o bölgelerdeki Müslüman
toplulukların da köklerini kurutmuşlardır. Bir
görgü tanığı olarak ben, Ermenilerin yaptıkları vahşetin boyutunun Türklerin
sonradan suçlandığı sözde Ermeni vahşetinden kat kat beter olduğunu belirtmek
istiyorum.
“Cephe
arkasındaki bağlantılarının zarar görmemesi için ilk olarak Doğu’daki Türk
ordusu olaya müdahale etmiştir. Ama bütün gücünü cephedeki Rus üstünlüğüne
saklaması gerektiğinden ve isyan, imparatorluğun uzak köşelerine de
yayıldığından, başkaldırıyı bastırmak için Jandarmaya baş vurulmuştur.
“Her düzenli
devlette olduğu gibi Jandarma, İçişleri Bakanlığına bağlı idi ve zamanın bakanı
Talat olduğundan, gerekli talimatları o vermeliydi. Ordunun cephe arkasındaki
hassas bağlantıları büyük tehdit altında olup, Müslüman halk Ermenilerin
vahşetleri karşısında umutsuzluğa kapılmıştı, bu yüzden acele hareket
edilmeliydi. Bu kritik durumda Bakanlar Kurulu, Ermenilerin devlet için bir
tehlike arz ettiklerini açıklayıp, onları ilk olarak sınır bölgelerinden
uzaklaştırmaya yönelik zor bir karara vardı. Savaştan uzak, nüfus yoğunluğu az
ve verimli toprakları olan Kuzey Mezopotamya’ya yerleştirileceklerdi. İçişleri
Bakanlığı ve ona bağlı Fransız General Baumann tarafından meslekleri için özel
olarak yetişilmiş Jandarmanın tek görevi bu kararın yerine getirilmesini
sağlamaktı.
“Talat, dengesiz
ve intikam peşinde olan bir katil değil, uzun vadeli düşünen bir devlet adamı
idi. Onun gözünde Anadolu’daki Ermeniler, her ne kadar şimdiki durumlarında Rus
ve Rus Ermenileri tarafından galeyana getirilmiş olsalar da barış zamanlarında
son derece yararlı vatandaşlar idi. Rus etkisi ve Kürt anlaşmazlıklarından
uzak, bu yeni, verimli ve gelecek vaat eden topraklara çalışkanlıkları ve
zekaları sayesinde yeniden hayat vereceklerini umuyordu.
“Talat, ayrıca
dış basının Ermenilerin sınır dışı edilişini Türklere karşı sözde bir
‘Hristiyan Avı’ propagandası için kullanacaklarını önceden görmüştür ve bundan
dolayı her türlü şiddetten uzak durmak istemiştir. Haklıydı ! Talat’ın korktuğu
başına gelmişti. Propaganda devreye
girdi ve gerçekten de yurtdışında bu aptallığa inanılması sağlandı !Düşünülmeli
ki, bu olaylar Hristiyan devletleri ile yakın müttefik olan, ordu bünyesinde
çok sayıda Hristiyan subay ve asker barındıran bir ülkede oluyor güya.
“ŞİMDİ
TEHCİR OLAYINA DEĞİNMEKİSTİYORUM”
“Türk
imparatorluğunda, büyüklüğünden kaynaklanan ve yetersiz alt yapısı yüzünden,
vilayetler
merkezden bir nevi bağımsızlardır. Örneğin Osmanlı valileri bizim başkanlardan
daha fazla yetkiye sahiptirler. Buna dayanarak kendi bölgelerinde gelişen
olayları İstanbul’a nazaran daha iyi değerlendirebildiklerini savunurlar. Onun
için bazen İçişleri Bakanlığı’nın emirleri istenildiği gibi yerine
getirilmiyordu.
“Binlerce
Müslüman mülteci dışında aynı sayıdaki Ermenileri, iskan bölgesine ulaştırıp,
onları besleme, onlara barınak sağlamak gibi alışılmadık ve zor olan bu görevi
yerine getirmek, az sayıdaki eğitimsiz memurların güçlerini aşıyordu. İşte
burada Talat büyük bir özveri ve her türlü imkanları kullanarak olaya el attı.
Onun tarafından valilere ve Jandarmaya gönderilen emirler hala mevcut
olmalıdır. İçişler Bakanlığı’nın Savaş Bakanlığı’na yolladığı birçok yazışmada,
ki, ben görevim gereği bunların varlığından haberdardım, ordudan acil yardım
isteniyordu. Askeri durum el verdikçe bu çağrıya kulak verildi. Ordu,
kendisinin bile eksikliğini hissettiği gıda, taşıt, barınak, doktor ve tıbbi
teçhizatları yardıma sunmuştu. Ne yazık ki, bütün çabalara rağmen binlerce
Müslüman göçmen ve tehcir edilen Ermeniler yürüyüşün zorluklarına dayanamayıp ölmüşlerdir.
“Burada böyle
durumları önceden tahmin edip, tehcire gidilmemesi kararına varılabilir miydi,
sorusu akla geliyor. Türk göçmenlerin Ermeni vahşeti karşısındaki haklı
korkuları yüzünden, kendilerinin durdurulmasına izin vermeyecekleri zaten bir
gerçekti. Ayrıca Ermenilerin ayaklandıkları bölgelerde devlet tarafından
uzaklaştırılmaları gereğini onaylamak lazım ! Ayrıca bunun da sonuçlarına
katlanmak gerekiyordu !
“Şimdi, günümüz
Almanya’sının durumunu ele alalım. Eğer
şu talimatları verebilecek yetkiye sahip bir bakanlık olsa idi ve, ‘Bütün
Polonyalı İsyancılar Oberschlesien’den uzaklaştırılıp tutsak kamplarına
götürülecekler!’ ya da “Bütün şiddet yanlısı komünistler gemi yolu ile Sovyet
Rusya kıyılarına bırakılacaklar !” şeklindeki emirler çıkarsaydı, bütün Almanya’dan
mutluluk çığlıkları yükselmez miydi?
“Belki
Tehliriyan davasındaki yargıçlar kendilerine bu soruları iyice sorarlar. İşte o
zaman Ermeni isyanındaki sert tedbirlere yeni bir bakış açısından
bakabileceklerdir. Talat, askeri kanat tarafından dile getirilen ‘Akdeniz’deki
bütün Yunanlıların sınır dışı edilmesini’ içeren isteğe karşı direnmiştir çünkü
orada “sadece casusluk’ yapılıyordu. Ermenistan’daki gibi tehlikeli bir
ayaklanma akla yatkın olmasına rağmen gerçekleşmedi. Talat bir devlet adamı idi,
bir katil değil !
“ŞİMDİ ERMENİ
OLAYLARINI ANLATALIM”
“KÜRTLER ile başlıyorum. Kürtler, bu ender hatta
belki de asla yine tekrarlanmayacak fırsatı değerlendirip nefret ettikleri ve
Müslümanlara karşı o kadar vahşet olaylarına girişmiş olan Ermenileri, yürüyüşleri
sırasında soyup, gerektiğinde de öldürmüşlerdir. Ermenilerin çile yolculuğu bir
çok gün ve hafta boyunca Kürt yerleşim bölgelerinden geçiyordu ! Mezopotamya’ya
başka bir yol yoktu.
“Ermeni
topluluklara, bölük halinde eskort eden Türk Jandarmalarının davranışları
hakkındaki duyumlar birbirinden değişiktir. Bazen Ermenileri Kürt çetelere
karşı kahramanca savunmuşlardır. Bazen de onları bırakıp kaçtıkları
söyleniliyor. Ayrıca ya Kürtler ile iş birliği yapıp ya da kendi başlarına
Ermenileri öldürüp soydukları birçok kez iddia ediliyor, yüksek mevkilerdeki
emirler doğrultusunda böyle hareket ettiklerine dair bir kanıt
gösterilememiştir.
“Talat bu
olaylar için sorumlu tutulamaz; bu gelişmeler kendisinden 2000 km uzaklıkta
gerçekleşti ve daha önce değinildiği gibi Jandarma savaş başlayana kadar sadece
Fransızlar tarafından bir eğitim görmüşlerdi.
“Türk subayların
Ermenilerden yararlandıkları da inkar edilemez ama üstler böyle vakıalardan haberdar
edilince hemen sert cezalara başvurulmuştur. Diyelim Doğu Ordusunun kumandanı
Vehip Paşa bu nedenlerden dolayı iki subayı, askeri bir mahkemede yargıladıktan
sonra kurşuna dizdirtmiştir.
“Enver Paşa
Ermenilerden yararlanan Halep valisi bir Türk generali anında görevden alarak,
uzun bir hapis cezasına çarptırarak cezalandırmıştır. Bu örneklerin Ermeni
olaylarının istenilmediğini kanıtlayacağını düşünüyorum. Ama Savaş vardı ve gelenekler vahşileşmişti. Fransızların bizim
tutsaklara ve yaralılara yaptıkları vahşilikleri anımsatmak isterim.
“Duyduğuma göre
öldürülmüş büyük vezir dışında Enver Paşa da Alman mahkemesi tarafından
saldırıya uğramış. Enver, ana vatanını tüm kalbi ile sevmektedir.
“O, yetenekli ve
çok defalar şahit olduğum örneği görülmemiş cesarete sahip onurlu bir askerdir.
Onun sayesinde Türk ordusunun yeniden yapılanası mümkün oldu ve ezici üstün bir
güç ile Onun ruhunu içinde barındırmıştır, bugün bile hala vatanı için
savaşıyor bu ordu.
“1913 yılından
1917 yılına kadar Türk ordusunun Genelkurmay rütbesinde görevim gereği bu iki
adam ile ilişkisi olmuş olan benim dışımdaki hiçbir başka Alman subayı onun ve
arkadaşı Talat Paşa hakkında bir karara varmaya yetkili değildir.
“Talat Paşa
vatan sevgisinin kurbanı olmuştur ! Umarım zamanı geldiğinde Enver Paşa
vatanını yeni bir güce getirmekte başarılı olur !
“Bu iki adamın
zor zamanlarda bana tüm güvenlerini, diyebilirim ki, arkadaşlıklarını, hediye
etmeleri benim için onurlu bir anıdır.”
***
BronsartvonSchellendorf,
gazetede yayımlanan bu beyanını 1 Ağustos 1921 tarihli Liwa el Islam dergisindetekrarlamıştır.
Aşağıda giriş bölümünü
veriyorum.
“Mahkeme katilin
akli dengesinin yerinde olmadığını açıkladı fakat aynı katilin fantezi dolu
ölüm hikayelerinigerçekçi
buldu. Garip, çok garip.
“Ya olaylarla
fazla ilgisi olmayan ya da şahit olduklarını söyledikleri hikayeleri sadece
‘kulaktan duyan’ kişiler şahit olarak dinlendiler. Gerçekleri gözleriyle görmüş
olan tanıklar davet edilmediler. Tesadüfen mi yoksa kasıtlı olarak mı?
“Savunma
tanıkları hakkında, ‘kendilerine verilen görevi yerine getirdiler’in dışında
söylenecek fazla bir şey yok. Zaten onun için de para almışlardı…
“Belki de
okuyucu böyle bir yargılamanın Afrika’da Liberya gibi zenci bir ülkede olduğunu
düşünüyordur. Hayır. Bu yargılama yeni
Almanya’da, bir Alman Mahkemesinde oldu: Dava, İranlı bir Ermeni’nin,
Almanya’nın sadık müttefiki bir başbakanı ‘siyasi nedenlerle’ katletmesi
hakkında idi…
“Bu davanın yeniden görülmesi söz konusu değil…Ben
bu beyanım ile benim bir kusuruma dayalı olmadan yerine getiremediğim şahitlik
görevimin gereği olarak gerçekleri açıklamış oluyorum.”
YORUM: 2.6.2016
Bundestag Kararını onaylayan Alman Parlamenterler ve onları alkışlayanlar,
şerefli bir Alman subayının bu feryadını duymalıdırlar eğer zerre kadar vicdan sahibi
iseler. Birinci Dünya Savaşı’nın önemli bir generali, 1921 yılında “Yeni
Almanya” diyor ve Alman Mahkemesinin o tarihte Kara Afrika ile aynı
seviyede olduğunu söylüyor. İşte savaşta müttefikimiz Almanya bu: 1921 yılında katilleri
beraat ettiren Ermeni taraftarı.
EK – 3
BUNDESTAG’ın 2 Haziran 2016 tarihinde kabul ettiği tasarı "CDU/CSU,
SPD ve Birlik 90/Yeşiller'in Alman Meclis'ine sunduğu tasarı önergesi 1915-1916 Döneminde Ermenilere ve diğer Hıristiyan Azınlıklara dönük Soykırımı Hatırlama ve Anma
I.
Almanya Federal Meclisi şu noktaları saptar:
Almanya Federal Meclisi, yüzyıl önce
Osmanlı İmparatorluğu'nda başlayan, Ermenilere ve diğer Hıristiyan azınlıklara yönelik tehcir ve katliamların kurbanlarının anısı önünde saygıyla eğilir.
Parlamento, o dönemin Jöntürk yönetimi tarafından yapılan ve
Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki Ermenilerin neredeyse tamamen yok edilmesine sebebiyet veren eylemlerinin yasını tutar. Aynı dönemde keza başka Hıristiyan toplulukların mensupları, özellikle de Süryani ve Keldaniler de tehcir ve katliamlara maruz kalmıştı…
II. Federal Meclis, hükümeti şu noktalarda göreve çağırmaktadır:
-
Almanya Federal Meclisi'ndeki, 100. yıldönümüne denk gelen 24 Nisan 2015'teki tartışmanın ruhuna uygun olarak 1915-1916 döneminde Ermenilerin tercihi ve nerdeyse topyekûn imhası, keza Alman İmparatorluğu'nun rolü konusunda geniş ve kamuya açık bir yüzleşmeye katkı sağlamak.
-
Türkiye tarafını, o dönemin tehcir ve katliamları ile açık bir şekilde yüzleşmeye teşvik etmek ve böylelikle Ermeni halkı ile barışmak için gereken zeminin temelini atmak.
- Geçmişin ele alınması aracılığıyla Türkler ve Ermeniler arasında yakınlaşma, barışma ve tarihi suçun affının sağlanması konusunda çalışmaya devam etmek.
- Türklerle Ermeniler arasında görüş alışverişi, yakınlaşma ve tarihin incelenmesine katkı sağlayacak
Türkiye'deki ve
Ermenistan'daki bilim, sivil toplum ve kültür etkinliklerini desteklemeye ve eldeki tahsisat çerçevesinde maddi katkı sağlamaya devam etmek.
- Barışmanın ve Türk-Ermeni ilişkilerinin fazlasıyla gecikmiş iyileştirilmesi çalışmasının ilk adımı olarak
Türkiye ve
Ermenistan'ın tarihi olaylarla yüzleşmesini aktif bir şekilde desteklemek; örneğin bilim insanları için burs sağlamak ya da her iki ülkeden tarihin aydınlatılması ve barışma amacıyla çalışan sivil toplum örgütlerine yardımcı olmak.
- Türk ve Ermenistanlı
hükümet yetkililerini, iki ülkenin devletler arası ilişkilerine yönelik hali hazırda donmuş durumda bulunan normalleşme sürecini ilerletmeye teşvik etmek.
-
Türkiye ve
Ermenistan hükümetlerini 2009'da imzalanan ve tarihi bilimsel yöntemle ele alacak bir komisyonun kurulması, diplomatik ilişkilerin yeniden başlaması ve ortak sınırın açılmasını öngören protokolün onayı için ikna etmek…
Berlin,
VolkerKauder,
GerdaHasselfeldt ve Partisi
Thomas Oppermann ve Partisi
KatrinGöring-Eckardt,
Dr. AntonHofreiter ve Partisi
NOT Çeviri, AGOS gazetesinden Karin Karakaşlı tarafından yapılmıştır.
YORUM: Papaz Lepsius’un yalanlarına (“Ermenilerin neredeyse tamamen yok edilmesi”) dayalı bir parlamento kararı. Kararı alan ülkenin 1941 – 1944 yılları arasında Polonya’da yaptıkları 15. Sayfada özetlenmiştir.
SONUÇ
Bu derginin
muhatabı kim? Beni gerçekdışı iddialar (insanlık tarihinin ilk planlı ve
organize soykırımını uygulamak) ile katil ilan eden 29 ülkede alınan parlamento
kararlarına karşı mutlaka bir şeyler yapmak isteyen (benim gibi) herkes.
1915 Tehcir
Kararı uygulamasını ülkeden ayrılmadan birkaç saat önce Talat Paşa açıklamış:
“zaruret-i
harbiye neticesi ittihaz edilmiş tedabir”
Alman yarbay ve
hukuk doktoru FelixGuse ile vonSchellendorf Paşa’nın yazdıkları ve 1921, 1925
yıllarında Almanya’da yayımlanan yazılar ile yazmakta olduğumuz İngilizce
kitapta (Bkz. Sayfa 24) yer alacak Rus arşiv belgeleri açıkça göstermektedir:
Tehcir Kararı’ndan önce başta Van bölgesi olmak üzere Ermenilerin eylemleri
(isyanlar, düşman askerleri ile iş birliği, milli ordunun zaafa uğratılması,
Türklerin ve Kürtlerin öldürülmeleri vd.) sonucu alınan Tehcir Kararı
uygulaması ile B.M. tarafından tanımı kabul edilen (sayfa 14 ) Soykırım, hiçbir
şekilde kıyaslanamayacak, çok farklı olaylardır. 1915 yılında Tehcir
uygulamasında kesinlikle öldürmek hedefi yoktu. Olsa idi, zorunlu göçe gerek
kalmadan mahallinde yapılırdı. VonSchellendorf Paşa, Tehcir uygulamasının
sorunsuz yürütülebilmesi için Türk yetkililerinin aldıkları tedbirleri
açıklamıştır: Göç sürecinde Ermenilere gıda, taşıt, barınak, doktor ve tıbbi
malzeme yardımı sunulması.
Genosite
gelince: 13’üncü sayfanın karşısındaki fotoğrafa bakınız. Ölüm tehdidi
altındaki anne ve oğlu (ki, kısa bir süre sonra hunharca öldürüleceklerdir) ile
Van’da düşman ve işgalci Rus askerleri ile iş birliği yapan, insanları öldüren
Ermeni gönüllüleri arasında ortak ne var ki, Tehcir uygulaması da soykırım
olarak tanımlanabilsin?
Soykırım 15’inci
sayfada özetlenmiş, 12 – 13’üncü sayfaların karşısındaki fotoğraflarda ayrıca
gösterilmiştir.
Tehcir
uygulaması ile Almanların Polonya’daki kamplarda gerçekleştirdikleri katliamı
aynı sözcükle (Genosit) tanımlayan 29 ülke ve kuruluş bu kararları alırken onlara
ileri sürdükleri iddiaların son derece absürt olduğunu nasıl gösterememişiz?
Belki
aşağıda vereceğim tablo ortaya koyduğum soruların cevabını (kısmen de olsa)
vermektedir:
Bizim yazarlarımızın (akademisyenlerin,
araştırmacıların, gazeteci-yazarların) yayınları % 90 oranında Türkçe iken
Ermenilerin yayınları % 99 oranında İngilizce.
Bu
dergi, önemsediğimi peşinen belirttiğim konuya (yabancı ülkelerde alınan
parlamento kararları) yeni bir bakış açısı getirmektedir. Şöyle ki, 24’üncü
sayfada yayımlanacağını duyurduğum kitap İngilizce olarak Venezuela kararının
revize ve iptal edilmesini talep edecektir, gerekli tüm belgeleri ortaya
koyarak.
Kitap,
Ankara’da Venezuela büyükelçiliğine 175 adet teslim edilecektir. 10 adet devlet
başkanı, 165 adet de parlamento başkan ve üyeleri (164 milletvekilleri var)
için. Büyükelçiliğe ön bilgi yazısı sunulmuştur. Sonuç alındığı takdirde diğer
28 ülke ve kuruluşa Venezuela iptal kararı emsal gösterilerek benzer talepte
bulunulacaktır. Alınmadığı takdirde yılmadan devam.
SONSÖZ:
Tehcir uygulamasında kaç Ermeni hayatını kaybetti? Bu konu Morgentahu ve
Lepsius gibi yalancı yazarların sayesinde istismar edilmiş, öldürüldüğü iddia
edilen Ermenilerin sayısı da abartıla abartılan en son Maduro’nun imzaladığı
kararda iki milyona yükseltilmiştir. Gerçek iseyolda çeşitli nedenlerle
ölenlerin sayısının 200 bini aşmadığıdır.
Mehmet
Arif Demirer, Makine Yüksek Mühendisi (Cambridge Üniversitesi, 1961)
KİTAP ANONSU
İKİNCİ DÜNYA
SAVAŞI’nda Türkiye’nin tarafsızlığı hakkında 2017 yılında yayımlanan
kitabın
yazarları (Robert Cox ve Mehmet Arif Demirer) bu defa Birinci Dünya Savaşı,
Müttefikimiz Almanya ve Ermeniler başlıklı yeni bir kitap üzerinde
çalışmaktadırlar.
Kitap;
Venezuela’nın 14 Temmuz 2005 tarihli parlamento kararının iptali amacı ile
hazırlanmakta ve 1915 Türkiye’sinin gerçeklerini;
·
Osmanlı
Ordusunda üst düzey görevlerde bulunan Alman subay ve generallerinin tarafsız
gözlemlerine,
·
Ermenistan’ın
ilk Başbakanı OvanesKaçaznuni’nin 1923 yılında Taşnak Partisi’ne sunduğu (Taşnak
Partisi için özeleştiriler içeren)Rapor’una ve
·
1914 – 1915
yıllarına ait Rus Arşiv Belgelerine
dayalı olarak ve
belge asılları ile birlikte, göstermektedir. Kitapta 1915 Tehcir Kararı ve
uygulaması ile Almanların 3 milyon Yahudi’yi öldürebilmek için Polonya’da
gerçekleştirdikleri yatırımlar karşılaştırılmaktadır. Kitap, 1915 yılında
Ermenilerin, Çarlık Rusya (düşman) askerleri ile iş birliği içinde, vatanlarına
ihanet eylemleri sonucu hükümetin ‘Zaruret-i Harbiye’ilkesi
ile aldığı Tehcir Kararı ile Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaşayan masum
Yahudilerin insanlık dışı yöntemlerle öldürülmelerinin çok farklı olaylar
olduğunu kanıtlamaktadır.
Ayrıca, günümüzde 1915 olayları konusunda Türkiye
aleyhinde en ağır suçlamalarda bulunan Alman müttefiklerimizin, Savaş’ta
Osmanlı Ordusunda en üst düzeyde komuta görevlerinde iken, Tehcir Kararı
uygulamasında Osmanlı yetkilileri ile yan yana oldukları hatırlatılacaktır.
Savaş’tan hemen sonra ise, müttefiklerimiz Almanlar; Talat Paşa’nın katilinin
yargılanmasında (Haziran 1921) görüldüğü gibi, evrensel hukuk kurallarını da
çiğneyerek, Ermenilerin sözcüsü rolünü benimsemişler ve Tehcir olayını
‘Soykırım’ ilan etmişlerdir. Bu dramatik U dönüşü, Talat Paşa katilinin
yargılanması sonunda Ermeni katil hakkında verilen mahkeme kararı (BERAAT) ile
tescil edilmiştir.
Kitap 15 Haziran
2019 tarihinde yayımlanmış olacaktır.
Kemalist
– Demokrat TÜRKİYE Dergisi – Sayı 2019/1 (Mart)
Sahibi
ve Sorumlu Yazı İşleri Yetkilisi: Mehmet Arif Demirer
1996 yılından
beri bir kültür hizmeti olarak bedelsiz dağıtılmaktadır
Reşit
Galip Caddesi No 101/10, Gaziosmanpaşa, Çankaya, ANKARA
|